Din neden dindir? Ölümden sonra diriliş var. Hz. Mevlânâ, şöyle şerh buyuruyor: “Ey āşık! Āşıkların hayâtı ölümledir. Kendi gönlünü kaybetmeden Sevgilinin gönlünü bulamazsın.” Şehitler görünüşteki ölümleriyle insanlığa hayat olmuşlardır. İslâm, insanların ölmeden önce dirilmesinin formülünü verir; ‘ölmeden evvel ölmek’. Reçeteye uyulduğu zaman diriliş gücü, tevhîd nûru, hayâtın kutsallığı, ilâhî huzur ve ölümsüzlük kazanılmaktadır. Hayâtımızda nefsânî ölümü irâdemizle tercîh etmek bizi kendi varlığımıza, özümüze, kökümüze, rûhumuza götürecek ve ebedî hayat kazanma imkânı verecektir. Ve böylece insan ebedî rahatlığa kavuşmaktadır.
Nasıl diriliş gücüne ve ölümsüzlüğe erişebiliriz? Kendimizi hayâtî bir şeyden mahrum bırakarak. Sonrasında kalp gözümüz açılır ve ebedî huzur, güven, selâmet, özgürlük ve güzellikler tecellî eder. Bu yolda insan ölüm ile diriliş bulur, zahmet ile rahmet, açlık ile gıdâ, fakirlik ile zenginlik, düşüş ile yükseklik bulur, dert ile derman, kaybı ile kazanç bulur. Yıkımlar inşâ içindir.
Allâh’ın ilâhî politikası; fakrı gınâ ile, ācizliği inâyetle, kırıklığı bütünlükle, kudretsizliği kuvvetle, hiçliği hakîkî îman ile, çâresizliği yardımıyla, gāfilliği selâmet vermesiyle ödüllendirir. Mutlak ihtiyaç içerisinde olan bizler, kendimizi Allâh’a vermenin tek kazancımız olduğunun farkına varmalıyız. Sâdece ācizlik ve fakirlikle hakîkî sevgiye ulaşabiliriz.
İnsan için hakîkî zenginlik, muhtaç olduktan sonra erişilen zenginliktir. Hakîkî kazanca bir şeyi kaybedip, onu geri aldıktan sonra erişilir. Hakîkî sıhhat, hastalık yaşadıktan sonra erişilen sıhhattir. Hakîkî cennet, “Kālû belâ”dan ayrıldıktan sonra kazanılan cennettir. Hakîkî yükseliş, düştükten sonra erişilen yüceliktir.
İnsan yalnızlığı ve ayrılığı tatmadan, ağlayıp inlemeden ve acı duymadan aşkın sırrını keşfedemez. Rabbiyle tevhîdin lezzetini bilemez. Açlık yaşamazsa Allâh’ın lütuf ve nimetlerinin farkında olamaz. İnsan Nemrud ateşinde yanmadan gül bahçesine giremez. Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî şöyle buyurmaktadır: “Derde düşmedikçe dermâna erişmezsin. Can vermedikçe de cânâna kavuşamazsın. Halil gibi ateşe atılmadıkça Hızır gibi âb-ı hayat kaynağına ulaşamazsın.” “Aşk bir duruşmadır ve acı çekmek de şâhiddir; şâhidin yoksa dâvâyı kaybedersin.” buyurmaktadır.
İnsan Açlıktan Hayat Bulur
Evliyâ ve āşıkların aldığı zevk, açlıktan gelir. Açlık onların gıdâsı olur. Açlık bütün mānevî hastalıklarımıza şifâdır. Bütün sıkıntı, bunalım, belâ, depresyon ve korkularımıza dermandır. Hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav); “Açlık kapısını çalın” buyurmuştur. Açlık, yaratılanların Yaratıcılarına olan ihtiyaçlarını artırır, günahları temizler ve Hâlik-ı Zü’l-celâl-i ve’l-ikrâm’a giden yoldaki engelleri kaldırır. Mevlânâ Rûmî’nin deyişiyle: “Aşığın gıdâsı, ekmeksiz ekmeğe āşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi varlığa bağlanmaz. Āşıkların varlıkla işi yoktur.” “Gerçekten açlık ilaçların sultânıdır. Açlığı rûhuna yerleştir; onu hor görme! Açlık hoşa gitmeyen her şeyi hoş hâle getirir, fakat onsuz, tüm güzel şeyler geri çevrilir.” “Sağlığında açlık sana gelir durur, hazımsızlığını ve sıkıntını alır götürür.” İki cihan güneşi Efendimizin aleyh-is-salât-ü-vesselâm hadîs-i şeriflerinde: “Açlık Hak Teālâ’nın verdiği yeryüzü yemeğidir. Sıddîkların bedeni onunla hayat bulur.”
İnsan Hayâ İle Hayat Bulur
Hayâ, alçak gönüllülük ahlâkının bir sonucudur. Ancak kalp aynasını cilâladıktan sonra tevâzu ve hayâ ortaya çıkar. Hakīkat yolunda emek verdikten sonra hayâ ve alçak gönüllülük tezāhür eder. Her koşulda Rabb’imizden râzı olduğumuzda tevâzu tezāhür eder. Hastalık, fakirlik, zulüm, kayıp, sefâlet ve zillet gördükten sonra tevâzu ve hayâ tezāhür eder.
Peygamber Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm şöyle buyurmuştur: “Eğer hayâ duygunuz yoksa ne istiyorsanız onu yapın.” “Her dînin temel bir ahlâkı vardır. İslâm’ın temel ahlâkı hayâdır.” “Îman ve hayâ kardeştir. Biri kalktığı zaman diğeri de kalkar.” Prof. Dr. Görmez bu konuda: “Hayâ hayattır. Hayâ ile hayat aynı kökten gelir. Hayâ bizi kötülüğe götürecek her türlü şeyden uzaklaştıran ve Rabb’imizin dâimâ bizimle berâber hazır ve nâzır olduğu şuurunu veren şeydir.”
Utanç duygusunun olmaması Huzur-u İlâhî'nin farkında olmamaktır. Hayâsızlık, muhabbetin yokluğudur. Hayâsızlık, Allâh’a ihtiyaç ve bağımlılık hissinin yokluğudur. Hazret-i Mevlânâ ifâdesiyle: “Benlik korkunç bir sarhoşluk getirir; kafadan aklı ve kalpten tevâzuu çıkarır.”
İnsan Duā İle Hayat Bulur
Bir büyüğümüz: “Şâyet duānın rûhun en temel besini olduğunu ve yaydığı enerjinin ne kadar güçlü olduğunu bilseydin, karşılığını beklemez ömrünü duā ederek geçirirdin.” Kur’ân-ı Hakîm’de: “Duānız olmasa ne ehemniyetiniz var.” (Furkan, 77.)
İnsan Sünnet-i Resûlullah İle Hayat Bulur
Sünnet-i Resûlullah her şeyi kuşatan ilâhî kudretin en yüksek bir seviyede cereyân ettiği ve her an ve mekânda uygulanabilen bir hayat tarzıdır. İslâm dîni, Resûlullah Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm’in sünnetine dayandığı için akışkan, kesintisiz, devamlı, dinamik, her dâim canlı, en üst seviyede bir eğitimdir. Bu bilince varabilirsek ve bu hikmeti hayâta geçirebilirsek insan mevcûdiyetinin zirvesine ulaşmış oluruz. Resûlullah’ın sünnetini yaşamak, ona olan sevgiyi hayâta geçirmektedir.
İnsan Tefekkür İle Hayat Bulur
Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî şöyle buyurmaktadır: “Ey kardeş, bedenin kemik ve etten ibâret. Bu, hayvanlarda da aynı. Sen, tefekkür ile hayat bulmalısın. Eğer tefekkürün gül ise, sen gül bahçesindesin. Yāni dünyâ cennetindesin”. Tefekkürsüz insan eğitimsiz ve terbiyesiz kalır. Tefekkürsüz Kur’ân-ı Kerîm’e karşı kör oluruz. Tefekkürsüz Yaratıcı’ya yaklaşmak, insanlığı keşfetmek, kulluk makāmını keşfetmek, ölümü keşfetmek mümkün değildir. Kendini bilmek, kendinle yüzleşmek mümkün değildir. İlâhî nimetleri, lütuf, bereket, ikram, ihsânı fark etmek mümkün değildir. Kalbimizin hazînesini, değerini, mānâsını anlamak mümkün değildir. Tefekkürsüz şeytānın vesveselerine kukla oluruz ve şuursuzluk ve cehâlete düşeriz. Hazreti Ali şöyle nasihat eder: “Çâre içinizde; ama siz bilmiyorsunuz. Hastalık sizden geliyor, ama siz görmüyorsunuz. Sizler, harfleri, sırları beyân eden netleştirici keşif kitabısınız. Küçük bir bedenden ibâret olduğunuzu sanıyorsunuz; halbuki en büyük dünyâ sizin içinizde inkişâf ediyor. Eğer kendiniz hakkında tefekkür ederseniz, kendinizin dışında olana ihtiyaç hissetmeyeceksiniz; ama siz tefekkür etmiyorsunuz”. Allah Teālâ’nın Ulvî Hakîkat’ini tefekkürü ihmâl etmek O’nun hikmet nûrundan mahrum kalmak demektir.
İnsan Secde İle Hayat Bulur
Secde, insanın Allâh’a gösterebileceği en yüce aşk ifâdesidir. Secde, cehâletten arındırır böylece İslâm dîni kemâle erer. Secde mānâ āleminin anahtarıdır, insan varlığının özünü ortaya çıkartır. Kişi yokluktur, secde ile varlık bulur. Secde, dünyâda cenneti yaşamaktır. Abdülkādir-i Geylânî Hazretleri bize secdenin sırrını ve kıymetini bir örnekle tasvir buyuruyor: “Acil ihtiyaçta alnını, ikrâr edilmiş çâresizlik toprağına dayamazsan ve hüzün gözyaşları göz bulutlarından sağanak hâlinde yağmazsa, zevk nebatların hayat bahçesinde yeşillenmez. İnsanlık bahçeleri maksadına hizmet için verimli bir hâlde yeşillenmez. Sabır dalları, rızā yaprakları veyâhut yakîn dostluğun hoş râyihâlarını vermez, ne de seni ünse taşırlar.”
Rivâyet olunduğuna göre Hz. Mevlânâ soğuk bir kış gecesi medresede teheccüd namazıyla meşgūl olmuş. Secdesini o kadar uzatmış ki gözyaşları sakallarına karışıp donarak döşemeye yapışmış, çevresindekiler onu sıcak su getirerek kurtarmışlardır. Hz. Mevlânâ ise kuvvetli bir; “Âh, keşke beni bıraksaydınız” diye haykırmıştır.
İnsan Ancak İtikâf İle Hayat Bulur
İtikâf, kendini tamâmen Cenâb-ı Allâh’a teslîm etmenin de sembolüdür. İtikâfın amacı, O’na āit olmaktır, Allâh’ın rahmet okyanusuna dalmaktır. İnsanın kurtuluşu, bu dünyâ ve içindekilerden yüz çevirmesindedir. Dünyâya āit her şeye, nefsin ve şeytānın menfî güçlerine pranga vurur. Dünyevî hayâtın yüzeyselliğinden geri çekilmesine “halvet” denir. Halvet hazînesi, içerisinde orucun çekirdeğini taşır, zîrâ kişi dış dünyâ ile bütün bağlantılarını kopararak āilesinden, işinden, evinden, sosyal hayâtından oruç tutar. Makam, mevki, servet biriktirme hırsından, dünyevî muvaffakiyetlerden kendini temizler ve arındırır. Dünyâdan elini eteğini çekmenin hikmeti, Allâh’ın rahmet okyanusuna dalmaktır. Yāni, riyâzet ve halvetin hedefi ve özü insanın mahbûbu olan Rabb’iyle birlikte olmasıdır. Cenâb-ı Allah Mûsâ’ya (as) buyurmuş ki: “Bana yakınlaşmak isteyenler halvetten daha iyi bir yol bulamazlar.” Büyük yazar Feridüddin Attar ise şöyle buyurmaktadır: “Kim ihlâsla zühd yolunu tâkip ederse, yaptığı her şey rızā-i ilâhî için olur. Zühd olmadan Allâh’ın sevgi ve dostluğunu arzulayan kimse, sahte bir aşk dâvâsındadır.” İnsan halvet ile takvânın zirvelerine ulaşır.
İnsan Kur’ân İle Hayat Bulur
İnsan fıtratı dîne dayanır. İnsanın menşei ilâhîdir. Allâhu Teālâ insanı yaratırken ona kendi nefesinden ruh üflemiştir. Kur’ân, insan fıtratı olduğunu bildirmektedir: “Sen yüzünü ‘hanîf’ olarak dîne, Allâh’ın insanları kendisine göre yarattığı fıtrata çevir; çünkü, Allâh’ın yarattığı fıtratta bir değişiklik yoktur. Gerçek din budur; ancak insanların çoğu bunu bilmiyorlar.” (Rum, 30). Kur’ân-ı Kerîm’de var olan her mānâ, insanoğlunda mevcuttur. İnsanoğlunun kendi içinde taşıdığı her tür değer, Kur’ân-ı Kerîm’de mevcuttur. Kur’ân âyetlerinin ifâde ettiği ilâhî hikmet insanoğlunun sînesinde keşfedilmeyi bekler. Hz. Ayşe de Hz. Muhammed aleyh-is-salât-ü-vesselâmı “yaşayan Kur’ân” olarak tanımlamıştır.
İnsan Fedâkârlık İle Hayat Bulur
Aşkın kantarı nefsin lezzetlerinden fedâkârlıktır. Nefsini fedâ etmek insanın özünde vardır ve hayâtın bizzat dinamiğidir. Kendi varlığımızdan ne kadar ödün verebilirsek, ne kadar yüksek bir bedel ödeyebilirsek Celâl ve İkram sahibi Rabbimizle olan kurbiyet cennetinin kokusunu alma şerefine o denli nâil olabiliriz. Nefsi fedâ etmenin zirvesi de Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve ashâb-ı bâ-safâda tezāhür etmiştir. Onlar hep bir ağızdan, cân ü dilden “Anam, babam, çocuk, mal, mülk, makam ve canım fedâ Yâ Resûlallah!” diye haykırmışlardı.
Allâh’ı tanımak, O’na ulaşmak ve kurbiyet cennetine ermek için canımızı vermemiz gerekir. Bu ilâhî alışverişi Rabbimiz şöyle açıklamaktadır: “Şüphesiz Allah, mü’minlerinden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.”
Ebedî feyz kaynağından içelim! İbâdet, duā, secde, hizmet, cihad, fedâkârlık ederken; aşk ve nur kazanalım. Yaşayan Kur’ân’lardan olalım. Kurbiyetin tatlı kokusunu alalım, merhamet denizine dalalım… Ālemlere rahmet olan Peygamberimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm Kur’ân'da şöyle buyurmaktadır: “Benim ibâdetim, kurbanım, yaşamım ve ölümüm Allah için, ālemlerin Rabbi içindir.”
Teslîmiyet aşkı bir nurdur. Öğrenme isteği teslîmiyet aşkına denktir. Teslîmiyet aşkı öğrenme isteğini getirecektir. Öğrenmek gelişmek demektir. Gelişmek yakınlık ve samîmiyete varmak demektir. Teslîmiyet aşkı kendisini özveride, cihad aşkında, Allâh’ın yoluna hizmet aşkında, itāat aşkında, ibâdet aşkında gösterir. Teslîmiyet aşkı yolumuzu aydınlatan ışıktır. İtāat etmenin güzelliği parlar önümüzde. Bu inancın ışığıdır.
Haziran 2022, sayfa no: 22-23-24-25-26
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak