Sezai Karakoç’un İslâm medeniyetinin herhangi bir cephesi hakkında yazarken vurguladığı temel noktalardan biri de medeniyetimizin özgün ve âhenkli yapısıdır. İslâm medeniyetinin hukūkī, siyâsî, ekonomik sistemlerini ele alan birçok yazar, bu sistemleri kendi sāhip olduğu dünyâ görüşüne yakınlığı üzerinden değerlendirir. Örneğin İslâm’ın iktisādî sistemini araştıran liberal bir müellif, Müslüman toplumların ne kadar özgür yapılı piyasalara sāhip olduğu üzerinde durur. Marksistler de İslâm’ın vaz’ettiği sosyal yapıyı genellikle gelir adâletini sağlaması bakımından ele alırlar. Oysa İslâm’ın iktisādî, siyâsî, hukūkī sistemlerini değerlendirirken en baştan İslâm medeniyetinin özgünlüğü kabûl edilmelidir. Bunun aksi bir hareket noktasından başlatılan araştırmaların, peşin hüküm barındıracağı ve ilmî haysiyetten uzak olacağı açıktır. Üstad Sezai Karakoç bu husūsu şöyle izah eder:
“İslâm’ın her cephesinde olduğu gibi iktisat görüşünün aranmasında da birinci prensip onun İslâm dışı sistemlerden farklılığını kabûl etmekse, ikinci prensip de İslâm’ın bu cephesinin öbür cephelerinden yāni inanç, ibâdet, ahlâk, hukuk, sosyal hayat ve genel dünyâ görüşü cephelerinden ayrı ve bağımsız ele alınamayacağı, daha doğrusu, onlar göz önünde tutulmadan, söz konusu olamayacağı prensibidir.”[1]
İslâm medeniyetinin her cepheden özgün olan perspektiflerinin bir diğer yanı da ilâhî bir kaynaktan geldiğini ispatlar derecede âhenge sāhip yapılar arz etmesidir. Hem insan fıtratı hem de tabiatla yaratıcı bir harmoni ve ruh dinginliği içinde olan İslâm’ın iktisādî sistemi de, kendine özgülüğü ve bu âhenkli yapısı üzerinden ele alınmalıdır. İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü adlı eserinin ilk bölümünün sonunda bu konuyu şöyle dile getirir Sezai Karakoç:
“İslâm mūcizesi diyebileceğimiz, hiçbir sistemde görülmeyen ve bu hâliyle ilâhî kaynaktan geldiğini belirten, tabiat ve olaylar örgüsündeki karmaşıklığa denk olarak İslâm’ın diğer cepheleriyle çok girift, sıkı bağlar içinde, tam bir âhenk hâlinde insan mutluluğunu sağlayan bir sistem olduğu gerçeğini aydınlatmayı deneyeceğiz.”[2]
Üstad Sezai Karakoç İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü başlıklı eserinde, liberalizmi ve bunun pratiği olan kapitalizmi, sosyalizmi ve komünizmi en önemli noktalarıyla tahlîl eder sonra da her zaman yaptığı gibi ortaya bir teklif, bir tez koyar. Sezai Karakoç, İslâm’ı “bir ekonomi anlayışı, tutumu ve çerçevesi de olan bir dünyâ görüşü, yaşayış ve medeniyet tarzı” olarak tanımlar. Bununla berâber Marksistlerin söylediği gibi toplumsal olayların altyapısının ekonomik faktörler olduğu görüşünü ve klasik iktisādın en temel fenomeni olan homo-economicus figürünü reddeder. Son 150 yıldır irili ufaklı birçok iktisādî kriz yaşanmıştır. Bu krizlerin ayrıntılarında farklar olsa da ana hatlarıyla hepsi kapitalist sistemin kendi işleyiş biçiminden kaynaklanan krizlerdir. Örneğin 1929 büyük buhrânı “her arz kendi talebini yaratır” şeklinde özetlenebilen Say Kanunu’nun aslında her zaman geçerli olmadığını göstermiştir. Kapitalist sistemin krizlere gebe olup olmadığı konusunda büyük bir literatür vardır.
İslâm’ın iktisādî strüktürü ise içinde barındırdığı ilâhî harmoni ile tam bir toplumsal düzen sağlamıştır. Kapitalizmin yaşadığı krizler iç kaynaklı olurken İslâm ekonomisinin uygulandığı dönemlerde görülen buhranlar dâimâ dışarıdan gelen saldırılar netîcesinde cereyân etmiştir. Sezai Karakoç’un kullandığı terimlerle ifâde edersek, “kapitalizm bir istihsal ve istihlâk dengesidir. İstihlâkin istihsāli tākip ettiği ve istihsal artışının dolayısıyla bir istihlâk artışı getirdiği kapitalizm, iktisādı artışın fasit dâiresine sokmuştur”. Sezai Karakoç bu üretim artışını sömürgeciliğin de sebebi olarak görür. Artan üretimlerine yeni pazarlar arayan batı medeniyetinin, zayıf ekonomili ülkelere kendi mallarına talep yaratmak için yardım ettiğine dikkat çeker Üstad Sezai Karakoç. Burada bir açmaz olduğu da dikkatinden kaçmaz elbette. Eğer bu yardım biraz fazla olursa genellikle eski medeniyetlerin ülkeleri olan bu az gelişmiş ekonomiler kendi dirilişlerini sağlayacak kadroları yetiştirebilirler. Ancak yardım olmazsa da dâimâ iktisādî büyümeyi hedefleyen kapitalizmin söz konusu büyümeyi sağlamak için durmadan artması gereken üretimine talep olmayacak ve büyümenin motoru duracaktır.
İslâm’ın iktisādî sisteminde üretim ve tüketim kapitalizmdeki gibi birbirinin fonksiyonu değildir. Bu ikisi arasında bir taraftan ekonomik bağ kurulurken öte yandan meta-ekonomik ahlâk ve inanç bağlarının kurulması sûretiyle dengenin sürekli korunduğunu ifâde eder Sezai Karakoç.
“İslâm toplumunda, istihlâkle istihsal kesimleri ne kapitalist düzendeki gibi birbirinin ādetâ fonksiyonudur, ne de komünist düzendeki gibi birbirinden bıçak kesimi ayrılmış ve kopmuştur. Bir yandan bir ölçü içinde, bu iki kesim arasında ekonomik bir bağ bulunurken, öte yandan, meta-ekonomik, ahlâk ve inanç bağları ve kuruluşları ikisi arasındaki dengeyi sürekli olarak korur.” [3]
Devlet müdahalesinin özel mülkiyet, teşebbüs ve ölçülü rekābet ile; kapitalizmde ortaya çıkan sınıflar arası uçurumun zekât ile; emeksiz kazancın ve durağanlığın fâiz yasağı ile; aşırı tüketimin israf yasağı ile dengeye konulduğu bir sistemdir “İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü”. Bu dengenin sağlanmasında sırf iktisādın değil İslâm’ın diğer yanlarının da büyük etkisi olduğu göz ardı edilmemelidir. Zâten ekonominin kendi başına sosyal hâdiselerden ayrı bir realite olarak ele alınması modern bir olgudur. Macar düşünür ve iktisatçı Karl Polanyi de bu anlayışı eleştirir. İktisad, sosyal gerçeklikler içinde insanın ihtiyaçlarının karşılanması sürecinin ve bu süreçte ortaya çıkan kurumsallaşmanın adıdır. Hem sosyalizm hem de liberalizm ekonomiyi soyutlar ve tek başına ele alır. İslâm’ın iktisādî sisteminde hissedilen âhengin anlaşılabilmesi için ise bu sistemi İslâm’ın diğer sosyal yönlerini göz önünde bulundurarak ele almak gerekir.
Sezai Karakoç’un çok yönlü bakış açısı ve derin tahlil yeteneğinin bir ürünü olan İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü kitabı, İslâm’ın vaz’ettiği ekonomik sistemi liberalizm ve sosyalizmden ayırarak başlı başına bir sosyo-ekonomik yapı olarak ele alır. Dünyâda mutlu bir toplum kuramayacağı târihsel tecrübeyle âşikâr olan liberalizm ve sosyalizme karşın İslâm, iktisādî sistemi uygulandığı dönemlerde müreffeh ve huzurlu toplumlar oluşturmayı başarmıştır.
[1] (İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, 2012)
[2] (İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, 2012)
[3] (Karakoç, 2012)
Mart 2022, sayfa no: 58-59-60
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak