Ara

“İnsan, Vicdânı Yaşadıkça İnsanca Yaşar” / Elif E. Bayrakatar

“İnsan, Vicdânı Yaşadıkça İnsanca Yaşar” / Elif E. Bayrakatar

Vicdan, her insana güzel olan tavrı ve düşünceyi söyleyen, bir insanın sağlıklı muhakemede bulunmasını, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmesini sağlayan mânevî bir özelliktir.

Vicdânın önemli bir özelliği tüm insanlarda ortak olmasıdır. Başka bir ifâdeyle, bir insanın vicdânına göre doğru olan, aynı şartlar söz konusu olduğu sürece diğer insanların vicdanları için de geçerlidir. Vicdanlar hiçbir zaman çatışmaz. Bunun sebebi ise vicdânın kaynağıdır; vicdan Allâh'ın ilhâmıdır. Allah, her insana vicdânı aracılığı ile hoşnûd olacağı en doğru ve en güzel tavırları bildirir. 

Vicdânın en önemli özelliklerinden biri ise insanın doğruyu bulmasına yardımcı olmasıdır. Vicdan, kimse göstermese de insana doğruyu gösterecektir; ancak önemli olan insanın vicdânına başvurması, onun ne dediğini dinlemesi ve söylediklerini uygulamasıdır.

Her insan şuur sâhibi olduğu andan itibâren Allâh'ın kendisine ilhâm ettiği vicdânının söylediklerinden sorumludur. Etrâfındaki olayları idrâk etmeye başlayan, muhakeme yeteneği kazanan her insan artık vicdânını duyacak, nefsi ile vicdânını ayırt edebilecek yeteneğe ve vicdânına uyabilecek irâdeye sâhip olmuş demektir. Artık bundan sonra karşılaştığı olaylar esnâsında seçtiği yoldan hesap günü sorgulanacaktır. Tüm bunlara rağmen insanların büyük kısmı dünyâda iken vicdanlarıyla açıkça fark ettikleri, belki de kendilerine defalarca hatırlatıldığı ve hiçbir engelleri olmadığı halde, nefislerine uyarak bile bile Allâh'ın dosdoğru yolundan yüz çevirirler. Elbette vicdânen doğru olanı yapmadıklarının farkında olan bu kimseler, kendilerine doğruyu fısıldayan vicdanlarını susturmak, onu rahatlatmak, suçluluk duygusunu bastırmak için çeşitli mâzeretler ileri sürerler.

Meselâ kendilerine doğru olan hatırlatıldığında, “Çoğunluk böyle yapıyor” diyerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar. Ancak Allah Kur’ân’da, “çoğunluğa uymanın” hatâ olduğunu bildiriyor:

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allâh'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’” (En'am, 116.) 

Herkes Rabbine ‘yapayalnız tek başına’ gelecektir.” Herkes, O’nun huzûruna dünyâ hayâtı boyunca uyduğu çoğunlukla berâber değil, tek başına çıkacak ve hesap verecektir.

İnsanların vicdanlarını rahatlatmak için kullandıkları en önemli bahanelerden biri, kendilerini yeterli görmeleridir. “Benim kalbim temiz, Allah biliyor, beni affeder” diye düşünerek vicdânını rahatlatmaya çalışan kişi, sorulduğunda, iyi kalpli biri olduğunu, kimseye bir zararının dokunmadığını söyleyecektir. Oysa önemli olan Allâh’a samîmî bir kalple kulluk etmek, O'nun rızâsına ve Kur’ân ahlâkına uygun yaşamaktır. İnsan bunu yapmadığı sürece dünyevî çabaları değersiz ve boştur:

“O gün öyle yüzler vardır ki “zillet içinde aşağılanmıştır.” Çalışmış, boşuna yorulmuştur.” (Ğâşiye, 2-3)

Çocukluk çağının sona ermesi ile akledebilme yeteneğine sâhip olan insanın, sorumluluklarını yaşlılık çağına ertelemeye çalışması veya yerine getirmekten kaçınması, geçici dünyâ hayâtının süsünü tercîh etmesi demektir. Ancak insanın aklından hiç çıkarmaması gereken nokta, bu dünyânın asıl mekân olmadığı ve hiç kimsenin buradaki hayâtının ne zaman sona ereceğini bilmediğidir. Unutulmamalı ki, hiç kimse için yaşlanmak bir yana, bir saat sonrasına kadar bile yaşayacağının garantisi yoktur.

İnsanların büyük kesiminin âhiret konusundaki bilgileri, büyüklerinden veya -Kur’ân’da haber verildiği gibi- “atalarından” öğrendikleri eksik bilgilere dayanır. Edindikleri kimi yanlış bilgiler doğrultusunda bāzı insanlar, Allah’tan uzak yaşamalarına rağmen, kendilerince “hırsızlık yapmadıklarını, kimseyi öldürmediklerini” ileri sürerek “iyi insanlar” olduklarını ve kendi ifâdeleriyle “eğer âhiret varsa” cennetlik olduklarını iddia ederler. Böylelikle insanlar huzûrunda kendilerini temize çıkararak vicdanlarını rahatlatırlar. Bu yanılgı içindeki kişileri Kur'ân bize haber veriyor:

“Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, ‘bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ, 49.)

Kimi insanlar da sâdece kendi çıkarlarını düşündüklerinden, çevrelerinde olan olaylara karşı son derece duyarsızdırlar. Dünyânın birçok yerinde süren savaşları, işgalleri, açlıktan ve yoksulluktan ölen insanları neredeyse hiç düşünmezler. Bu insanların yaşadıklarını, televizyonların haber programlarında âdetâ bir filmi izler gibi sâdece izlerler. Gördükleri korkunç manzaralardan dolayı içlerinde oluşan merhamet duygusunu ise “Ben ne yapabilirim ki?” gibi yanlış mantıklar ile bastırır, bu şekilde vicdanlarını rahatlatırlar. Oysa bu konuda yapılması gereken, akıl sâhibi her insanın takdîr edeceği üzere dünyâyı kana bulayan ideolojilere karşı mücâdele vermektir. Kur'ân’ın hükmü çok açık:

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zâlim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir velî (koruyucu sâhip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisâ, 75.)

Her insan vicdânen doğruları bilir. Ancak uygulamak nefsine zor geldiği için ileri sürdüğü bu bahanelerle de rahatlayamaz. Aksine, vicdânını örttüğü için sıkıntılı bir hayat sürer. “İnsan, kendi nefsine karşı bir basîrettir. Kendi mâzeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyâmet, 14-15)

Vicdansızlığın, merhametsizliğin, zulmün ve katliamların tavan yaptığı çok zorlu bir dönemden geçiyoruz. Bu günler, izlediğimiz her görüntüyü vicdânımızla değerlendirmemiz gereken günler. Nefsânî bakarsak karşılığını alırız, acıyı biz de çekeriz. "Dünyânın çivisi çıkmış, ben mi...?" derken… O çiviyi çakacak olan biz değiliz zâten. Biz çaba gösteririz, Rabbimizin, samîmî sözlü ve fiilî duāmızı güzelliklere vesîle kılmasını umûd ederiz.

“İnsan, vicdânı yaşadıkça insanca yaşar.” (Ali Suad)

Nisan 2024, sayfa no: 6-7-8

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak