Üç kişi vardır ki onlara yardım etmek Allâh’ın üzerine bir haktır: - Allah yolunda cihâda çıkan kişi (mücâhid). - Hürriyyete kavuşmak için bedel ödemesi şart koşulan kişi (mükâteb). - İffetli bir hayat yaşamayı arzu ederek evlenen kişi.1 DÜĞÜNLER, TAKVÂ VE İHLÂS ÖLÇÜSÜDÜR Düğün, baba evinde onsekiz yılı aşkın bir müddet üzerine titreyerek titizlikle yetiştirilmiş taptâze bir gül fidanının yeni goncalar açması için yeni bir bahçeye intikâli münâsebetiyle iki tarafın yaşadığı sevinç ve mutluluğun yakın akrabâlar, samîmî dostlar, değerli arkadaşlar ve seçkin dâvetlilerle paylaşılması olayıdır. Yepyeni bir başlangıç olan düğünlerimiz, gâyet tabi olarak İslâmî kişiliğimizin, mânevî değerlerimizin, tâlip olduğumuzun medeniyet anlayışının simgesi olmalı, haramla ve günahla lekelenmemeli. Kadının tesettür şekli onun kimliğini, hayat anlayışını sergilediği gibi, düğünler de düğün sâhiplerinin takvâ ve ihlâs derecesinin, sâhip oldukları hayat anlayışının açık bir göstergesi olmaktadır. Peygamberimiz’in (sav) sünnetinde düğünlerin neşe ve coşku içerisinde, sevinç ve mutlulukla, çevreye duyurularak alenen icrâ edilmesi uygun görülmüştür ancak Câhiliyye âdetlerine uyularak içkili, çalgılı, mahrem ve nâmahrem ölçüsünün dikkate alınmadığı düğünlere izin verilmemiştir. Bu konuda nebevî ölçüler çok açık ve net olmasına rağmen, âdet ve geleneklerin ağır basması sebebiyle ve çevrenin etkisiyle günümüzde düğün konusunda Müslümanların farklı anlayışlara sâhip olduklarını görüyoruz. Bununla birlikte her konuda olduğu gibi bu konuda da “aşırı tâvizkar” veya “aşırı titiz” anlayışın yanında “itidâl” çizgisini yakalama çabaları da yaşanmaktadır. PEYGAMBERİMİZ (SAV) VE DÜĞÜN MERÂSİMLERİ Her noktada Saâdet Çağını örnek alan şuurlu mü’min genç, gâyet tabii olarak o altın çağdaki düğünlerin nasıl yapıldığını araştırıp, Sevgili Peygamberimiz’in (sav) kendisinin, kızlarının ve ashâbının tekellüfsüz, israfsız, sâde ve nezih düğün şekillerini incelemeli ve “âile halkına en hayırlı davranışı sergileyen” Allah Rasûlü’nü kendisine örnek olarak almalıdır. Allah Rasûlü (sav), Câhiliyye döneminden yeni kurtulan insanlara İslâm’ı tebliğ ederken yaşanmakta olan âdet ve geleneklere, o gün var olan kültürel yapıya ilk anda sert/katı müdahalede bulunmamış, toplumu ıslâh etme ve adım adım yeniden yapılandırma yolunu seçmiştir. Peygamberimiz (sav), gençlik yıllarında Nur Dağı civârında koyun güderken iki defa Mekkeli gençlerin düğün eğlencelerine katılmak istemiş, her ikisinde de def çalınarak şarkı söylenerek, içki içilerek icrâ edilen bir düğünle karşılaşmış, orada uyuyakalmış ve Mekkeli gençlerin düğün eğlencelerine katılmamıştır. Peygamberimiz (sav) bu durumu Allah Teâlâ’nın kendisini kötülüklerden koruması olarak değerlendirmiştir.2 Asr-ı Saâdette yapılan bâzı düğünlerde gelin götürülmesi gibi durumlarda def çalındığı ve ezgiler söylendiği rivâyeti hadislerde yer almaktadır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (ra) gibi değerli zevâtın Peygamberimiz’in (sav) yanında icrâ edilen bu çeşit ezgilere müdahale etmek istemeleri, Efendimiz’in (sav) ise Câhiliyye döneminden yeni kurtulan topluma hoşgörüyle davranması; bu çeşit çalgılı düğünlerin İslâm’ın topluma hâkim olduktan sonraki dönemlerde de tercih edilen uygulamalar olduğunu göstermektedir. Bu çeşit düğünlerden birinde söylenen bir ezgideki tevhid inancına aykırı olan ifâdeye bizzat Peygamberimiz (sav) müdahale etmiştir. Efendimiz (sav), def çalan câriyenin: “- Aramızda yarın ne olacağını bilen biri var.” ifâdesini duyunca bunu kabûl etmemiş: “- Yarın ne olacağını sâdece Allah bilir. Siz bunun yerine “Size geldik. Bizi selâmlayın. Biz de size selâmlayalım!” deseniz ya, demiştir.3 Bilindiği gibi, son derece hassas, takvâ sâhibi âlimler her konuda olduğu gibi mûsıkî ve eğlence konusunda da titiz bir tutum sergilemişler. Efendimiz’in (sav) bu konudaki sünnetini yorumlarken, düğün ve bayram dışında eğlenceye pek sıcak bakmamışlardır. İslâm âlimlerinin müzik konusunda titiz davranmalarına belki de nefsî arzuların ağır bastığı “eğlencelerde” mübah ve helâl sınırını korumanın zorluğu sebep olmuştur. Hadîs-i şeriflerde yer alan müzik ve eğlenceyi sınırlayıcı ve yasaklayıcı ifâdeler sebebi ile; İslâm târihi boyunca genel anlamda eğlence ve mûsikî konusunda “cevaz” veren âlimler dâimâ azınlıkta olmuştur. Bu konuda cevaz veren âlimler dâimâ ihtiyatlı ifâdeler kullanmışlardır. Mûsikî parçalarında kullanılan sözlerin tevhid inancına aykırı olmaması, içki ve fuhuş gibi haramlara özendirmemesi, nağmeleri şehveti gıcıklayıcı ve fitneye sebep verici olmaması, nâmahrem kadın sesi olmaması, (nefis üzerinde pek olumsuz etkisi bulunmayan def ve ney gibi âletler dışında) müzik âletlerinin kullanılmaması gibi birtakım şartlar zikredilmiştir. Kahramanlık marşları, ilâhi ve kasideler, kâinattaki güzellikleri anlatan ezgiler ulemâ tarafından gâyet tabii olarak câiz görülmüştür. Müzik âletleri konusunda hadîs-i şeriflerde genellikle yasaklayıcı ifâdeler kullanılmış, def ve ney gibi bâzı müzik âletlerinin kullanılmasına kimi İslâm âlimleri tarafından şartlı olarak cevaz ve ruhsat verilmiştir. Sahih-i Buhari’de yer alan: “Ümmetimden öyle bir topluluk olacak ki, onlar zinâyı, ipek elbise giymeyi, içkiyi ve müzik âletlerini helâl sayacaklar.”4 hadîs-i şerîfi bu konudaki en açık ve sahih hadîs-i şeriflerden biridir. Düğünlerde kadınların kendi aralarında eğlenmeleri ise; nâmahrem erkeklere görünmeme, haram işlememe, İslâmî edeb ölçülerini ihlâl etmeme, fâsıkların âdetlerini taklit etmeme şartıyla “câiz” görülse bile; günümüzde düğün eğlenceleri genellikle haramlarla içiçe, fâsıkların âdeti ve istismâra açık olduğu için takvâ çizgisine aykırı görülmüştür. Her konuda olduğu gibi bu konuda da fütursuzca “câizdir” diye fetvâ veren günümüzdeki bâzı tâvizkar din adamları düğünleri mahallî gelenekler damgasını taşıyan kültürel olaylar olarak nitelemekte, “İslâmî anlamda bir düğün” icrâ edilmesi düşüncesi ve kaygısı taşımamaktadırlar. Mânevî ilkeleri bilerek ve bilmeyerek gözardı eden “Topluma şirin görünme” mezhebinin günümüzdeki temsilcileri, bir kimlik ve kişilik simgesi olan “İslâmî düğün” kavramını bile anlamsız bulmaktadırlar. İSLÂMÎ DÜĞÜN MODELİ Artık, bütün acımasız mânevî tahrîbâta, kasıtlı, planlı ve programlı dejenerasyona ve asimilasyona rağmen giderek artan İslâmî şuurla doğru orantılı olarak günümüzde yaygınlaşan içkisiz, çalgısız, israfsız, tekellüfsüz, her çeşit haramdan ve “ihtilat”tan uzak, kadınların kendi aralarında, erkeklerin kendi aralarında nezih bir ortamda mûtedil programlarla icrâ ettikleri, İslâmî anlamda takdire değer düğünler icrâ edilmektedir. Şuurlu gençlerimiz, ne ulvî mesajlar içermeyen klasik geleneksel bir hayat ne de globalleşme ve kültürümüze yabancı bir hayâtı arzu etmektedirler. Gençlerimiz -Allâh’a hamdolsun- İslâmî çizgiler taşıyan, takvâ ve nezahetin, edeb ve görgünün birleştiği, Kur’ân ve Sünnet rûhuna uygun Asr-ı Saâdet örneği yeni, yepyeni bir İslâmî hayâtı hedeflemektedirler. Ancak özellikle büyük şehirlerde birbirleriyle sık sık görüşemeyen kimselerin görüşmesine vesîle olan düğünlerde, kalabalığın uğultusu ve çocukların gürültüsünden dolayı en güzîde programlar bile gönül huzûruyla izlenememekte, sanki “âdet yerine gelsin” kabîlinden bir program uygulanmaktadır. Düğünlerde, “miting” meydanlarındaki gibi bir hatibin inip öbürünün çıkması şeklinde ard arda kürsüye çıkan hatiplerin bitmek bilmeyen konuşmaları ne kadar yersiz ve anlamsız ise; istese de istemese de yeteri kadar müzik gıdâsı (!) alan günümüz insanının, sanki “gazinoda” imiş gibi düğün salonunda sâdece müzik ve eğlence ile meşgûl edilip düğün sâhiplerine ve dâvetlilere sosyal, âilevî ve mânevî anlamda hiçbir mesaj verilmemesi de o kadar yersiz ve anlamsızdır. İdeal İslâm âilesi kurmaya tâlip şuurlu, pırlanta kalpli, samîmî Müslüman gençlerimiz gâyet haklı olarak düğünlerinde piyasa insanından farklı olarak özel bir düğün programı gerçekleştirmeyi arzu etmekte, düğünlerinde “ihlâs ve takvâ” sâhibi ilim adamlarının da onayını alan, tereddütsüzce ve çekinmeksizin icrâ edilebilecek İslâmî ölçülere uygun yeni düğün ezgilerinin ve alternatif meşrû düğün mûsikîsinin geliştirilmesini istemektedir. Bu boşluğun farkında olan birçok hatip, düğün konuşmalarında gâyet haklı olarak düğün evinin “mâtem evi” olmadığını söylemekte; sâdece konuşmalarla yetinilmemesini, ölüm ilâhileri ve cenâze marşları yerine mübah düğün ezgilerinin söylenmesini ; günümüzde medyatik insanın ilgi alanlarını da dikkate alarak düğüne özgü gülme, eğlenme, şakalaşma,fıkra, mizah, skeç ve latife türünden renkli bir programın uygulanmasını tavsiye etmektedirler. Her kesimin arzu ettiği müziği (!) bulabildiği bir zamanda bizim bu konudaki derdimizi anlayabilen sanat ruhlu, mûsikîşinas kardeşlerimizin; târihî, millî ve mânevî değerlerimizi ön plana alan bir anlayışla, elimizdeki tasavvufî ve mahallî mûsikî parçalarından da yararlanarak, haramlara hiç düşmeksizin, helâllerde aşırı gitmeksizin icrâ edilmek üzere tatlı güfteleri, ince mesajları, ney müziğini andıran lâhûtî besteleri, kulak ve gönülde şehevî ve cinsel etki bırakmayan hoş nağmeleri ile piyasaya alternatif olabilecek “İslâmî anlamda özgün bir düğün müziği” oluşturmaları samîmî bir temennîmizdir. Kanaatimizce; sesiyle, sözüyle, sevgisiyle, çizgisiyle, fiziğiyle ve gönlüyle toplumun azımsanmayacak büyük bir kesimi tarafından kabûl gören fıtratı bozulmamış, samîmî, şuurlu mûsikîşinas genç kardeşlerimize; ayrıca alternatif programlar icrâ edilmesini arzu eden düğün salonu işletmecilerine, bu konunun önemine ve ciddiyetine inanan yetki ve imkân sâhiplerine, yeni düğün yapacak kardeşlerimize “İslâmî düğün modeli” boşluğunu doldurma konusunda büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay (Temmuz 2016) Dipnotlar: [1] Tirmizi: Fedailü’l-Cihad 20 No: 1655; Nesai: Nikah 5, No: 3218; İbn Mace: Itk 3, No:2518; Ahmed bin Hanbel, Müsned: 2/251,437. 2 Ibn Hıbban, Sahih 3/56 3 Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid: 8/129; Heysemi, Mecmeu’l-Bahreyn: 4/178; Taberani, el-Mu’cemu’s Sağir: 1/124 4 Buhari: Eşribe 6.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak