İslâm dîni Allâh’ın insanlar için seçtiği en ilk ve en son ve en mükemmel dindir. Allah, insanların bu dinden başka din edinmelerini aslâ ve kat’â kabûl etmeyecektir. Çünkü öyle buyuruyor: “Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden aslâ kabûl edilmeyecek ve o âhirette ziyân edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85.)
Hz. Âdem’le başlayan ve Sevgili Peygamberimiz (sav) ile kemâle eren ve kıyâmete kadar devâm eden en üstün, en yeni, eskimeyen ve pörsümeyen tek din İslâm’dır. Sevgili Peygamberimiz’le berâber üç şey kemâle ermiştir:
- İslâm dîni Peygamberimiz’le kemâle ermiş ve son ve en değişmez şeklini almıştır:[1] “Bugün sizin için dîninizi kemâle erdirdim, size nîmetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim.” (Mâide, 3.)
- Peygamberlik Peygamberimiz’le kemâle ermiş ve son bulmuştur. Peygamberlik zinciri Sevgili Peygamberimiz’le son bulmuş, son halka aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm Efendimiz olmuştur. “Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, fakat o Allâh’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir.” (Ahzab, 40.)
- Ahlâk-ı Hamide yâni güzel ahlâk Sevgili Peygamberimiz’le kemâle ermiş ve en son şeklini almıştır. Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben, (başka değil, sâdece) (iyi), güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381)
Allâh’ın ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed (as)’a kadar insanlar için seçip indirdiği, râzı olduğu İslâm dînini seçenler bu dinle şereflenmişlerdir. Ve bu din kıyâmete kadar tâzeliğini koruyarak onu kabûl edenleri şereflendirecek ve onların yollarını hem dünyâda hem de âhirette aydınlatacaktır.
Allah bu dîni bütün dinlerden daha üstün kılacaktır. İslâm her zaman gâlip olacaktır. Ve Allah nûrunu tamamlayacaktır. “Onlar ağızlarıyla Allâh’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır. O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dînini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderendir.” (Saff, 8-9)
Târihin her döneminde İslâm’ın karşısında olanlar, bu dînin önüne set çekmek isteyenler olmuştur. Ancak Allah her dönem dînine sâhip çıkan kimseler göndermiş ve bu dînin bayraktarlığını onlara yaptırarak dînini azîz kılmıştır. Bu dînin bayraktarlığını yapanları da bu vesîleyle şereflendirmiştir. Bu her zaman böyle olmuş ve kıyâmete kadar da böyle devâm edecektir.
Günümüzde Müslümanların içine düştüğü zillet durumu bizi mahzûn etmesin. Geçmiş dönemlerde yine Müslümanların içine düştüğü daha kötü durumlar yaşanmıştır. İslâm’ı ve Müslümanları târih sahnesinden silmek isteyenler her zaman olmuşlardır. Bu ümmet Moğol istîlâsı, haçlı seferleri, sâdece bu ümmeti parçalamak için kurgulanan birinci ve ikinci dünyâ savaşları yaşadı ve yaşamaya devâm ediyor. Eğer birtakım Müslümanlar ümmetin bugünkü zillet durumuna bakıp Allâh’ın kendilerine bahşettiği bu dinden ve bu dînî yaşam tarzından vazgeçmek yâni irtidâd etmek isterlerse, karamsarlığa düşerlerse şu âyet-i kerîmeyi yeniden okusunlar ve üzerinde tefekkür etsinler: “Ey îmân edenler! Sizden kim dîninden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allâh’ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihâd ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allâh’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide, 54.)
İslâm’a düşman olan gayr-i Müslimleri dost edinmek ve önder olarak tanımak münâfıklık gibi bir kalp hastalığından ileri gelmekte ve insanların mürted olmalarına yâni dinden dönmelerine sebep olmaktadır. Bu yüzden Allah konunun akışı içerisinde mü’minlere hitâb ederek içlerinden böylelerinin çıkabileceğine işâret buyurmakta, onların dinden dönmeleriyle İslâm’ın değil, kendilerinin kaybedeceğini bildirmektedir.
“Dinden dönme” diye tercüme ettiğimiz irtidâd kavramı “bir kimsenin müslüman iken dinden dönmesi, İslâm’ı terk etmesi” demektir. Bu şekilde dinden dönen kimseye mürted denir. Hz. Peygamber zamânından beri İslâm dünyâsında az da olsa dinden dönme olayları meydana gelmiştir. Ancak bunlar gerek sayı gerekse nitelik olarak hiçbir zaman İslâm’ın yaşamasına ve yayılmasına zarar verecek derecede problem oluşturmamıştır. Allâh’ın insanlığı aydınlatmak için yakmış olduğu meşale, her geçen gün biraz daha güçlenerek dünyâyı aydınlatmaya devâm etmektedir. Bununla birlikte yüce Allah mü’minlerin dinden dönmeleri durumunda yerlerine yeni nesiller getireceğini haber vermektedir. (Kur’an Yolu tefsiri 2, 295-297)
Allah (cc) Müslümanlara bahşettiği dîne sahip çıkılmaması hâlinde bu dîne sâhip çıkacak kişiler, topluluklar, cemâatler ve devletler getireceğini söylemekte ve onların sâhip olacağı özellikleri şöyle sıralamaktadır:
- Allah onları sever. Allâh’ın sevgili kullarıdırlar. Allah onları doğru yola iletir. Doğru işler yaptırır. Yanlışlardan korur. Onlara istediği ve râzı olduğu bir hayat yaşatır.
- Onlar Allâh’ı severler. Allâh’ı her şeyden çok sevdikleri için onu râzı etmek için çırpınırlar. Sâdece onu rızâsını düşünürler ve bu yolda tüm gayretlerini sarf ederler.
- Mü’minlere karşı alçak gönüllü yâni şefkatli, merhametli ve nâziktirler. Onlara karşı kuvvete başvurmazlar; zekâ, yetenek, etki, servet ve diğer güçlerini mü’minlerin aleyhine baskı aracı olarak kullanmazlar.
- Kâfirlere karşı vakarlıdırlar, yâni İslâm düşmanlarına karşı sert, dirençli ve tâvizsizdirler. Maddî menfaat karşılığında satın alınamayacak kadar üstün karaktere sâhiptirler.
- Allah yolunda cihâd ederler, yâni Allah rızâsını kazanmak için hakkı ve adâleti gerçekleştirmeye gayret ederler. Bu uğurda başlarına gelecek her türlü sıkıntıya katlanırlar; mal ve canlarını Allah yolunda harcamaktan çekinmezler. Cihad, samîmî mü’minlerin en önemli özelliklerinden ve ayırıcı vasıflarındandır.
- Hak uğrunda cihâd ederken hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar; varlığına ve birliğine inandıkları Allah yolunda yürürler. O’nun hükümleriyle hükmederler, karşıtlarının muhalefet, eleştiri, itiraz ve alaylarına aldırış etmezler. Çünkü bunlar, yaptıklarına karşılık olarak insanlardan ne bir ödül ne de övgü beklerler. Onlar sâdece hakkı gerçekleştirmek, bâtılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği önlemek, böylece Allâh’ın rızâsını kazanmak için çaba harcarlar. (Kur’an Yolu 2, 295-297)
Netîce îtibâriyle bütün Müslümanlar bugün olduğu gibi zillet ve meskenet içinde olsalar, bu dîne ve dînin emirlerine sırtlarını çevirseler de, Allah izzetli ve şerefli saydığı özelliklerde bu dînin bayraktarlığını yapacak kimselerle İslâm’ın izzetini koruyacaktır. Olan Müslümanlara olacak, kaybeden onlar olacaktır. Kimi siyonizm’in, kimi kapitalizm’in, kimi sekülarizm’in ve kimi nefsinin kimi dünyânın, kimi makam ve mevkiinin peşinde zillet içinde helâk olup gideceklerdir. Târih bunun örnekleriyle doludur. Bakalım bu karmaşık ve kaoslu ortamda İslâm’ın bayraktarlığına Allah kimi lâyık görüp izzetli kılacaktır.
[1] Güncel fıkhî konuların değişmesi İslâm’ın mükemmelliğini gösterir.
Eylül 2020, sayfa no: 20-21-22-23
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak