Ara

İmâm-ı Rabbânî’de Tasavvufun İlkeleri

İmâm-ı Rabbânî’de Tasavvufun İlkeleri

Tasavvuf yaşanan bir ilimdir. Bizzat tecrübe edilmesi gerekmektedir. Kāl ilmi değil hâl ilmi olan tasavvufun kelimelerle ifâdesi, söze aktarılması ve satırlara dökülmesi çok mümkün olmamaktadır. Yaşayanların coşku seline büründüğü, intisap edenlerin hâlden hâle geçtikleri tasavvufî kazanımları zamanla başkasına bahsetme ihtiyâcı hâsıl olmuştur. İmâm-ı Rabbânî tasavvufî inceliklerden bahsetmenin iki ana sebebine dikkatimizi çekmektedir: Bunlardan birincisi muhatapların zihin dünyâsında tasavvufu idrak kalitesinin gerçekleşmesidir. İkinci ana sebep ise bu nîmetten mahrum kalanların tereddütlerini gidermek ve tepkisel yaklaşımlarının önüne geçmektir. İlim, hikmet, hakîkat, ihsan, edeb ve ahlâk çizgisi gündemde tutularak mahrum kalanların tercihlerine katkı sağlanmak istenmektedir.

Tasavvuf yolu merâsim, şekil, sûret, âdet ve gösterişten ibâret yüzeysel bir yaşam tarzı değildir. Özü yakalamak, hikmetle donanmak, vahdet deryâsına dalıp hakîkat incilerini çıkarabilmek, eşyânın görünen yüzü kadar görünmeyen boyutunu da görebilmek, dînin kurallarını idrak kadar dînin anlam boyutuna da sirâyet edebilmektir. Bu gerçeği İmâm-ı Rabbânî, “Tasavvuf yoluna girmekten maksat, şerîat esaslarına yakîn düzeyinde îmân edebilmektir. Kurallar yumağı hâline getirilen istidlâlî yaklaşımın dar alanına hapsolmaktan kurtulup keşfî îmânın geniş sahasına erişmektir. Yüzeysel bir îmandan (icmâlî îmandan) içselleştirilmiş bir îmâna (tafsîlî îmâna) dönüşmektir. İnananların geneli Hakk Teâlâ’yı, taklîde dayalı bir îmân ile tanımaya çalışırken, tasavvuf eğitimiyle dervişin tahkîk düzeyinde bir îmâna, bilinç düzeyinde bir irfâna sâhip olması sağlanmaktadır. Kesin bir inanca sâhip olan derviş güçlü bir îmâna, Hakk’ı tanımakta sağlam delillere, kullukta içtenlikli bir yaklaşıma sâhiptir.” 

Kişiye îman kalitesi kazandırmaya çalışan tasavvufun ikinci temel ilkesi ibâdet yoğunluklu bir hayat sürdürmesini sağlamaktır. Dindarlığı zahmet oluşturan bir anlayıştan rahmete dönüştüren bir sevdâya dönüştürür. İbâdetleri, iş olsun diye değil gönlün doyuma ulaşması için yerine getirmeyi öngörür. Mektuplarında konunun ehemmiyetine ısrarla vurgu yapan İmâm-ı Rabbânî bizlere şu hatırlatmada bulunmaktadır: “Tasavvuf yolu şerîat ilimlerinin hizmetçisidir, aslâ bu ilimlere ters düşmez. Nakşibendiyye tarîkatının büyükleri sünnete tâbi olmayı ve bid'atlerden kaçınmayı değişmez yol edinmişlerdir. Sünnete uymayı büyük bir nîmet olarak görmüşlerdir. Sünnete bağlı kalmayanların kerâmetlerini bile ciddiye almamışlardır. Ubeydullah Ahrâr demiştir ki: Bütün olağanüstü hallere bürünsek de sünnet-i seniyyeye uymamış olsak, ben bütün o halleri kötülük ve rezillikten başka bir şey saymam. Sünnete yaraşır bir hayat sürdükten sonra, bütün kerâmetlerden mahrum kalsam da asla gam yemem.”

Îman ve ibâdet hassâsiyetine sâhip bir tasavvuf çizgisinin üçüncü temel ilkesi tasavvufî hayâtın ifrat ve tefritten uzak olması, aşırılıkların bulunmaması, istikāmet çizgisinden ayrılmaması, dînin rûhuna aykırı olmamasıdır. Her türlü şirk ve küfür kokusundan soyutlanıp günah, isyan ve haram işlerden sakınmak, farz, vâcip ve elzem olan yükümlülükler kadar iyilik, erdem, sevap, karakter ve kişilik donanımlarıyla kıvama erebilmektir. Felsefî nazariyelerin ölçüsüz ve mesnetsiz yaklaşımları, bâtıl, hurâfe ve bid'at yaklaşımlarının beyhûde çabaları, keskin, bağnaz, idraksiz ve sathî yaklaşımların sıradanlıkları ortadan kaldırılmalıdır. Tasavvuf ideolojilerin, felsefelerin, sahte inançların, sapkın akımların ve yersiz düşüncelerin zemîni olmaktan çıkarılmalıdır. Târihî süreç içerisinde ortaya çıkan ihtilaflı konularda Rabbânî âlimlerin kanâatlerine bürünmek, ilim erbâbının ölçütlerine uymayı şiâr edinen bir tasavvuf anlayışı benimsenmelidir. Akla, edille-i şer'iyyeye, şerîatın ölçütlerine dikkat kesilen dervişin tasavvuf müşâhede deneyimi gerçekleştirmesini ister. Elde edilen keşifler, gerçekleşen müşâhedeler, dikkat kesilen gözlemler, kazanılan ibret nazarları dervişin hayâta anlam yüklemesini sağlar.

Îman, ibâdet ve istikāmet çizgisi ile berraklaşan tasavvuf ilminin kıvâma eriş sürecini başlatan yegâne ilke ihlâs hassâsiyetidir. Dervişin halden hâle geçmesi, irfan ağacının meyvelerinden yemesi, başkalarının elde edemedikleri kerâmetlere sâhip olması, olanca çabasıyla sevaplarını çoğaltması yeterli değildir. Bütün bu kazanımların yanında aşkın tadılması, coşkunun eşlik etmesi, duygunun seferber olması, hissiyâtın dolup taşması, neşe ve huzûrun hâsıl olması, samîmiyet testinden geçilmesi, içtenliğin gerçekleşmesi ve ihlâsın ortaya çıkması elde edilmesi gereken inceliklerdir. Tarîkat terbiyesinde kuruntulara, vehimlere, hayâllere, dürtülere, havâtıra ve gelip geçici heveslere yer yoktur. Tutkulardan, kayıtlardan ve bağlardan kurtulmanın yolu cezbe sâhibi olabilmek, rızā lokmasını yutabilmek, Allâh'ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Tasavvufî eğitimden maksat budur. Tarîkat ritüelleri, dervişlik çabaları, tasavvuf öğretileri, halvet uygulamaları, tekke terbiyesi bu maksadın gerçekleşmesine zemin hazırlayan etkenlerdir.

Îman, ibâdet, istikāmet ve ihlâs çizgisinin tamamlayan tasavvuf ilkesi ilimdir. İlim, irfan ve hikmet; tasavvufî hayâtın anlam haritasıdır. Tasavvufî yolculuk ilimle kolaylaşır, irfanla anlam kazanır ve hikmetle menzile kavuşulur. Zâhiri bâtının göstergesi olarak değerlendiren İmâm-ı Rabbânî, her kabın içindekini sızdırdığından bahseder. Dînin ayakta durması, şerîatın yaşanabilmesi, sünnetin ihyâsı ve kurtuluşun gerçekleşmesi ancak ilimle olur. İlimden yoksun tasavvuf karanlıklara mahkûmdur. İlmin eşlik etmediği tarîkat uygulamaları anlamsız ve ruhsuzdur. Tasavvufî hayat ilimle şekillenir, irfanla donanıma erer ve hikmetle anlam kazanır.İmâm-ı Rabbânî’ye göre insanlığın kurtuluşu ilim ehlinin çabasıyla olacaktır. Dînin tebliği ulemânın özverili gayreti ile gerçekleşmektedir. İlmin hakkını verebilmek için âlimin fenâfillah deneyimini gerçekleştirmesi, seyr u sülûkunu kıvâma erdirmesi, telvin ve temkin sâhibi olması, kurbiyet ve ihsan terbiyesine bürünmesi gerekmektedir. Âlimin önce kendini sonra başkalarını kıvâma erdirmesi beklenmektedir. İlminin kendine hayrı olmayanın başkasına rehberlik yapması mümkün olamamaktadır. İşte tasavvuf kişiye ilminin hakkını vermesini öğretir. İlminin kisvesine bürünüp ilmini teoriden pratiğe dönüştürmesini sağlar. 

Îman, ibâdet, istikāmet, ihlâs ve ilim halkalarının devâmında sālihlerle berâber olmak ilkesi tasavvufî terbiyenin işlevsel kılınmasını sağlar. Tasavvuf görerek öğrenmeyi, tecrübe ederek yaşamayı, bir bilenle berâber olmayı, iyi bir ustanın yanında çırak olmayı, çıkılacak yolun muhtemel tehlikelerini iyi bilen bir kılavuzu rehber edinmeyi gerekli kılmaktadır. Tasavvufta rol model edinmeden, örneği belirlemeden, yol arkadaşı edilmeden yola çıkılması beyhûdedir. Tasavvuf ehli birbirine sevgiyle bağlanan, muhabbetle kucaklaşan, iştiyakla birbirini özleyen, birbiriyle candan iletişim kuran seçkinlerdir. Hak dostlarına eşlik etmek, iyi insanların arasına karışmak, erdemli bir cemiyetin üyesi olmak, derdine dermân olacak bir tabîbi bulabilmek, ilâhî sırları gün yüzüne çıkaracak bir ārife kavuşması, halden anlayan ve müntesiplerinin eksikliklerini gideren bir mürşid-i kâmile bağlanması olgunlaşmanın ve menzil-i maksûda ermenin bir gereğidir. 

Âriflerin meclisine katılan dervişlerin benimsedikleri tasavvuf yolunun bir diğer ilkesi iki günün birbirine eşit olmayışıdır. Tasavvufî hayatta durağanlık, sıradanlık, gevşemek, geriye ket vurmak, pes etmek, yılmak, bıkmak ve usanmak yoktur. Her gün yeniden doğmak, her an yeniden dirilmek, günler geçtikte târifi imkânsız bir heyecâna bürünmek, koşmak, ilerlemek, değişmek, yenilenmek, dirilmek ve coşkun sele dönüşmek esastır. Dirilişin ve uyanışın yegâne sebebi ilâhî lütuf ve ihsanlardır. İstidâdı, kābiliyeti, yeteneği, kesbi, çalışıp çabalaması, irâde ve kudreti ne kadar yüksek olursa olsun dervişin başarı şansının olmazsa olmazı Allâh'ın lütfuna, ikrâmına ve bereketine ermesidir. O’nun lütfu olmadan kıvâma ermek, hedefi yakalamak, maksadı elde etmek mümkün değildir. Hakk’tan beslenmenin derdinde olan dervişi halden hâle sokan ilâhî tecellîlerdir. Fiillerin, isimlerin ve sıfatların tecellîsini elde eden derviş Zât tecellîsiyle benlik duygusundan sıyrılıp Hakk’ta fânî olmanın zevkini yaşar. Mülk, melekût, halk ve emir âlemlerinin tecellîlerine eren derviş varlık mertebelerini bir bir aşarak hedefine ulaşmayı sağlar. 

Dergâhlar yol geçen hanı değildir. Tekkeler herkesin hakkını verebileceği bir adres değildir. Tekkelerde olgunluk eğitimi verilir. Tekkelerde sonsuzluk yolculuğuna çıkılır. Tekkeler incelik, estetik, zarâfet ve liyâkat gerektirir. Tekkelerde yolun hakkını vermeye, yolda sebât etmeye, yolun kıvâmına ermeye, yoldan geri dönmemeye ve yolda bedel ödemeye dâvet vardır.

Özetle yolu tekkeye düşenlerin o tekkede kalıcı olabilmek için imtihânı geçmesi gerekmektedir. Zorlu imtihanlar, ağır sorgulamalar, özel elemeler, sıkı gözlemler, yoğun programlar ve verilen düzenli vazîfeler kimin ak kimin kara olduğunu ortaya çıkarır. İstenen kaliteyi ortaya koyabilen, aranan inceliği yansıtabilen, istenen niteliklere sâhip olan, üstün yetenekleri taşıyan kimseler özenle seçilirler. Geri kalanların gönülleri alınır, onlara gerekli ikramlarda bulunulur, onlar istidâdı oranında bir yaşam sanatına sevk edilir. Düşmanlıklar, kırgınlıklar, karalamalar, dışlamalar, nefretler ortadan kaldırılır. Dost olma sanatı, candan sevebilme kalitesi, insanca yaşama çabası, bir ve berâber olma hissi sağlanır.

Ocak 2024, sayfa no: 20-21-22-23

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak