Ara

İnsan Olma Sanatı

İnsan Olma Sanatı

İnsan donanımlı, seçkin, olgun ve saygın olunca sâdece kendini değil içerisinde yaşadığı çevreyi de aydınlatacaktır. İnsan nefsini tezkiye edip nefsin en alt mertebesinden en üst mertebesine kadar yükseldikçe olgunlaşacaktır. Seçkin insan aslında tamamlanmış bir metindir. Bütün varlıklar kemâl sâhibi insanın manevî varlığı etrâfında devr-i dâim yapar. Kâmil insan bu yönüyle kâinâtın kutbudur. Eşyâ onun tasarrufundadır. Tüm varlık âlemleri kesret ifâde edip çokluk oluştururken insan-ı kâmil toplayıcı varlık olup vahdet makâmında birlik rûhuna sâhip olmaktadır. Rahmânî tecellîler ve birlik atmosferi insan-ı kâmilde temerküz etmektedir. Tüm yaratılmışların özü olarak kabûl edilen nûr-ı Muhammedî insan-ı kâmilde her çağda yeniden zuhûr etmektedir. İnsan-ı kâmil fıtratına sâhip çıkan ve aslî fıtratı üzere yaşayan isimdir. İnsan-ı kâmil zamâna, mekâna ve ortama anlam katan bir kıymettir.

Bî-mekânam bu cihânda menzilüm turagum anda

Sultânam tâcıla tahtum Hulle vü Burâg'um anda

diyen Yûnus Emre insan-ı kâmilin güçlü bir sülûk eğitimi ile Allâh'a vâsıl olduğundan bahsetmektedir. İnsanı vuslata erdiren seyr u sülûk eğitimi insanda gönül gözünün açılmasını sağlar. Gönül gözünün açılmasını sağlayan nefis terbiyesi, insanın gönlünü her türlü kirden, pastan, günahtan, geçici heveslerden, kinden, öfkeden arındırır ve buraya Allah sevgisini yerleştirir. İnsan-ı kâmilin açılan gönül gözünden Yûnus Emre şu şekilde bahsetmektedir:

Bir suâlim var sana ey dervişler ecesi

Meşâyih ne buyurur yol haberi nicesi

Vergil suâle cevâb tutalım olsun sevâb

Şu'le kime gösterir aşk evinin bacası

Evvel kapı şerîat emr ü nehyi bildirir

Yuya günahlarını her bir Kur'ân hecesi

İkincisi tarîkat kulluğa bel bağlaya

Yolu doğru varanı yarlıgaya hocası

Üçüncüsü ma'rifet can gönül gözün açar

Bak ma'nâ sarayına arşa değin yücesi

Dördüncüsü hakîkat ere eksik bakmaya

Bayram ola gündüzü Kadir ola gecesi

Bu şerîat güç olur tarîkat yokuş olur

Ma'rifet sarplikdurur hakîkattir yücesi.

Dört kapının ölçütlerinden bahseden Yûnus Emre bizlere insan-ı kâmili ıslâh olmuş, eğitilmiş, elinden, dilinden, gönlünden emîn olabileceğimiz kişi olarak tanıtmaktadır. Kendi açmazlarından kurtulan ve kişisel zaaflarından arınan insan, kendini gerçekleştirmenin derdine düştüğü kadar içerisinde yaşadığı topluma da örnek olur. İnsan-ı kâmiller güzelliğin, doğruluğun ve mükemmelliğin timsâlidir. Birer rol model olarak insan-ı kâmiller irşatlarıyla toplumlara yön verir, duruşlarıyla toplumların ıslâhına imkân hazırlarlar.

Kurıyıdık yaş olduk kanatlanduk kuş olduk

Birbirmize eş olduk uçduk elhamdülillâh

Kuru, donuk, verimsiz ve faydasız hâlden yeşeren, hayat bulan, verimli ve faydalı hâle gelen isimler olmak, ölü gönülleri diriltmek, hayat bulmak, kanatlanıp kuş olmak, coşarak bedenin esâretinden kurtulmak, cemiyet içerisinde birbirine eş olup uçmak insan-ı kâmillerin hâlet-i rûhiyelerini özetlemektedir.

Beşer olarak insanlık sıfatına sâhip olan insan-ı kâmiller hakîkatleri itibâriyle Hakk’ın tasarrufundadırlar. Özleri itibâriyle Hak nûrunun tecellî ettiği insan-ı kâmiller beşerî benlikten kurtulup fenâ fillâh mertebesine ermeye, Hakk’ın varlığında kendi benliklerini eritmeye çalışmışlardır.

İnsân sıfatı kendü Hak insândadur Hak togrı bak

Bu insânun sıfatına cümle 'âlem hayrânımış

Her kim ol insânı bile hayvânısa insân ola

Cümle yaradılmış kula insân tolu sultânımış

Tevhîd imiş cümle 'âlem tevhîdi bilendür Âdem

Bu tevhîdi inkâr iden öz cânına düşmânımış

İnsân olan buldı Hakk'ı meclis anun oldur sâkî

Hemân bu bî-çâre Yûnus 'ışkıla âşinâyımış

Nefsini tezkiye eden, kalbini tasfiye eden ve ahlâk-ı hamide ile donanan insan-ı kâmiller Cenâb-ı Hak için ayna mesâbesindedir. İnsan aynası ilahî tecellîleri eksiksiz bir şekilde kabûl edip yansıtan bir aynadır. Âlemdeki en kâmil varlık olması açısından insan, Hakk’ı gösteren en büyük delildir. Hz. Âdem’in meleklere karşı hüccet olması gibi kâmil insanlar da halka karşı Allâh'ın hüccetidirler. Hakk’ın zuhûr ettiği en yetkin tecellîgâh oluşuyla hakîkat-i Muhammediyye’nin bir diğer adıdır.

Muhammed ile bile Mi'râc'a çıkan benem

Ashâb-ı Suffa'yıla yalıncak olan benem.

Benem Hakk'un kudret eli benem belî 'ışk bülbüli

Söyleyüp her dürlü dili halka haber viren benem

Ben ol kimseyem ki fertişteh baş indürür

Allah ile 'ahdüm var ol 'ahdümi güderem

Bîmekânum bu cihanda menzilûm turagun anda

Sultânam ki taht ü tâcum hulle vü buragum anda

Herşeyden önce insan Allâh'a âittir. Hakk’ın “ol” emriyle yaratılmış, sonsuzluk âleminden sonlu dünyaya gönderilmiştir. İnsanın geldiği melekût âlemini, ruhlar âlemini, vahdet âlemini ve hakîkat âlemini idrâk etmesi gerekmektedir. İnsan bu dünyâya âit bir varlık değildir. Bu dünyada kalıcı da değildir. Geldiği yere, yani Hak katına elbet gidecektir. Ölmeden önce ölme deneyimini gerçekleştirebilmek için herşeyden önce insanın ilâhî aşktan nasîbi olması, tevhîdi içselleştirmesi, nefsini sıkı bir mücâhededen geçirmesi, kendi varlığını yoğa satması, fenâ fillâha ulaşması gerekmektedir. Hakk’tan geldiğini bilip Hakk’a gideceğini idrâk edenler irfan ehli olup Hakka’l-yakîn mertebesine ermiş isimlerdir. Yûnus Emre kendisinin de bu mertebede erenler cürasından içip ene’l-Hak sırrına erdiğinden şu şekilde bahsetmektedir:

Yûnus'a kadeh sunan "ene'l-hak” demin vuran

Erenler cur'asından içtim ayılamazam.

Yûnus’un bu tecrübesine erebilmek için ikilikten kurtulup birlik sırrına ermek, nefse hâkim olmak, aşk yoluna girmek ve ölmeden önce ölme deneyimini yaşamak gerekmektedir. Vahdet deneyimine koyulanlar iç âlemlerinde türlü değişikliklere mâruz kalırlar. Halden hâle geçer, farklı tecrübeler elde ederler. İnsan-ı kâmillerin her an yeni tecellîlere ereceklerini, her dâim farklı hâller yaşayacaklarını Yûnus Emre kendi deneyiminden hareketle bizlere şu şekilde dile getirmektedir:

Hak bir gönül virdi bana ha dimeden hayrân olur

Bir dem gelür şâdân olur bir dem gelür giryân olur

Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmış gibi

Bir dem beşâretden toğar hoş bâgıla bostân olur

Bir dem gelür söyleyemez bir sözi şerh eyleyemez

Bir dem dilinden dür döker derdlülere dermân olur.

Dünyânın âlâyişinden etkilenmeyen, gündelik gidişata kendini kaptırmayan, gelip geçici gündemle kendini oyalamayan, aslî sorumluluklarının farkında olup sonsuzluk kervânına yetişmenin derdinde olan insan-ı kâmiller Rableriyle hoşnutluk içerisinde olurlar. Gözleri açık, gönülleri şen ama bu dünyada kendilerini hep gurbette addederler. Ballar balına bandıkları, ilâhî güzelliklere tercümân oldukları için onların kimseden bir beklentileri olmaz. Yaşadıkları ortamda iyiliğin öncü gücü, güzelliğin aynası, erdemin taşıyıcısı, ahlâkın gözdesi, bilgeliğin nişânesi, kötülüğün amansız düşmanı konumundadırlar. Yûnus Emre insan-ı kâmillerin her fırsatta iyiliği kendilerine şiâr edinişlerinden şu şekilde bahsetmektedir:

Her kim bana ağyâr ise Hak Tanrı yâr olsun ona

Her kancaru varır ise bağ u bahâr olsun ona

Bana ağu sunan kişi şehd ü şeker olsun aşı

Kolay gelsin cümle işi eli erer olsun ona

Önümce kuyu kazanı Hak tahtın ağdırsın anı

Ardımca taşlar atanı güller nisâr olsun ona

Acı dirliğim isteyen tatlı dirilsin dünyada

Kim ölümüm ister ise bin yıl ömür versin ona

Her kim diler ben hâr olam düşman elinde zâr olam

Dostları şâd u düşman dost u ağyâr olsun ona

Miskin Yûnus'un dünyada güldüğünü işitmeyin

Ağladığım isteyene gözüm pınar olsun ona

Özetle eşyânın her biri ilâhî tecellînin birer yansımasıdır. Eşyâda ilâhî isimler farklı farklı sûretlerde tecellî etmektedir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik onun toplayıcı bir varlık olmasıdır. İlâhî isimler ancak insan-ı kâmillerde bir bütün olarak tecellî etmektedir. Yaratılmışların en şereflisi olarak var edilen insan, kendi anlam haritasını kaybettiği, fıtratından uzaklaştığı ve iç dünyâsını perîşan eylediği zaman en bayağı varlık konumuna düşebilmektedir. İnsan gelişmeye açık, eğitime elverişli, donanıma lâyık ve ilâhî güzelliklere ayna olabilen bir varlıktır. İnsanın kendi âidiyetini sağlaması, olgunluk serüvenine koyulması, aslını bulması, kesretten kurtulup vahdete (ikilikten kurtulup birliğe) ermesi gerekmektedir. İnsanın kendi selâmetini sağlaması cemiyetin de huzur bulmasını sağlayacaktır. Dün olduğu gibi bugün de dünyâ insan-ı kâmillerle güzelleşecek, insan-ı kâmillerin rehberliği ile huzûra erecektir.

Kaynakça

Bilgin, Azmi, Yûnus Emre Hayatı ve Sanatı, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2013.

Bolel, M. Aziz, Yûnus Emre Hazretleri Hayatı-Divanı, Uğur Matbaası ve Ofset Tesisleri, Eskişehir 1983.

Civelek, Muzaffer, Yûnus Emre, Hareket Yayınları, İstanbul 1971.

Dalkılıç, Bayram, “Yûnus Emre’nin İslâm’ı Anlayış ve Anlatış Biçimi”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu 31 Mayıs-1 Haziran 2007 Bildiriler, SDÜ İlahiyat Fakültesi Yayınları, Isparta 2007, s. 123-131.

Dilaver, Faruk, Gel Dosta Gidelim Yûnus Emre Hayatı, Divani ve Risaletün Nüshiyye, Emre Bilişim ve Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara 2012.

Özçelik, Mustafa, Yûnus Emre, Ordu Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2015.

Tek, Abdurrezzak, “Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda Tasavvufî Kavramlar”, Doğumunun 770. Yıldönümünde Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu 26-27 Kasım 2021 Bildirileri, ed. Hacı Bayram Başer, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2010, s. 110-119.

Yûnus Emre, Dîvân, haz. N. Ziya Bakırcıoğlu, Ötüken Yayınları, 2. Basım, İstanbul 2003.

Yûnus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât Yûnus’un Gül Bahçesinden II, haz. Mustafa Tatcı, TOBB, Ankara 2013.

 Şubat 2023, sayfa no: 18-19-20-21

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak