Film endüstrisinde parametreler değişiyor. Filmler artık sâdece salonlarda izlenen bir eğlence değil, bundan çok daha fazla şekliyle internet üzerinden yayın yapan platformlarla evlerimize giriyor. Bu durum ister istemez denetimsizlik sorununu berâberinde getiriyor. Çünkü salonlarda yapılan gösterimler bir elemeden geçirilip filtrelenebiliyorken maalesef internet üzerinden yapılan yayınlarda bu denetim sağlıklı şekilde gerçekleşemiyor. Son yıllarda internet sağlayıcı firmaların “çocuk ve ebeveyn” filtrelerini bir seçenek olarak sunduğunu biliyoruz. Fakat günümüz gençliği VPN sınırlamalarını nasıl aşacakları bilgisine de sâhipler. Bu yolla genç nesil, BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) tarafından çeşitli gerekçelerle engellenen pek çok siteye VPN ayarlarını değiştirerek girebiliyorlar. Artık 4 yaşındaki çocukların dahi ellerinde tablet var. Çocuklar küçük yaşlardan îtibâren internet denilen sanal ortamla tanışarak fiziksel ve psikolojik gelişimlerinin çok öncesinde cinsellikle tanışıyorlar. Bu durum ister istemez ergenlik dönemini öne çektiği gibi istenmeyen rûhî bunalımlara da sebebiyet veriyor. Kuşaklar arasında derin bir fay hattı oluşmaya devâm ediyor. Bunun netîcelerini sanıyorum önümüzdeki elli yıl içerisinde yoğun olarak göreceğiz. Geleneksel âile yapısı, toplumsal değerler, ahlâk ve kültür anlayışı temelinden sarsılıyor. Tabiî ki tüm bu gelişmeleri tek başına internet üzerinden yapılan bu yayınlara yüklemek doğru olmaz. Fakat yeni neslin bakış açısını empoze eden en önemli kaynağın internet olduğunu da vurgulamak durumundayız. Günümüzde cep telefonlarına kadar giren bu kontrolsüz platformlar yoğun görsellik/cinsellik/sapkınlık/absürtlük ile gençlerin dimağını tâbiri câizse hallaç pamuğuna çeviriyor. Netflix, TikTok, Facebook, instagram, Snapchat ve diğer tüm dizi/sinema platformları aynı ortak amaca hizmet ediyor. Bu kanalları organize eden isimlere bakıldığında, tüm yolların Bağdat’a çıktığı gibi aynı isimlere ulaşıldığını görebiliriz. Büyük çoğunluğunu Yahudi/Siyonist isimlerin oluşturduğu bu bir avuç multimilyarder aslı îtibâriyle planlı bir programı uyguluyor. Bu plan temel olarak kapitalist yayılmayı kültür boyutuyla ele alarak, batının derin ahlâksızlık sendromunu kapalı toplumlara ve özellikle de İslâm coğrafyasına taşımayı amaçlıyor. Bu sâyede hem ceplerini dolduruyorlar hem de bizleri yutulacak hazır lokma kıvâmına getirerek, pasifize ederek, düşünce ve yaşam biçimlerimizi şekillendirerek sömürgeleştiriyorlar. Tüm bu platformları incelediğimizde temel olarak şu sorunlarla karşılaşıyoruz:
- Gençleri düşünmeye değil taklîde yönlendiren günübirlik hevesleri teşvîk eden içeriğe sâhip olmaları.
- Yoğun görsellikle gençleri bireycilik, bencillik ve tamâmen gösterişe yönlendirmeleri.
- “Dünya bir köy, yaşam ise kısa, bırak başkalarını hayâtını yaşa” düşüncesini empoze etmeleri. Bu sâyede gençlerde millî duygular, târihsel bağlar, dînî ve toplumsal değerler yerine günübirlik zevkler ve hedonist bir ahlâk gelişiyor. Bu durum uzun vâdede, ulusal karakteri olan milletleri veya kültürleri kapitalist düzenin bir parçası hâline getiriyor.
- Âile kurma yaşı gittikçe gecikiyor ve gençler âilenin öneminden bîhaber olan yalnız bireylere dönüşüyorlar. Bu durum özellikle geleneksel doğu toplumlarını derin bir ahlâki bunalıma iterek batılılaşmaya sevkediyor.
- Bu sanal ortamlar insanların ahlâkî önceliklerini değiştirerek doğrudan toplumsal yapıyı tehdîd ediyor.
- Fuhuş, kumar, içki, şans oyunları bir vebâ misâli toplumlara yayılarak insanları kötürüm bireyler hâline getiriyor.
- Bilginin anlık olarak iletilmesi dünyâ çapındaki zulümlerin, işgâllerin, katliamların kanıksanmasına yardımcı oluyor. İnsanlar burunlarının dibindeki katliâmlara dahi duyarsız hâle dönüştürülüyor.
- Psikolojik sorunlar klinik vakalar hâline dönüşerek toplumsal anomi boyutuna ulaşıyor. Günümüzde her 2 kişiden birinin antidepresan kullanıyor olması bunun göstergelerinden sâdece biridir. Ruhsal hastalıklar kaosu tetikleyerek insanlığı terörize ediyor. Hastalıklı beyinler nefret sarmalına kapılarak hiçbir mânevî değere kayıtlı olmaksızın hem kendilerini hem de çevrelerini uçuruma sürüklüyor.
- Evlilik dışı ilişkiler âile kurumunu temelinden sarsıyor. Boşanma oranlarının târihin en yüksek oranlarına çıkmış olması, Avrupa’da her 3 çocuktan birinin babasını bilmeden büyüyor olması bu tehlikenin göstergelerinden sâdece birkaçıdır.
- Sürekli tüketimi teşvîk eden bu sanal platformlar her türlü paylaşma duygusunu yerle bir ettiği gibi yeryüzünün kaynaklarını geri dönülemeyecek şekilde sömürüyor. Bu hızla devâm edilirse önümüzdeki yüzyılda başta su kaynakları olmak üzere gıdâ ve iklim konusunda derin sıkıntılar yaşanacağı bilimsel verilerle sürekli ortaya konuyor.
Peki ne yapmalı? Bunu düşünmemiz ve bu noktada âcil çözümler üretmemiz gerekiyor. Sinema aslı îtibâriyle faydalı olabilecek bir sanattır. Fakat batılı zihinler ekseriyetle bunu kötü emellerini gerçekleştirmek için bir araç olarak değerlendiriyor ve insanlarımızı dönüştürmek için kullanıyorlar. Bu sebeple bizim de âcilen kendi kültürümüze, değerlerimize ve toplum yapımıza uygun alternatif platformlarla cevap vermemiz gerekiyor. Mevcut olan gerçekliği reddetmek sâdece kafamızı kuma gömmek anlamını taşır. Cebren getirilen yasaklamalar da soruna ancak geçici çözümler getirebilir. Bunun yerine okullarda ve tüm ortak platformlarda bilinçli internet kullanımını teşvîk etmemiz, bunun eğitimini etkili şekilde vermemiz gerekiyor. Bu noktada en büyük görev hiç şüphesiz anne-babalara düşüyor. Çocuklarının ellerine verdikleri cep telefonlarının, tabletlerin, kapalı kapılar ardında çocuklarının saatlerce bilgisayar başında kalıyor olmalarının ne kadar büyük bir tehlikeyi çağırdığını anne-babaların bilmeleri gerekiyor. Mümkünse 16 yaşından önce çocukların ellerine internet erişimi olan akıllı cep telefonu verilmemelidir. Evde bilgisayar kullanan çocuklarımızın görünür bir konumda bilgisayara girişleri tâkip edilmelidir. Kullandığımız internet sağlayıcı firmanın çocuk filtresini aktif hâle getirmesi sağlanmalıdır. Bu önlemler hiç olmazsa gelecek tehditleri kısıtlayacaktır. En önemli tedbir ise anne-babaların çocuklarına her gün vakit ayırmaları ve toplumsal değerlerimizi yaşayarak öğretmeleridir. Çocuklarımızın elinden tutup onlarla birlikte câmiye gitmek, bayram namazlarına gitmek, akrabâ ziyâretleri gerçekleştirmek, çocuklarımıza sorumluluk vermek ve öğretmenleriyle düzenli olarak görüşmek bu anlamda yapılacak en önemli görevlerdir. Bu noktadan sonra sinemayı tıpkı kapitalist zihniyetin kullandığı gibi kendi amaçlarımız için bir araca dönüştürmek de yeni nesillere verilecek en önemli ödev olsa gerek.
Nisan 2020, sayfa no: 48-49-50-51
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak