Eğitim insan hayâtının en önemli unsurlarındandır. Yaratılmış diğer varlıklar arasından seçilmiş, yeryüzünde halîfe1olmaya namzet olmuş bir varlığın gelişigüzel bir hayat sürmesi düşünülemez. Üstlenmiş olduğu misyonu en güzel şekilde îfâ etmesi hiç şüphesiz kendini ilmî, fikrî vb. yönden geliştirmesine ve tecrübelerini artırmasına bağlıdır. Bu açıdan sürekli gelişime müsâit bir şekilde yaratılan insanın yaratılış amacına uygun hayat sürebilmesi için eğitim son derece önemlidir. Çünkü her yönden eğitimden mahrum kalan insan, kendisinden beklenen görevi icrâ edip kendi hayâtı ve yeryüzünün ihyâsında bekleneni yerine getiremeyecektir.
İnsan eğitimine katkı sağlayacak pek çok yöntem vardır. Bu yöntemlerden istifâde ederken dengeyi sağlamak da başkaca önemli olan bir husustur. Dijital bir platforma bilgi yükler gibi insanı eğitmek ya da eğitimin ona sâdece kuru bilgiler yüklemekten ibâret olduğunu düşünüp hareket etmek, yeteneklerin bir kısmının parlayıp pek çoğunun körelmesine yol açabilir. İnsan hayâl edebildiği, gözünde canlandırabildiği ya da örneğine şâhit olabildiği bilgiyi daha çabuk kavrar ve özümser. İşte bu anlamda salt bilgi yüklemesinden ziyâde o bilgiyi âdetâ yaşamasına kapı aralayan bir tür olarak kültürümüzde öteden beri var olan menkıbe (ç. menâkıb) kültüründen istifâde etmek gerekecektir. Bu eğitim metodunu başta Kerîm Kitâbımız Kur’ân’da Allah Teâlâ’nın bizlere anlattığı kıssalarda görürüz. Yüce Rabbimiz kıssalar naklederek insanın fıtratına hitâb edip olayları daha kolay anlamasına zemîn hazırlamıştır. Hadislerde de sıkça karşılaştığımız bu yöntemi Peygamberimizin lisânında sözün şekil almış hâli olarak değerlendirebiliriz.
Sözlükte “övünülecek güzel iş, hareket” mânâsına gelen menkıbe bu anlamıyla ilk defa, III. (IX.) yüzyıldan îtibâren yazılan hadîs kitaplarında Hz. Peygamber’in ashâbının fazîletlerine dâir hadisleri ihtivâ eden bölümlerin adı olarak (Kitâbü’l-Menâkıb) kullanılmaya başlanmıştır. Menâkıb kelimesinin ayrıca halîfeler2, bir kabîle veya soy3, mezhep imamları4 hakkında yazılan eserler ile kutsal şehirleri tasvîr eden metinlerin5 adında, hadis kitaplarındaki gibi “fazîlet” mânâsında geçtiği görülmektedir.
Tasavvufun III. (IX.) yüzyıldan sonra İslâm dünyâsında yaygınlık kazanmasıyla birlikte menkıbe kelimesi sûfîlerin hikmetli sözlerini ve örnek alınacak fazîletli davranışlarını ifâde etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Bu alanda III. (IX.) yüzyılda kaleme alınan Sülemî’nin “Ṭabaḳātü’ṣ-ṣûfiyye”si, Hücvîrî’nin “Keşfü’l-maḥcûb”u, Kuşeyrî’nin “er-Risâle”sigibi tasavvufî eserlerde Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Hafs el-Haddâd gibi sûfîlerin hikmetli sözlerine ve fazîletli davranışlarına yer verilmiştir. Ayrıca Târîḫu Baġdâd, Târîḫu Buḫârâ gibi bölge ve şehir târihlerinde buralarda yetişen sûfîler hakkında bilgi verilirken onların menkıbelerine temâs edilmiştir. V. (XI.) yüzyıldan îtibâren Kādiriyye ve Rifâiyye gibi ilk büyük tarîkatların teşekkül etmesiyle birlikte menkıbenin muhtevâsına “kerâmet” kavramı da eklenmiştir. Abdülkādir-i Geylânî, Ahmed er-Rifâî gibi tarîkat pîri velîlerin, vefatlarının ardından yazılan eserlerde gösterdikleri kerâmetlerin anlatılmaya başlanmasıyla menkıbe kelimesi giderek kerâmetle aynı anlamda kullanılır olmuş, böylece bir tasavvufî tür olarak menâkıb metinleri (menâkıbnâme) ve menâkıb yazma geleneği ortaya çıkmıştır. Sûfî olmayan müelliflerden Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Hz. Ömer, Ömer b. Abdülazîz, Hasan-ı Basrî ve Ahmed b. Hanbel’in biyografileriyle ilgili Menâḳıb adlı eserleri yanında Ma‘rûf-i Kerhî’ye dâir onun kerâmetlerini de anlattığı kitâbına Menâḳıb adını verdiği; Muhammed b. Münevver’in Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’a dâir menâkıbının Esrârü’t-tevḥîd fî maḳāmâti’ş-Şeyḫ Ebî Saʿîd; Abdülkerîm b. Muhammed er-Râfiî’nin Ahmed er-Rifâî’ye dâir menâkıbının Sevâdü’l-ʿayneyn fî menâḳıbi’l-ġavs̱ Ebi’l-ʿAlemeyn; Şattanûfî’nin Abdülkādir-i Geylânî’ye dâir menâkıbının Behcetü’l-esrâr adını taşıdığı, böylece bu dönemde tasavvufî çevreler dışında da menâkıb yazıldığı; tasavvuf çevrelerinde kaleme alınan menâkıb niteliği taşıyan eserlere başka adlar da verildiği görülmektedir. Menâkıb kelimesi sonraki dönemlerde sâdece tasavvufî nitelik taşıyan menâkıb kitapları için kullanılmış, VI. (XII.) yüzyıldan itibâren tasavvufun tarîkatlar şeklinde örgütlenip İslâm dünyâsında yaygınlaşmaya başlamasından sonra hemen her tarîkatın pîri, tarîkatın tanınmış şeyhleri veya genellikle sûfîler hakkında menâkıb kitapları yazılmıştır. Menâkıb adı dışında ayrıca “tezkire” (Attâr, Teẕkiretü’l-evliyâʾ), “reşehât” (Safî, Reşeḥât-ı ʿAynü’l-ḥayât), “makāmât” (Maḳāmât-ı Yûsuf Hemedânî), “nefehât” (Abdurrahman-ı Câmî, Nefeḥâtü’l-üns) gibi farklı isimler de verilmekle birlikte menâkıb niteliği taşıyan eserlerin yazılmasına günümüze kadar devâm edilmiştir.6
Sonuç olarak ifâde etmek isteriz ki; her alanda olduğu gibi menkıbeler konusunda da önemli kriterimiz sahîh kaynaklardan beslenmek olmalıdır. Nitekim bâzan öyle anlatımlarla karşılaşırız ki anlatılan menkıbe İslâm’ın ana kaynaklarıyla çelişki içerisindedir. Bu durumda olan menkıbeler kişiye faydadan çok zarar verebilmektedir. Özellikle îtikadî anlamda problemli menkıbelerden uzak durmak gerekmektedir. Menkıbelerde zaman zaman yer alan olağanüstü konulara takılıp (özellikle kerâmet anlatımları) esasta verilmek istenen mesajı kaçırmamak gereklidir.
Dipnotlar:
[1] Bakara, 2/30.
2 İbnü’l-Cezerî, Esne’l-meṭâlib fî menâḳıbi Seyyidinâ ʿAlî b. Ebî Ṭâlib.
3 İbn Şehrâşûb, Menâḳıbü âli Ebî Ṭâlib.
4 Menâḳıbü’l-İmâmi’l-Aʿẓam.
5 Menâḳıb-ı Mekke-i Mükerreme, Menâḳıb-ı Ḳudüs-i Şerîf.
6 Haşim Şahin, "Menâkıbnâme", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/menakibname (22.03.2021).
Nisan 2021, sayfa no: 28-29
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak