Ara

Îman Cevheri

Îman Cevheri

Îman Cevheri

Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay

Kul, bazen hiç farkında olmadan Allâh’ın gazabına sebep olacak bir söz söyler ve bu söz sebebiyle Cehenneme düşer.1 Îman Nedir? Îman, kalple tasdîk etmek, boyun eğmek ve kabûl etmek demektir. Îman, Allâh’ın "inan” dediklerine O’nun istediği ve emrettiği şekilde inanmaktır. Îman, insanın sâhip olduğu en kıymetli mânevî değerdir; îman hayâtın mayası, gâyesi ve özüdür. Îman hayâta lezzet verir, îman sonsuzluğu kazanmaya vesîle olduğu için îmanla hayat anlam kazanır. Îmansız hayat, sonu ölümle bitecek çok kısa ve anlamsız bir hayattır. Îmandan mahrûmiyet en büyük mahrûmiyettir. Mehmet Akif Ersoy'un ifâdesiyle îman büyük bir cevherdir: “Îmandır o cevher ki, -İlâhî- ne büyüktür! Îmansız olan paslı yürek, sînede yüktür.” Îman cevherinin çok değerli ve çok önemli olması sebebiyle Peygamberimiz (sav) îmanlı kulun "Allâh’ın, kendisini inançsızlıktan kurtarmasından sonra inançsızlığa düşmeyi ateşe düşmek kadar tehlikeli ve korkunç saymasını”2,  îmânın lezzetini tatmasına vesîle olacak özellikler arasında zikretmiştir. Buna göre îmânımıza sâhip olmak ve inancımızı lekeleyecek söz ve davranışlardan sakınmak îmandan lezzet almamıza, îmanla dolu hayattan zevk almamıza vesîle olacaktır. Îmânı Korumanın Önemi Îman cevherinin korunması, akâid ve tevhid kitaplarının en önemli konusudur, Îmânımızı tehlikeye sokacak hususların bilinmesi ve öğretilmesi de çok önemlidir. Günümüzde îmânın zedelenmesine sebep olacak söz ve davranışların çokluğu, bu konunun özellikle incelenmesini gerekli kılmaktadır. Peygamberimiz (sav), bu konunun hassâsiyetine ve önemine şöyle işâret buyurmaktadır: “Gece karanlığı gibi fitneler olacak. O zaman kişi sabah mü’min olarak kalkacak, kâfir olarak akşamlayacak. Mü’min olarak akşamlayacak ama kâfir olarak sabahlayacak.”3 Konunun önemi sebebiyle İslâm âlimleri bu konuyu akâid ve tevhid kitaplarında teferruatlı bir şekilde ele aldıkları gibi bu hususta özel eserler de telif etmişlerdir.4 Bu konu genellikle, “Elfâz-ı Küfür” (Küfre düşüren sözler), “Nevâkızu’ş-Şehâdeteyn” (Kelime-i şehâdeti ortadan kaldıran hususlar) gibi isimler altında incelenmiştir. Küfre Düşüren Sebepler İnsanı inançsızlığa düşüren tek sebep inkâr etmek, zarûrât-ı dîniyyeden -yâni Allah’ın sıfatlarından, İslâm’ın ana ilkelerinden ya da Kur’ân’ın temel esaslarından- birini reddetmektir. İnkâr açık ve net ifâdelerle olabileceği gibi tavır ve davranışlarla dolaylı olarak da sergilenebilir. I. Açık İnkâr Allâh’ın Kitâbı’ndan muhkem -hükmü açık ve kesin- bir âyet-i kerîmeye inanmama, Allâh’ın sıfatlarından birini reddetme, Allah’tan başka bir varlığa tapma, Allah’tan başkasına secde etme, îmânın altı şartından birine (Allâh’ın varlığına, birliğine, sıfatlarına, meleklere, Allâh’ın indirdiği semâvî kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe, kadere -hayır ve şerri yaratanın Allah olduğuna) îmân etmeme açıkça inkâr sayılır. Mü’minler, îmanları gereği Allâh’ın Kitâbı’nın tamâmına îmân etmekle yükümlüdürler. Kur’ân hakkında seçici davranmak, sâdece hoşuna gideni, ideolojisine ya da zihniyetine uygun olanı kabûl edip diğerlerini reddetmek îmânı yok eder. Kitabın bir kısmına îmân edip bir kısmını kabûl etmemek dünyâda zillete, âhirette ise en ağır cezâ ile cezâlandırılmaya sebep olacaktır. Tevrat hakkındaki şu âyet Kitabımızı inkâr konusunda da aynı şekilde geçerlidir: “Siz, Kitâbın bir kısmına îmân edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezâsı, dünyâda zillettir. Kıyâmet gününde ise en ağır cezâya çarpılacaklardır.”5 Kur’ân’ın açık hükümlerinden birini reddetmek insanı küfre düşürür. Kitabımızda yer alan hukûkî ve iktisâdî mâhiyetteki açık ve kesin bir hükmü (içki, kumar veya fâiz yasağını; namaz, oruç, zekât, hac veya tesettür emrini) günümüz şartlarına aykırı görmek îman sınırlarını aşmaktır. Kur’ân’a göre mutlak gaybı (görünmeyen varlıkları, bilinmeyen âlemleri, gelecekte yaşanacak olayları, kıyâmetin ne zaman kopacağını) bilmek Allâh’a mahsustur: “De ki: Allah’tan başka; yerde ve göklerde olan hiç kimse gaybı bilemez.”6 Bu açık ifâdeye göre mutlak gaybı Allah'tan başkası bilemez. Peygamberler de Allah bildirmedikçe gaybı bilemezler. Bu açık nassa rağmen hangi konumda ve hangi durumda olursa olsun herhangi bir kimsenin mutlak gaybı bildiğini iddia etmesi Kur’ân’ın bu açık beyânına aykırıdır. Ancak mü’min ve sâlih kul; basîret ve ferâsetiyle, zekâ ve fetânetiyle, rüyâ ve ilham vâsıtasıyla, bilgi ve deneyimi ile mutlak gayb sayılamayacak bâzı konuları bilebilir. II. Dolaylı İnkâr Kişi sözle açıkça inkâr etmediği ve reddetmediği halde; dolaylı olarak inkâr sayılabilecek söz ve tavırlar ‘dolaylı inkâr’ olarak kabûl edilmektedir. Peygamber Efendimiz’in (sav) küfür olarak nitelendirdiği (Allah’tan başkası adına kurban kesmek, falcılığa inanmak gibi) bâzı “inanç ve ameller” de dolaylı inkâr sayılır. a. Allâh’ın İndirdiği ile Hükmetmeyi Kabûl Etmeme Açıkça inkâr etmediği halde Allâh'ın (cc) indirdiği açık ve kesin ilâhî hükmü hiçbir zorlama ve zorlanma olmaksızın, bilerek ve kasden terk edip beşerî bir hükümle hükmetme, dolaylı olarak inkâr sayılır. “Allâh’ın indirdiği Kur’ân’la hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.”7 Kâfirleri ve münâfıkları severek ve isteyerek dost edinme, onların inancını ve âdetlerini gönülden benimseme; papazların bellerine taktıkları zünnar, haç veya altı köşeli Yahudi yıldızı gibi kâfirlere özgü sembolleri benimseme de aynı şekilde kişiyi küfür ve inançsızlığa götürür. Kur’ân’ın kesin ve açık âyetlerine aykırı olan, İslâm hukûkunun olmazsa olmaz sayılan temel esaslarıyla çelişkili olan, İslâm’ın temel hayâtî ilkeleriyle bağdaşmayan her çeşit söz, düşünce ve uygulama; küfre -inançsızlığa- düşmeye sebep olur. Bunun dışında sosyal hayâtı düzenleyen ama Kur’ân’Ia çelişmeyen beşerî karar ve hükümleri tanıma ve uygulama, Allâh’ın indirdiği hükümle hükmetmeme anlamına gelmez. Dolayısıyla bunlara tâbi olma küfre düşme sayılmaz. b. Allâh'ın Haram ve Helâl Koyma Yetkisini Tanımama Helâl ve haramı belirleme yetkisi sâdece Cenâb-ı Hakk’a âittir. Helâl ve haramı belirleme konusunda beşerî aklın müdahalesi söz konusu olamaz. Zîrâ bu durumda Allâh’ın hüküm koyma özelliği reddedilmiş olmaktadır. Dolayısıyla Allâh’ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını haram saymak da Allâh’ın sıfatlarından bir veya birkaçını dolaylı olarak inkâr etme sayılır. “Allâh’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve güzel rızıkları kim haram edebilir?”8 Haram ve helâli belirleme yetkisini Allah’tan başkasına tanıma da dolaylı olarak inkâr sayılır. İslâm târihindeki şu olay bu gerçeği açıkça göstermektedir: Adiyy b. Hatim et-Taî (ra) anlatıyor: İslâm’la şereflenmeden önce Peygamberimiz’in (sav) huzûruna vardığımda boynumda altından yapılmış bir haç vardı. Efendimiz (sav) bana: - “Ey Adiyy! Bu putu at" dedi. Ben de boynumdaki haçı çıkarıp attım. Rasûlullah (sav) hristiyanların kendi dinlerini nasıl değiştirip tahrif ettiklerini anlattı. Yahudiler ve hristiyanlarla ilgili bâzı âyetleri okudu. Peygamberimiz (sav) bu arada; “Onlar Allâh’ı bırakıp din âlimlerini, râhipleri ve Meryem oğlu Mesih’i (Îsâ’yı) kendilerine Rab edindiler. Hâlbuki onlara tek ilâha kulluk etmeleri emrolunmuştu.”9 meâlindeki âyeti okudu. Ben: Hayır! Biz din âlimlerine ve râhiplere kulluk etmedik, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav): “Hristiyan din âlimleri Allâh’ın helâl kıldığını haram kabûl ediyorlar. Siz de (onlara uyup) helâli haram kabûl etmiyor musunuz? Onlar Allâh’ın haram kıldığını helâl sayıyorlar. Siz de (onlara uyup) haramı helâl saymıyor musunuz?” dedi. Ben de: Evet, dedim. Rasûlullah (sav): “Bu, onlara kulluk etmek demektir.”10 (Fe-tilke ibadetühüm) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfe göre; Allâh’ın helâl kıldığını haram, haram kıldığını helâl sayan kişilere uymanın anlamı, bu kimseleri -hâşâ- Rab olarak kabûl etmek, onlara kul olmak demektir. Müslüman ise yalnız ve yalnız Allâh’ın kulu olabilir. Zîrâ haram ve helâli belirleme yetkisi sâdece ve sâdece Cenâb-ı Hakk’a âittir. Bu yetkiyi kullanmaya kalkışanlara uymak; bu kimseleri -hâşâ- Rab edinmek, onların kulu olmak demektir.   Dipnotlar: 1 Buharî: Rikak 23, No: 6478; Müslim: Zühd 50 No: 2989; Malik, Muvatta: 2/985 Kelâm 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/334. 2 Buharî: Îman 9. 3 Müslim: Îman 186; Tirmizî: Fiten 30. 4 Aliyyü’l-Karî, Şerhu Elfazı’l-Küfr 5 Bakara: 2/85. 6 Neml: 27/65. 7 Maide: 5/44. 8 A’raf: 7/33. 9 Tevbe: 9/31. 10 Tirmizî: Tefsiru’l-Kur’ân 10 Hadis No: 3095; Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebîr; 17/92 Hadis No: 218; Taberî, Tefsir: Hadis No: 16631; Ayrıca bkz. Zaylaî, Tahricu’l-Ehadîs ve ve’l-Âsari’l-Vâkıa fî Tefsiri’l-Keşşaf, 2/66; Süyûtî, ed-Derrü’l-Mensûr: 3/230

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak