Eşref-i mahlûkāt olarak yaratılan insanın nefsi nötr kılınmıştır. İnsanın nefsi ulvî ālemleri seyre dalabileceği gibi süflî ālemlerin bataklıklarında da debelenebilecektir. İnsanın haddini bilmesi, sınırının farkında olması, kendi gerçekliğini idrâk etmesi, arınması, damıtılması, sâfîleşmesi, kendi özüne yolculuğu ve fıtrat dokusuna sāhip çıkması ancak nefsin terbiyesiyle mümkündür. Eğitilen, terbiye edilen ve kemal yolculuğuna çıkan, itminana eren nefis artık bilginin de kaynağı konumuna gelmektedir. Seyr u sülûk eğitiminde işe nefsin bilinmesinden başlanmaktadır. Buna da ma'rifetü'n-nefs adı verilmektedir. Bu gerçeği Yûnus Emre bizlere şöyle izah etmektedir:
Andan yigrek ne vardur kişi bile kendözin
Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/328)
Kişinin kendini bilmesi Rabbini tanımasına yol açar. Kişi kendini önce nefsi ile bilmeye, sonra nefsi Hak ile bilmeye, daha sonra Hakk’ı nefsi ile bilmeye, en sonunda da Hakk’ı Hak ile bilmeye başlar. (Demirli, Şair Sȗfȋler, 2015:121) Bu idrak sürecini Yûnus Emre bize şöyle anlatmaktadır:
Nitekim ben beni bildüm diledügüm Hakk'ı buldum
Korkum anı buluncadı korkıdan kurtuldum ahî. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/471)
Yûnus Emre nefsin bilinmesini imkan dâhilinde görür, insana ancak kendini tanıdığı oranda yol kat edebileceği hatırlatmasında bulunur. İnsanı tekdüze değil çok katmanlı bir varlık olarak ele alan Yûnus Emre insanın muammâ yumağını çözdüğü, gizeminin farkına vardığı, kendisinde saklı ālemleri keşfettiği, kâinâtın zübdesi bir varlık olduğunu idrâk ettiği ve Hakk’ı ötelerde değil kendinde bulduğu oranda kıvâma eren varlık olarak tanımlamaktadır.
Nefsi bilginin kaynağı olarak gören ve tasavvufu ma'rifetü’n-nefs olarak tanımlayan sûfîler gibi Yûnus Emre de nefsin bilme, bulma ve olma sürecine dikkat çekmektedir. Yaratılış sırrını keşfeden insan aradığı hakīkatlerin kendinde saklı olduğunu bilir ve öncelikle kendi varlık kitâbını okumaya başlar. (Demirli, “Yûnus Emre’de Vahdet-i Vücûd Anlayışının Yansıması”, İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21, 2009:47) Farkına vardığı kabahatlerinden sıyrılmaya, kendi nefsini zarâfetli ve estetik bir konuma getirmeye çalışır. Yûnus Emre kendi gerçeğini nefsini tanımakla sağladığını bizzat yaşadığı tecrübeyle bize şu şekilde aktarmaktadır:
Ben bende seyr ideriken ‘aceb sırra irdüm ahî
Bir siz dahı siz de görün dostı bende gördüm ahî
Bende bakdum bende gördüm benümile ben olanı
Sûretüme cân olanı kimdügini bildüm ahî
Ben istedüm buldum anı ol ben isem yâ ben kanı
Seçemedüm andan beni bir kezden ol oldum ahî
Sûret toprakdur diyeni gönlüm kabûl itmez anı
Bu topragun cevherini Hazret'e irgürdüm ahî
Münkir kişi tuymaz anı dertlülerün sizer cânı
Ben dost bâgı bülbüliyem ol bağçeden geldüm ahî
Ma‘şûk bizümledür bile ayru degül kıldan kıla
Uzak sefer bizden kala dostı yakın buldum ahî. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/470)
Bu mısrâlar bize Allâh'a ulaşmanın ancak insanın kendi benliğinde “seyretmesi” ile gerçekleşeceğini hatırlatmaktadır. İnsanın kendi nefsinde seyri âfâkî ālemdeki seyrinden daha zordur. Yûnus Emre ma'rifetü’n-nefsin hem yakın sefer hem de çok güzel bir seyir olduğunu ifâde etmektedir. Kişinin kendini bilmesi en büyük çabadır. İnsan kendisini bilip tanımak sûretiyle Allâh'a yönelmekte, O’nunla dost olmakta, artık hiç bir şeyden korkmamaktadır. Sonunda kişi büyük bir hürriyet kazanmakta, kul iken sultān olmakta, ne ölümden ne belâdan korkmaktadır. (Ergün, 1997:136)
Hak cihâna toludur kimsene Hakk'ı bilmez
Anı sen senden iste o senden ayru olmaz
Dünyâyı inanursın rızka benümdür dirsin
Niçün yalan söylersin çün hîç didügün olmaz
Âhret yavlak ırakdur togrulık key yarakdur
Ayrulık sarp firâkdur hîç giden girü gelmez
Dünyâya gelen göçer bir bir şerbetin içer
Bu bir köpridür geçer câhiller anı bilmez
Gelün tanşuk idelüm işi kolay tutalum
Sevelüm sevilelüm dünyâ kimseye kalmaz
Yûnus sözin anlarsan söz ma'nîsin dinlersen
Sana bir ‘amel gerek bunda kimsene kalmaz. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/158)
diyen Yûnus, Allâh'ı bulmak için bunca sözün, bunca aramanın gereksiz olduğunu, O'na giden en kısa ve emîn yolun insanın içinden geçtiğini şöyle anlatır:
İy dost bunca kıyl u kāl ne maksûd hod bir haber durur
Yâ bunca cüst ü cû nedür görene bir nazar durur
Taglar aşup berye söküp ırak yire emek döküp
İstedügün bundayiken bu ne ‘aceb sefer durur
Hîç ırak isteme anı cânından içerü cânı
Senünle biledür anı görmemek bî-basar durur
Hîç varmagıl ırak sefer ‘ömrün geçer ecel irer
Dost bundadur halvet sever ne galaba haşar durur
Cânundan ol dahı yakın key edeb bekle key sakın
Bilürisen dostlık hakın dâyim sana ol yâr durur
Dilün eydür Çalap hâzır pes kulagun niçün sagır
Senün sözüne sen münkir va'llâh bu iş hatar durur
Sen uyursın ol uyanık eksügüni bilgil bayık
Dahı niçe bulam tanık yoldaş u hem râz-dâr durur
Mescîd ü medrese sende sen yürürsin perâkende
Irak kaldun bu erkânda katı bu iş düşvâr durur
Bu tevhîd tonını geyen varlıgını yoga sayan
İş bu yola kâyım turan mutlak bilün ol er durur
Ol işler tamâm olıcak ol düzenlik dirilicek
Gözün hicâbın silicek yir-gök tolu dîdâr durur
Yûnus derdile girüben ‘ışkun yolında dem-be-dem
Varlıgın yoga sayuban ma'şûka intizâr durur. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/116-117)
Kişinin kendini bilmesi ten dünyâsını izâfî varlık olarak görmesine, sûretten sıfata geçmesine ve seyr u sülûkunu tamamlamasına bağlıdır. Kendisini bilen insan ma'nâ cevherini keşfeder, erenler sohbetiyle olgunlaşır, halvette zikr ile pişmeye başlar. Sonunda her şeyin ma'nâdan ibâret olduğunu anlamaya çalışır. Böylesi bir cevelân ile vücûd şehrine giren sâlik artık iç benliği ve kendisinde saklı hakīkat cevherini yakından tanımaya başlar.
N'ola bir eger küfrün yeñesin
Seni şerh eyleyüp seni bilesin
İñen âvâresin dölenmegün yok
Ki kendü kendüni hîç anmagun yok
Eger görseyidün kendi zevâlün
Kimesne añmaga kalmazdı hâlün. (Yûnus Emre, Risâletü’n-Nushiyye, 1994:190)
diyen Yûnus Emre muhataplarından bir saat dahi olsa küfrünü yenmesini, kendini şerh edip açmasını tavsiye etmektedir. Bu tespitler ışığında diyebiliriz ki, varlığın hakīkati insanda, insanın hakīkati ayân-ı sâbitesinde saklıdır. Küfür, hakīkati örten her şeydir. Kendi hakīkatimizi nefsimiz örttüğüne göre kendimize vücûd verme zaafından kurtulduğumuz ân küfrü yenmiş oluruz. Bunun da yolu bir kâmil ve mükemmil mürşid bulup tevhîde yönelmektir. (Tatcı, 2020:238)
Kişinin kendi kendisini şerh edebilmesi için yalnız kalması ve halvette olması gerekmektedir. Kendi cismini arayanlar kendi cismi içerisinde hasmını da bulmaktadır. Hasmını bulup ona göre tavır alan insana ise ne dünyâda ne de âhirette bir zarar gelecektir. Gerek tasavvufî ma'nâda gerekse toplumsal ma'nâda insanın kendisini tanımasına geniş yer veren Yûnus Emre her bir kişinin cümle ālem oluşuna özellikle dikkatimizi çekmektedir. (Dede, 1990:233) Şöyle ki:
Nedür bir kişi belki cümle ālem
Nasîbini alur ne biş ü ne kem. (Tatcı, 2020:163)
Mısrâda da ifâde edildiği üzere, insan cümle ālemdir. Kişi kendini bilemezse, sedefte ne tür bir cevher bulunduğunu bilemez ve anlayamaz. Yûnus’a göre, kendi düzeyini ve konumunu bilen kişi kendi hâlini bilmiş olur. Zâten en iyi ve en güzel şey de kişinin kendisini bilmesidir. Yûnus Emre'ye göre, insanın kendisini tanıması, iç ālemini ve dış ālemi keşfedebilmesi için göze ihtiyaç vardır. Hem zāhir hem de bâtın gözü olmadıkça insan çevresini ne tanıyabilir ne de sevebilir (Dede, 1990:234).
Men ‘arefe nefsehu fekad ‘arefe Rabbehu
Bildüm bunı buldum anı inkâr iden gelsün benü. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/371)
diyen Yûnus bizlere Allâh'ı bilmenin ön şartını kişinin kendisini bilmek olarak ortaya koymaktadır. Kişinin kendini bilmekten öte bir kıymeti yoktur. (Beyhan & Yazar, “Yûnus Emre Divanı’nda Bilmek Kavramı Üzerine”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2021:254) Yine Yûnus;
Bilimedün sen seni sadefde ne gevhersin
Mısır'da sultân iken Ken'ân arzû kılursın. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/339)
demek sûretiyle kendini bilmeyen insanın sedefte inci de olsa bir kıymetinin olmayacağını, Mısır’da sultān olsa da Kenan’ı arzu edeceğini söyleyerek kendini bilmeyen insanın aslında hep eksik kalacağına dikkat çekmektedir. Yûnus’a göre kendini bilmek en özel ilimdir. İlim okumak ve bilmenin amacı kendi özünü bilmektir. (Beyhan & Yazar, “Yûnus Emre Divanı’nda Bilmek Kavramı Üzerine”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2021:255).
‘İlim ‘ilim bilmekdür ‘ilim kendin bilmekdür
Sen kendüni bilmezsin yâ niçe okumakdur. (Yûnus Emre, Dîvân, 1997:II/148)
Ağustos 2022, sayfa no: 20-21
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak