Ara

İlmiyle ve Eylemiyle Bir Âlim: İmam Rabbânî

İlmiyle ve Eylemiyle Bir Âlim: İmam Rabbânî

Yüce Rabbimiz, Kur’ân’ında şöyle buyurur:

Allâh'ın kendisine Kitap, hüküm/hikmet ve peygamberlik verdiği insana: «Allâh'ı bırakıp bana kulluk edin» demek yaraşmaz, fakat: «Öğrettiğiniz ve okuduğunuz Kitâba göre Rabbânî olun» demek yaraşır. (Âlû Imrân 3/79) 

Nice peygamberler vardı ki, berâberinde birçok Allah eri/Ribbiyyûn bulunduğu halde savaştılar da bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. (Âlû Imrân 3/146) 

Kendisini Allâh'a teslîm etmiş peygamberler, Yahudi olanlara onunla ve Rabbânîler, bilginler de Allâh'ın Kitâbından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. (Mâide 5/44)

Rabbânîler ve bilginlerin onlara günah söz söylemeyi ve haram yemeyi yasak etmeleri gerekmez miydi? (Mâide 5/63)

Müfessirlerimizin açıklamalarına göre Rabbânî, ribbîyyûn, her şeyleriyle Allâh'a āit olanlar, O’nun olduğunun farkında yaşayanlardır. Rabbânîyyûn, Rabbin istekleri doğrultusunda hareket eden idâreciler; Ribbiyyûn ise Rabbin istekleri doğrultusunda hareket eden ve hep Rabbe kulluk eden halk/tebaadır.

Bu yazımızda kısaca kendisinden bahsedeceğimiz kişi de ismine uygun bir şahsiyet, İmam Rabbânî’dir. O, ikinci bin yılın müceddidi sayılmıştır. Dinde Müceddid, dîni yenileyen kimse demektir.

Hicrî 971-1034 yılları arasında yaşamış ve altmış yıllık bereketli bir ömür sürmüş olan İmam Rabbânî, Müceddid-i elf-i sânî/İkinci bin yılın müceddidi diye bilinir. Peki din eskimiş yâhut ölmüş müdür ki onu tekrar diriltip yenileyen kimselere ihtiyaç vardı? Elbette hayır, aslında din eskimez pörsümez, yeni, çağlar üstü mutlak fikirdir. Zîrâ O’nun sāhibi, hep diri olan Yüce Allah’tır. Ne var ki asıl kaynakları eskiyip geçerliliğini kaybetmese de bir kısım yanlış ve eksik anlamalar yâhut insanların ihmâl ve gafletleri sebebiyle dînî söylemin yeniden insanlığa sunulması gerekir. 

Hicrî 505 yılında vefât etmiş olan İmam Gazzâlî’nin meşhur eserine İhyâ Ulûmi’d-Dîn/Din ilimlerinin ihyâsı adını vermesi gibi. Gazzâli, Müslümanların dînî-ahlâkî-kültürel yozlaşmalarına dikkat çekmek için bu eserini kaleme almıştı. O bu eserini kaleme aldığında din ilimleri, ölmüş yitmiş değildi. Dînin iki temel kaynağı Kur’ân ve Sünnet indiği ve geldiği gibi ter ü tâze durmaktaydı. Ancak Gazzâlî’nin yaşadığı dönemde insanların gaflet ve cehâleti sebebiyle din ilimlerinde bir kısım sapmalar olmuş yâhut insanlar din ilimlerine meyletmez olmuştu. Büyük imam da din ilimlerini yine Kitap ve Sünnet'e dayanarak asrın idrâkine yeni bir söylemle sunmak için o eserini yazmış ve ona dînî ilimlerin diriltilmesi/ihyâsı ismini vermişti.

Yenilemek anlamına gelen Tecdîd kelimesi, bozulma şüphesi taşıyan ve yenilenmeye ihtiyaç duyan îman, abdest ve nikâh için tecdîd-i îman, tecdîd-i vudû’, tecdîd-i nikâh gibi kullanılagelmiş bir kavramdır. İslâm toplumu içerisinde ortaya çıkan kimi problemlere belli bir yöntemle, kalıcı çözümler üreten ilim adamları için müceddid kavramı kullanılmıştır. Hadislerin yazımı ve sahabeye doğru bakış açısını tesbît etmesi sebebiyle Ömer b. Abdilazîz; fıkıh usûlünü belirlemesi sebebiyle İmam Şâfiî, tasavvuf-kelâm-felsefe arasındaki doğru irtibâtı kurması sebebiyle İmam Gazzâlî müceddid kabûl edilen kimselerdendir. Kendisinin de müceddid olduğunu söyleyen Suyûtî’ye göre her yüzyılda bir yâhut birden fazla müceddidin gelmesi Yüce Allâh'ın bu ümmete bir lütfudur. Nitekim hadiste de her yüzyılda bir müceddidin geleceği haber verilmiştir. (Ebû Dâvûd, Melâḥim 1)

İmâm-ı Rabbânî de ikinci binyılın müceddidi (müceddid-i elf-i sânî) olarak bilinir. Bunun en önemli gerekçesi, onun İslâm’ı kendi mâhiyetine uygun biçimde muhâfaza etme ve bu konuda ortaya çıkan iki önemli meseleyi halletme gayretidir. Bunların ilki, Ekber Şâh’ın Hint alt kıtasında mevcut dinlerden bir terkip oluşturarak yeni bir din, bir tür Hint Millî Dîni inşâ etme düşüncesine karşı çıkması ve İslâm’ın en azından Hint alt kıtasında varlığını koruması husûsunda önemli gayret göstermesi, ikincisi de o dönemde tasavvufta ortaya çıkan bāzı aşırı görüşler netîcesinde tasavvuf erkânına özel bir dînî hüviyet verilmesi çabalarına karşı çıkıp fıkhın ve diğer şer‘î ilimlerin vazgeçilmezliğini vurgulamak sûretiyle İslâm toplumunun dînî ve kültürel vahdetini sağlama yolundaki başarısıdır. İmâm-ı Rabbânî’nin bid‘atlar konusunda aşırı hassâsiyet göstermesi ilk bakışta onun bütün yeniliklere karşı olduğunu düşündürebilir. Ancak özellikle fıkıh ve kelâm alanındaki tutumu dikkate alındığında İslâm medeniyeti içinde ortaya çıkan yeni ilimlere ve tarîkatlara karşı bir tavır ortaya koymamış, sâdece dar anlamıyla din ve ibâdetler konusunda hiç kimsenin Hz. Peygamber’le mukāyese edilebilir bir konumda görülemeyeceğini söylemiş, din ve ibâdet alanında aslî olanla fer‘î olanın birbirine karıştırılmasını engellemeye çalışmıştır. Bu bakımdan kendisinin, müceddid ideal tipine en fazla uyan kişi olduğu söylenebilir. İmam Rabbânî, fıkıh ilmini önceleyen bir sûfîdir. (Tahsin Görgün, Tecdîd, DİA; Hamid Algar, İmâm-ı Rabbânî, DİA) 

Bu özet bilgilerden sonra İmâm-ı Rabbânî’yi zamânının müceddidi kılan, unutulmazların arasına koyan en önemli unsurları şu şekilde özetlememiz mümkündür:

İmam Rabbânî, insanlığın her kesimine gelmiş olan dîni doğru bir şekilde insanlara sunma ve onlara ulaştırma gayreti içerisinde bir ömür sürdüğü için bu unvânı hak etmiştir.

O, bid'atlere karşı çıkışıyla tanınır. Onun bid'atler karşısındaki duruşunu şu cümleleri net bir şekilde ortaya koyar: Âlem olduğu gibi bid'at ve hurâfe karanlıklarına gömülmüş bir vaziyettedir. Bu karanlık ortasında sünnetin nûru, gece karanlığındaki şimşek gibi parıldamaktadır. (Nedvî, İmâm-ı Rabbânî, İstanbul, 2017, s, 139)

O, zamânının sapık fırkalarına karşı güçlü söylemleriyle bilinir. Hindûlar başta olmak üzere yaşadığı yerdeki sapkın fırkalara karşı tâvizsiz bir mücâdele vermiştir. Yaşadığı dönem Hindistanı'nda bāzı basîretsiz yöneticiler tarafından dayatılmak istenen dinlerin birliği/Dinler arası diyalog fikrine karşı çıkarak yegâne hak dînin İslâm olduğunu haykıran bir dāvet adamıdır.

O, Fıkıh başta olmak üzere İslâm ilimlerine öncelik verirken bir yandan da doğru tasavvufu kendi yaşayışı ve fikirleriyle insanlara sunabilen seçkin sûfîlerdendir.

O, Müslümanları zālim idârecilerden, bozulmuş sûfîlerden ve dünya peşinde koşan âlimlerden kurtaran bir mürşiddir. O, Müslim (Nisabur), Tirmizî, Ebû Dâvûd (Sicistan), İbn Mâce (Kazvin), Nesâî gibi beş meşhur hadis imamının yetiştiği bereketli İran topraklarında sonradan yayılan Şiî/Râfizî kültüre karşı doğru İslâm’ı savunan bir imamdır.

O, zamânın yöneticilerine karşı asāletli duruşu ile tanınır. O medresesine yâhut dergâhına kapanıp kalan, yalnızca kitaplarını okuyup okutan bir ilim adamı değil, ilmiyle ve eylemiyle, sırf Allah rızāsı için asāletli cesur duruşuyla örnek olan bir şahsiyettir.

O, Peygamberimizin Cihâdın en fazîletlisi, zālim yöneticinin yanında hakkı söyleyebilmektir hadîsini, hayat düstûru edinmiş bir ilim ve eylem adamıdır. Muhaliflerinin hakkındaki iftirâ ve kötülemeleri yanında, verdiği cevaplarla iknâ olmayan Sultan Cihangir’in emriyle tutuklanarak hapishaneye konmuş, bir yıl hapiste yattıktan sonra çıkıp yine sarayda kalarak irşad faaliyetine devâm etmiştir. Dâvâsının çilesini çekmiş buna rağmen yılmadan mücâdele ve mücâhedesine devâm etmiş bir dâvâ adamıdır. Yāni o ilimle eylemi, sûfîlikle mücâhitliği, uzletle siyâseti bir araya getirebilmiş ender âlimlerdendir. 

Bize düşen, yalnızca geçmişte yaşamış büyüklerimize medhiyeler düzmek değil, onları büyüklerden kılan sebeplere sarılarak bizim de onların izinde onlar gibi olma gayreti içerisinde olmamızdır. Unutmayalım ki onlar kendi dönemlerini yaşamış, kendi sorumluluklarını yerine getirmiş şahsiyetlerdir. Bizi de kendi dönem ve şartlarımız içerisinde sorumluluklarımızı yerine getirme vecîbesi beklemektedir.

Yolumuzu aydınlatan ve îmanda bizi geçmiş güzel insanlara selâm olsun. Yüce Rabbim onların sayısını çoğaltsın ve onların sevdâlıları olarak bizleri de onların arasında haşretsin. Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde mü'minlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin. (Haşr 59/10) Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle berâber al. (Âlu Imran 3/193)

Haziran 2023, sayfa no: 18-19-20-21

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak