Ara

ÎSÂ (AS) II

Hz. ÎSÂ’nın Havârİleri Havâriler, Hz. Îsâ’ya îmân ederek, Allah rızâsı için onu destekleyen ve ona yardımcı olan on iki yakın arkadaşıdır. Dîni yaymak için muhtelif merkezlere gönderildikleri için “Îsâ’nın elçileri” diye de anılırlar. Kur’ân-ı Kerîm, onlarla Îsâ (as) arasında geçen bâzı konuşmaları nakletmiştir. Bu konuşmalardan biri şöyledir: “Îsâ insanların inkârlarını hissedince, ‘Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?’ dedi. Havâriler, ‘Biz Allâh’ın dîninin yardımcılarıyız. Allâh’a inandık, müslüman olduğumuza şâhid ol. Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi şâhit olanlarla berâber yaz.’ diye cevap verdiler.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/ 52-53). Allah Teâlâ Havâriler’i biz müslümanlara örnek göstermiş, onlar gibi Allâh’ın dîninin yardımcıları olmamızı emrederek şöyle buyurmuştur: “Ey îmân edenler! Allâh’ın dîninin yardımcıları olun. Nitekim Meryemoğlu Îsâ da havârilerine, ‘Allâh’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?’ diye sorunca havâriler, ‘Allâh’ın dîninin yardımcıları biziz.’ demişlerdi. Bunun üzerine İsrâiloğulları’ndan bir grup îmân etmiş, bir grup da inkâr etmişti. Biz, îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik de muzaffer oldular.” (Saff sûresi, 61/14).
  1. ÎSÂ’nın Mûcizeleri
Îsâ (as), kendisine karşı işbirliği yapan iki önemli muhalefetle karşılaştı. Muhalefetin şiddetli kanadını, dinleri adına onun dâvetini engellemeye çalışan yahûdîler teşkîl ediyordu. Diğer muhalif grupsa Filistin ve çevresini işgâl altında tutan Romalı idârecilerdi. Yahudi hahamları idârecilerin desteğini kazanmak için Hristiyanlığı Roma idâresine karşı ciddî bir tehdit olarak göstermeye çalışıyorlardı. Hz. Îsâ’nın dâvetini reddeden inkârcılar, onu zor duruma sokmak için kendisinden mûcize göstermesini istemeye başladılar. Bu durum karşısında Allah Teâlâ, lutfettiği büyük mûcizelerle onu destekledi. Hz. Îsâ bu mûcizeleri kendisinin yapmasının imkânsız olduğunu ve bunları ancak Allâh’ın emri ve izniyle yaptığını söyleyerek insanları Allâh’a kul olmaya ve O’na itâat etmeye çağırırdı. Îsâ’ya (as) verilen bu mûcizelerin önemli bir kısmı Mâide sûresinin yüz onuncu âyetinde şöyle açıklanmaktadır:  “Allah şöyle demişti: Ey Meryem oğlu Îsâ! Sana ve annene olan nimetimi an! Seni Rûhulkudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Sen iznimle çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de o iznimle canlanıp kuş olmuştu; anadan doğma körü, alaca hastalığına yakalanmış olanı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrâiloğullarına mûcizelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ dediklerinde onların sana zarar vermelerini önlemiştim.” (Ayrıca bkz. (Âl-i İmrân sûresi, 3/49-51)) Yanına gelenlere evlerinde ne yediklerini veya evlerinde ne gizlediklerini açıklaması (Âl-i Imrân sûresi, 3/49-51) ve duâsı üzerine gökyüzünden mükemmel bir sofra indirilmesi (Mâide sûresi, 5/112-115) Hz. Îsâ’nın diğer iki önemli mûcizesidir. Peygamberimizi (sav) Müjdelemesi Hz. Îsâ bir taraftan Hz. Mûsâ’ya gönderilen Tevrat’ı tasdîk etmekle, bir taraftan da kendisinden sonra “Ahmed” yâni “Muhammed” isminde bir peygamberin gönderileceğini müjdelemekle yükümlü kılınmıştı. Cenâb-ı Hak bu husûsu onun diliyle hikâye ederek şöyle buyurmuştur:  “Meryem oğlu Îsâ, ‘Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, Allâh’ın, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdelemek için size gönderilmiş olan peygamberiyim.’ demişti. Ama o Îsâ’nın müjdelediği peygamber kendilerine apaçık delillerle geldiği zaman ‘Bu, apaçık bir sihirdir’ dediler.” (Saff sûresi, 61/6).  Ne var ki hristiyanların çoğu da yahudiler gibi, Hz. Îsâ’nın verdiği bu müjdeyi gizlemişler veya tahrif ve inkâr yoluna gitmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in dâvetiyle karşılaştıklarında âyette işaret edildiği gibi, “Bu Ahmed, o müjdelenen Rasûl değil, bu şahıs açık sihirlerle bizi aldatmak istiyor” diyerek Hz. Îsâ’ya ihânet etmişlerdir. İncillerde Rasûlullâh’ı müjdeleyen başka bilgiler de bulunuyordu. Ancak hristiyanlar bu bilgileri gizlemek için büyük ölçüde tahrif ettiler. Bununla birlikte tahrif ettikleri İncillerde bu gerçeği açıkça ortaya koymaya yetecek miktarda bilgi bulunmaktadır.1 Hz. Îsâ’ya Kurulan Tuzak ve ONUN Gökyüzüne Ref’i İsyanları ve azgınlıkları sebebiyle Allâh’ın lânetini hakeden, Hz. Dâvûd ve Hz. Îsâ tarafından da lânetlenen İsrâiloğulları (Mâide sûresi, 5/78-79) büyük ekseriyetle, gösterdiği açık mûcizelere rağmen Hz. Îsâ’nın dâvetini kabûl etmemişler ve ona düşman kesilmişlerdi. Dâvetini engellemek için her türlü kötülüğe başvuruyorlardı. Onun insanları kanâatkârlığa, iffet ve zühde dâvet ederek fâiz, rüşvet ve zulmü terketmeye çağırması, bundan zarar görecek üst tabakayı harekete geçirmişti. Romalı idârecileri yanlarına alabilmek için Hz. Îsâ’yı Roma Kayser’inin saltanatını ortadan kaldırmak için çalışan biri olarak göstermeye çalışıyorlardı. Ona çok ağır bir iftirâ atarak veled-i zinâ olduğunu söyleyen jurnalciler, netîcede Roma vâlisini iknâ ederek onun ölüm fermânını çıkartmışlardı. Roma vâlisinin tâlimâtıyla harekete geçen askerler onu yakalayıp öldürmek için evini kuşatmışlardı. Bu sırada Allah Teâlâ, Hz. Îsâ’ya vahiy yoluyla, ecelini ancak kendisinin vereceğini belirterek onu katına yükseltip öldürmek için gelenlerin elinden kurtaracağını, kendisine îmân edenleri kıyâmet gününe kadar inkârcılardan üstün tutacağını ve onları mükâfatlandıracağını, buna karşılık inkârcıları dünyâ ve âhirette şiddetli bir azâba çarptıracağını ve onları yardımcısız bırakacağını bildirmişti (Âl-i İmrân sûresi, 3/54-58). Netîcede Allah Teâlâ, Hz. Îsâ’yı öldürmek için bulunduğu eve girenlerin tuzaklarını boşa çıkardı, Hz. Îsâ’yı bu sırada gökyüzüne kaldırarak onların elinden kurtardı. Allah tarafından ona benzetilen bir şahıs Îsâ zannedilerek yakalanıp çarmıha gerildi. Hz. Îsâ’nın (as) askerlerden kurtarıldığı gerçeği, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Yine (Yahudilerin) inkârları ve Meryem’e büyük bir iftirâda bulunmaları ve ‘Biz, Allâh’ın peygamberi Meryemoğlu Îsâ Mesih’i öldürdük.’ demeleri yüzündendir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Onda anlaşmazlığa düşenler, bundan dolayı şüphe içindedirler. O hususta tahmin peşinde gitmekten başka bilgileri yoktur. Kesin olarak onu öldürmediler. Hayır, Allah onu kendi katına kaldırdı. Allah gerçekten kudret ve hikmet sâhibidir.”2 Kur’ân’da O’nun (as) nasıl yükseltildiği ve ne zaman öleceği meselesi açıklanmadığı için bu iki konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İslâm âlimleri arasında meşhur olan görüş, Allah Teâlâ’nın Hz. Îsâ’yı kâfirlerin öldürmesinden kurtararak cismi ve rûhu ile nezdine kaldırdığı, ölümünü de vakti gelince normal bir ölüm şeklinde Azrâil vâsıtasıyla vereceği şeklindedir.3 Ancak muasır müfessir ve araştırmacılardan bâzıları, Hz. Îsâ’nın sâdece rûhunun yükseltildiğini, Allâh’ın onu mütecâvizlerin elinden kurtarmak sûretiyle manevî derecelere yükselterek şânını yücelttiğini ileri sürmüşlerdir.4 Hz. Îsâ’nın nüzûlü meselesi de tartışılan bir konudur. Hz. Îsâ’ya benzetilerek öldürülen şahsın kimliği hususunda da çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bir görüşe göre bu şahıs, Hz. Îsâ’yı bulunduğu evden alıp vâlinin huzura götürmek üzere gelen askerlerin komutanıdır. Bir başka görüş, bu şahsın Hz. Îsâ’yı takiple görevlendirilen ve onun peşinden dağa çıkan bir Yahudi olduğu şeklindedir. Hz. Îsâ göğe çekilirken bu adam Îsâ’ya (as) benzetilerek yakalanmış, tüm çabalarına ve feryatlarına rağmen Îsâ olmadığını kimseye kabûl ettirememiş ve kendi arkadaşları tarafından öldürülmüştür. On arkadaşıyla birlikte bulunduğu bir esnâda yahudiler tarafından yakalanıp öldürüleceğini anlayan Hz. Îsâ’nın, “İçinizde benim kılığıma girerek Cennet’i satın almak isteyen var mı?” diye sorması üzerine aralarından bu teklifi kabûl eden ve o sırada Allah tarafından Hz. Îsâ’ya benzetilen havâri çarmıha gerilirken Hz. Îsâ’nın göğe kaldırıldığı da söylenmiştir.5 ÇARMIH VE EZELÎ GÜNAH MESELESİ Çarmıha gerildiği söylenen ilk dînî önder Hz. Îsâ değildir, ondan çok önceki dönemlerde aynı cezaya çarptırılan dînî liderler olmuştur. Bu cezaya çarptırılanlar hakkındaki efsâneler arasındaki benzerlikler, sonrakilerin büyük ölçüde öncekilerin tekrârı olduğunu göstermektedir. İslâm dîni ve hristiyanlık arasında mukâyeseli araştırmaları netîcesinde İslâm’ı seçen Lord Headly (ö. 1935), Hz. Îsâ’nın çarmıha gerilmesiyle ilgili anlatılanların da önceki bir efsânenin tekrârından ibâret olduğu sonucuna ulaşmıştır. Hattâ Headly’nin, İnciller’de anlatılan Hz. Îsâ’nın çarmıha gerilme hikâyesinin 1903-1904 yıllarında keşfedilen bir Bâbil kitâbesinde kayıtlı bir Bâbil efsânesinden adapte olduğunu görünce gerçeği anlayıp müslüman olduğu söylenir. Bu kitâbede tanıtılan Bill isimli şahsın çarmıha gerilmesiyle Hz. Îsâ’nın çarmıha gerilmesi hakkındaki anlatılanlar aşağı yukarı aynıdır. Bu kitâbedeki bilgilerle İncillerde verilen bilgileri karşılaştırıp, 14 konudaki benzerlikleri teker teker açıklayan Headly, mukâyesesinin sonunda şöyle demiştir: “Bu kitâbeden anlaşılıyor ki bu hikâye, Mesih’in ortaya çıkışından bin sene veya daha fazla bir zaman önce vardı. Demek ki bu boş hikâye size ebedî hayata girme pasaportu vermez. Bütün bunlar, çocukları avutanların hikâyesidir. İslâm şeriatı, ruhsal yüceliğin insanın şu dünyâda yapacağı işlere bağlı olduğunu, insanın ancak kendi amelleriyle kurtuluşa erebileceğini söylüyor. Hepinizin güzel hayırlı işler yapmanızı istiyorum. Bu, sizin için birtakım kâhin düşüncelerine saplanmaktan iyidir.”6 Avrupalı diğer bâzı ilim adamları da, çarmıh olayının uydurma olduğu görüşündedirler. Bunlardan Alman Ernest die Bons, "çarmıha gerilme ve kendini fedâ etme meselesi hakkında söylenenlerin, Mesih’i görmemiş olan Pavlos ve benzerlerinin îcâdı olduğunu” söylemektedir.7 Diğer taraftan Hristiyanlar, Îsâ’nın (as) çarmıha gerilmekle bütün insanlığı ilk insan olan Hz. Âdem’in işlediği ezelî günahtan kurtardığına inanırlar. Ancak bu inanç da sâdece onlara mahsus bir düşünce değildir. Kendini fedâ ederek insanlığı kurtarma inancı çok eskidir ve birçok putperest dinde de mevcuttur. Çarmıha gerilerek öldürüldüğü söylenen başka dînî liderler de vardır.8
  1. ÎSÂ’NIN as PEYGAMBERLİK SÜRESİ
Rivâyete göre, Hz. Îsâ’nın peygamberliği sadece 3 yıl devam etmiştir. 30 yaşında peygamber olarak görevlendirilmiş, 32 veya 33 yaşında göğe kaldırılmıştır. Annesi Hz. Meryem’in ise, onun ref’inden 5 ya da 6 sene sonra 53 yaşında iken vefat ettiği bildirilmektedir.9 Dipnotlar [1]. Bu konuda bkz. Abdülahad Davud, Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed (trc. Nusret Çam ), İzmir 1990.
  1. 2. Nisâ sûresi, 4/156-158.
  2. 3. Şevkanî, Tefsir, I, 344.
  3. 4. Mesela bkz. Reşid Rıza (Abduh), Menâr, III, 317; Abdülvahhâb en-Neccâr, Kasasu'l-enbiya, 506-507; M. Esed, Kur’ân Mesajı, 177; Süleyman Ateş, Çağdaş Tefsir, II, 50.
  4. 5. Diğer rivâyetler için bkz. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, s. 597-599.
  5. 6. Bu konuda bkz. Tantâvî, el-Cevâhir fî-tefsîri’l-Kur’ân, Beyrut 1991, X, 23.
  6. 7. Bu husustaki bâzı kanâatler için bkz. Kâsımî, Tefsir, V, 1695-1696.
  7. 8. Bu liderler hakkında bkz., Reşid Rızâ, Menâr, VI, 32-33.
  8. 9. Sa’lebî, Arâis, 403; İbn Kesir, Kasasu’l-enbiyâ, II, 717.
Prof. Dr. İsmail Yiğit

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak