Ara

İslâm’a Yönelen Yıkıcı Hareketler / Hamdi Hatipoğlu

İslâm’a Yönelen Yıkıcı Hareketler / Hamdi Hatipoğlu
  • Müseylemetü’l-Kezzâb

Sahte peygamberler ve şeyhlerin bu kisveye bürünmesi; yünden, keçeden yapılmış bir aslanı andırır. Bu sahte aslanlar, ancak halkı aldatıp yolmak için o kıyâfete girerler. Böyle kişilere peygamber veya mürşid adı verilmesi, Müseylemetü’l-Kezzâb’ın (hâşâ) “Ahmed” ve Rahmânü’l-Yemâme diye adlandırılması gibidir.

Hicaz bölgesinin doğusunda Yemâme’de Heddâr denilen yerde doğdu. Yemâme topraklarının sâhibi Bekir b. Vâil kabîlesinin bir kolu olan Benî Hanîfe’ye mensuptur. Adı ve soyu ile ilgili rivâyetler son derece karışıktır. Genellikle isminin Mesleme olduğu ve bunun müslümanlar tarafından tahkir amacıyla Müseylime şekline dönüştürüldüğü kabûl edilir. Asıl isminin Hârûn, Müseylime’nin lakabı olduğu da rivâyet olunur. Babasının adı Sümâme veya Habîb, dedesinin adı Kebîr veya Kesîr ya da Hârûn yâhud Lüceym olarak kaydedilir.

Şâir, hatip, kâhin ve nüfuzlu bir kişi olan Müseylime, hicretin 8. yılında (630) Hevze el-Hanefî’nin ölümünden sonra Benî Hanîfe’nin reisi oldu.

Ehli olan bilir ki, Peygamberimiz’in (sav) vefâtının ardından Medîne, Mekke, Taif ve Yemen’deki Cuvâsâ beldeleri ile, Abdü’l-Kays kabîlelerinin bir kısmından başka, bütün Arap yarımadası halkı irtidat etmişti.1 O Arap yarımadası ki daha Asr-ı saâdette halkın çoğu îmân etmiş, Akabe körfezinin kuzeyinden Basra körfezinin güneyine kadar çekilen hayâlî bir hattın güney tarafı tamâmen İslâm ülkeleri olmuştu. Peygamber Efendimiz’in âhireti teşrîfinden hemen sonra, buralarda genel bir irtidad baş gösterdi. Mürtedler, başlıca üç kısma ayrıldı:

  1. Bir kısmı bütün dinden ve îmandan çıktı,
  2. Bir kısmı yalancı peygamberlere uydu,
  3. Bir kısmı da, Müslüman olmakla berâber dînin bâzı hükümlerini kabûl, bâzısını da redd etmeye başladı. Meselâ “Namaz kılarız, oruç tutarız ama zekât vermeyiz” demeye başladı.

Birinci ve ikinci kısımlara şiddetli bir cezâ vermek için tereddüde mahâl yoktu. Fakat üçüncü kısmın paylanması, Hz. Ömer (ra) gibi ashâbın ulularını bile düşündürüyordu. Sıddîk-ı Ekber; dînin bâzı ahkâmını kabûl etmemenin, bütün ahkâmını inkâr etmek demek olacağını söyledi. Böylece tereddüt ortadan kalktı.

Zamânımız ukalâlarından bâzıları da dinde reform istiyorlar. Bunların yapmak istedikleri, Luter denilen papazın Katolik mezhebine îtirâz etmesini ve Protestanlığı meydana getirmesini taklîd etmekten başka bir şey değildir. Dînin bâzı hükümlerini kabûl bâzı hükümlerini reddetmenin, Müslümanlığı tamâmıyla inkâr etmek demek olacağını Sıddîk-ı Ekber Hazretleri beyan buyurmuş ve bu bütün sahabece kabûl edilmiştir. O halde o ukalânın yapmak istedikleri de bir din olur ama İslâm dîni olmaz.

Esved-i Ansî, Tuleyha bin Huveylidi’l-Esedî, Lâkid bin Mâliki’l-İzdî gibi nakledilen biri de Müseylemetü’l-Kezzabtı. Yemâme’de oturan Benî Hanîfe kabîlesine mensuptu. Medîne’ye her taraftan delegeler gönderildiği sırada bu da kavminin gözeticisi olarak gelen bir cemâat arasında Peygamber’in (sav) huzûruna çıkmış ve arkadaşlarıyla berâber 200 dirhem gümüş ihsân etmişti. Adam Peygamber’in yakınlık göstermesinden yüz bularak veliahtlık temennîsinde bulundu. Fakat Efendimiz: “Şu elimdeki hurma dalını bile istesen vermem” cevâbını aldı. Memleketine dönünce: “Peygamberlikte Muhammed’in ortağı oldum!” diye peygamberlik dâvâsına kalkıştı. Başına epeyce bir kalabalık topladı, sonra “Arzın yarısı bizimdir. Fakat Kureyş âdil bir kavim değildir” meâlinde olmak üzere, Peygamber’e mektup gönderdi. Bu mektup “Allâh’ın elçisi Müseyleme’den, Allâh’ın elçisi Muhammed’e” diye başlıyordu. Rasûl-ü Ekrem (sav) mektubu getirenlere: “Siz de Müseyleme’nin dediklerini kabûl ediyor musunuz?” diye sordu. Evet, cevâbını alınca da “Elçilerin katli câiz olsaydı, boynunuzu vurdururdum” buyurdu. Sonra şu cevâbı yazdı: “Allâh’ın Rasûlü Muhammed’den, Müseylemetü’l-Kezzâb’a…” diye devâm ediyor. Daha sonra bu ad ona lakap oldu.

Müseyleme, gelen mektubu sakladı. Peygamberlikte ortak olduklarına dâir Peygamber tarafından gelmiş gibi mektup yazdırdı. Onu halka gösterip, peygamberlik etmeye başladı. Onun arkasından gidenlerin şarap içmesine izin verdi.

Sonra Secah adında bir kadın da, peygamberlik (nübüvvet) dâvâsına kalkışmış, topladığı kalabalıkla Müseyleme’nin üstüne gelmişti. Müseyleme, kırmızı sahtiyandan bir çadır kurup peygamber hanımı (!) oraya dâvet etti. Birbirlerini tasdîk etmek üzere, evlilik teklifinde bulundu. Karı–koca peygamberler, üç gün üç gece orada kaldılar. Sonra ümmetlerinin başına gitmek için ayrıldılar.

Secah’ın, ümmetlerinden sabah ve yatsı namazlarının affı, peygamberlerin mehri olmuş, Yemâme gelirlerinin yarısını alan Secah, yurduna dönmüştü. Bu kadının sonradan Müslüman olduğu söylenir. Yemame’de bir yalancı peygamberin ortaya çıkacağı ve katledileceği, daha önce Peygamber Efendimiz tarafından haber verilmiş, kimin katledeceğini soran Halid b. Velid’e: “Senin ve arkadaşların tarafından” denilmişti.

Uhud savaşında bulunup da Peygamber’in uğrunda mertçe savaşan Ümmü Ümâre (r.anha)’nın Habib bin Zeyd adındaki oğlunu Müseyleme yakalamış, onun peygamberliğini kabûl etmediği için elleri ayakları kesildikten sonra, cesedi yakılmıştır.

Halîfe Ebubekir Sıddîk (ra) Müseyleme’nin cezâlandırılmasına Halid bin Velid’i atadı. Halid ile grubu, Müseyleme ile ümmetini bir bahçe içerisinde sıkıştırdı. Çok şiddetli bir çarpışma oldu. 20.000 kadar ölü verdiler. Halid bin Zeyd’in anası Ümmü Ümare de bu grubun arasında gelmiş, yalın kılıç olarak bahçeye girmiş, arkadan bir kılıçla sol eli bileğinden kesilmişti. Yarasından kanlar fışkırdığı halde umursamıyor, oğlunun intikâmını almak için Müseyleme’yi arıyordu. Diğer oğlu Abdullah bin Zeyd’in ölmüş bir ceset yanında durduğunu ve kılıcının kanını sildiğini gördü. O ceset Müseylemetü’l-Kezzâb’tı.

Diğer bir rivâyete göre: Tarafların asker sayısı husûsunda farklı rivâyetler bulunmakla birlikte Müseylime ordusunun üç-dört kat daha fazla askere sâhip olduğu anlaşılmaktadır. İslâm ordusu başlangıçta Müseylime kuvvetleri karşısında gerilediyse de özellikle 2500 civârında olduğu belirtilen muhâcir ve ensârın güçlü direnişi karşısında Müseylime sâdık askerleriyle birlikte Hadîkatü’r-Rahmân denilen etrâfı yüksek duvarlarla çevrili bahçesine sığınmak zorunda kaldı. Her türlü tehlikeyi göze alarak bahçeye giren müslümanlar Müseylime’yi ortadan kaldırmayı başardılar. Bu bahçeye de daha sonra “Hadîkatü’l-mevt” adı verilmiştir. Müseylime’yi kimin öldürdüğü konusunda çeşitli rivâyetler bulunmaktadır. Genellikle Vahşî b. Harb’in, mızrağı ile Müseylime’yi yere düşürdüğü, ensardan Ebû Dücâne’nin de kılıcıyla onu öldürdüğü zikredilir. Son derece kanlı geçen çarpışmalarda her iki taraf da çok sayıda kayıp vermiştir. Bu hususta abartılı rakamlar verilmektedir. Müseylime’nin Akrabâ’ bölgesinde 7000, tâkîbât esnâsında 7000 ve Hadîkatü’l-mevt’te 7000 olmak üzere 21.000 veya 24.000, Müslümanların ise 700’ü hâfız toplam 2200 kayıp verdiği nakledilir.

Halîfeliğinin ilk günlerinden îtibâren Hz. Ebû Bekir’i meşgûl eden ve uzun çarpışmalara sebep olan Müseylime’nin, 12. yılın Rebîülevvelinde (Mayıs-Haziran 633) öldürüldüğünde 140 veya 150 yaşında olduğu kaydedilir.2 Ancak bu rivâyet mâkûl görünmemektedir. Müseylime savaştan savaşa koştuğuna göre bu kadar yaşlı olmamalıdır. Ebû Hüreyre (ra)’den: Rasûlullâh (sav): “Bir gün uyurken rüyamda iki kolumda altından iki bilezik gördüm ve bundan hoşlanmadım. Bu sırada bana rüyamda bileziklere doğru üfürmem vahyedildi, ben de üfledim; bunun üzerine uçup gittiler. Ben bu ikisini benden sonra çıkacak iki yalancı ile yorumladım.”3

Bâzı araştırmacılar Müseylime’nin Medîne’ye geldiği sırada müslüman olup daha sonra irtidâd ettiğini ileri sürmektedir.4

Hz. Mevlânâ (ks), sahte peygamberleri ve tarîkat taklitçilerini Müseyleme’ye; gerçek tarîkat erbâbını da Peygamber’e (sav) benzetiyor.5

  • Çağın Sahte Peygamberi

 

İskender Evrenesoğlu

“Dilenmek için yünden (keçeden) aslan yaparlar, Müseylemetü’l-Kezzâb’a Ahmet lakabını takarlar.” (Mesnevî/318)

“Târih tekerrürden ibârettir demişler, ibret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?” Her devirde böyle din yobazları, sahte peygamberler, sahte mehdiler, sahte mesihler ve sahte şeyhler çıkmış ve çıkmaya da devâm edecektir. Ne var ki insanlarımız, dînî bilgileri yetersiz ve temel akâid bilgileri eksik olduğu için kolayca kandırılıp istismâr edilmektedir. İşte bunlardan biri de çağımızın sahte peygamberlerinden biri olan İskender Evrenesoğlu’dur.

 

KARAR GAZETESİ

28.11.2019 Perşembe 08:57

 

Bursa İl Müftülüğü yaptığı açıklamada, kendini peygamber ilan eden İskender Evrenosoğlu’nun cenaze ve defin işlemlerinde Diyanet personelinin bulunmadığını belirtti.

Amerika´da kalp yetmezliği nedeniyle 5 gün önce ölen sahte Peygamber İskender Evrenosoğlu'nun Bursa'da toprağa verilmesinin ardından, Bursa İl Müftülüğü, cenaze işlemleri ve defin işlemleri ile ilgili diyanet personelinin bulunmadığını ve yer almadığını açıkladı.

Bursa İl Müftülüğü'nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"ABD'de ölüp, 27.11.2019 tarihinde Bursa'da defnedilen İskender Erol Evrenosoğlu'nun, cenaze namazı ve defin işlemleri kendi elemanlarınca gerçekleştirilmiş olup; hiçbir Diyanet ve İl müftülüğü personeli bulunmamış ve yer almamıştır. Kamuoyuna saygıyla arz ederiz."

Bu konuda Diyanet İşleri Başkanını ve Teşkilatı tebrik ediyoruz.

 

Kimdir Bu Adam?

Sahte peygamber olarak bilinen İskender Evrenesoğlu 1942 yılında Bursa’da doğdu. 1986'da Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı.

İskender Evrenesoğlu çeşitli kelime oyunlarına başvurarak kendisinin kitaplı bir rasûl olduğunu ama peygamber olmadığını söylemektedir. Nebî-Rasûl ve Velî-Rasûl şeklinde iki tip rasûllük durumunun olduğunu ve kendisinin bu kategorizasyondan ikinci tür olan Velî-Rasûllerden biri olduğunu ve Allah tarafından Türk ırkını tebliğle, irşadla vazîfelendirildiğini iddia etmektedir.

Tüm peygamberlerin misakta kendisini desteklemek için söz verdiğini ve kendisinin Mehdi-Rasûl olarak zuhûr edecegi zamânı yüzyıllar öncesinden gözlediğini ve zuhûrunun işâretinin Duhan Sûresi gereği çıkacak olan bir duman olduğunu söyleyen biridir.

Rabbimizin, Hz. Muhammed (sav) müstesnâ, hiçbir beşer için “Habîbim” dememesine rağmen kendisine Allâh’ın ‘Habîbim' diyerek hitâb ettiğini söylemiştir.

Bir zamanlar Sinop’ta düzenlediği konferansa katılan vatandaşlar da düzenlenen toplantıya telekonferans sistemi ile iştirâk eden ve kendisinin peygamber olduğunu iddia eden İskender Evrenesoğlu'nu protesto ederek salonu terk etmişlerdi.

Kendinin peygamber olduğunu iddia eden, kendini sözde ‘rasûl’ ve ‘mehdi’ olarak tanıtan İskender Evrenesoğlu aynı zamanda Mihr Tarikatı’nın kurucusudur. İskender Evrenesoğlu kimdir sorusunun cevâbı ve hayâtı…

 

Bir zamanlar Nur TV adlı kanalda sohbetler yapmıştır.

 

İşte vefât eden sahte peygamber İskender Evdenesoğlu'nun hayâtı..

Arapça bilmediği herkes tarafından bilinen İskender Evrenesoğlu'nun, 1400 yıllık Kur'ân-ı Kerîm’in âyetlerini çarpıtarak tahrîf etme maksadıyla yazdığı meâli, internet üzerinden vatandaşlara ulaştırılıyor. Uzman bilişim ekibi mârifeti ve özel SEO çalışmalarıyla desteklenerek google tarafından en ön sırada çıkartılıyor.

Âyetleri ifsâd eden, “İskender Ali Mihr” ismini kullanan İskender Evrenesoğlu; getirdiği dîne “Hanif Dîni” ismini taktı. Anlamsız sözleri bir araya getirip, “Bunlar Allâh’ın bana indirdiği âyet” diyen Evrenesoğlu’nun, bu sözde âyet olan sözleri yanındaki ajandada taşıdığı da biliniyor.

(BURSA/DHA)

 

Dipnotlar:

1 Tahirül Mevlevî, Şerh-ı Mesnevî, I /237

2 İbn Kesîr, V, 50; VI, 268

3 Biri (Esved) el-Ansî, diğeri Müseylime’dir” şeklinde bir hadis rivâyet etmiştir (Buhârî, “Meğâzî”, 70; Müslim, “Rüʾyâ”, 21).

4 Mahmud Esad, s. 864

5 Tâhirülmevlevî, ( Şerh-ı Mesnevî, I/ s. 233, 236).

Şubat 2020, sayfa no: 42-46

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak