Veda haccında yüz yirmi dört bin sahabe-i kirâma hitâb eden Resûlüllah (sav) İslâm’ın yayılmasını haber veriyordu. Kutlu mesajında, “bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.” İlâhî dâvetler zamânın iletişim vâsıtalarıyla duyuruluyordu insanlığa. Efendimiz (sav) elçilerle krallara mektup yazıyordu. Habeşistan kralı Necaşi’ye, Bizans hükümdârı Heraklius’a, Kisra’ya, Kıptilerin kralı Mukavkıs’a vs. Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın güç bulması için ülke ve etraf kabilelere dâvetçiler gönderiyordu Nebiyy-i Ekrem (sav) Efendimiz. Muaz b. Cebel’i Yemen’e, Musab b. Umeyr’i Medîne-i Münevvere’ye göndermiştir. Hz. Ömer (ra), Şam vâlisinden gelen talep üzerine Muaz bin Cebel, Ubâde bin Sâmit ve Ebü’d-Derdâ’yı Kur’ân-ı Kerîm’i ve dînin ahkâmını öğretmek üzere göndermiştir.
Gün geldi ağaçlara vurarak, dumanla, güvercinle, telgrafla, telefonla, daktiloyla, telefon, fonograf, radyo, fax, bilgisayar ve internetle haberleşti insanlar birbiriyle. Bu teknoloji ellerinde olsaydı Kur’ân âşıklarının, neler yapmazlardı. Atla, merkeple, trenle, sığara dumanıyla tebliğe koşanlar, her yerde dillendirirdi İslâm’ın güzelliğini. O günkü imkânlarla gidilen Komor adalarında okunan ezan sesleri onların eseridir. İslâm’ın âşıklarının Çin, Malezya, Endonezya, Maldiv adaları ve Komor adalarına, Güney Asya ülkelerine, Hindistan, Batı Pakistan, Bengal, Himalayalar’a İslâm’ın yayılmasında rolleri büyüktür.
Haberleşmeyi zorluklar içerisinde yapanların güç ve kuvveti, inandığı ulvî dâvâdan geliyordu. Zekeriyâ (as)’ın “nidâen hafiyya” niyâzından tecellî ediyordu. “O, Rabbine gizlice içinden yalvarmıştı.” (Meryem, 3.) A’raf Sûresi’nin 205. Âyetindeki yalvarış ve yakarıştan zuhûr ediyordu. “Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gâfillerden olma.” (Secde, 16.) Neml sûresinde Sebe kraliçesini İslâm’a dâvet, iletişimin çağrıdaki önemini ifâde eder. Hüthüd kuşuyla Süleyman (as) mektup gönderdi. Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı.” (Neml, 29.) (Sonra Süleyman müşâvirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslîmiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?" “Cinlerden bir ifrit, “Sen makâmından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi. Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, "bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnîdir, çok kerem sâhibidir." (Neml, 39-40.) Netîcede Belkıs îmân etti. Melike dedi ki: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman'ın maiyyetinde, âlemlerin Rabbi olan Allâh'a teslim oldum." (Neml, 44.)
Hûd sûresinde, Lût kavminin helâki için gelen elçiler de bir tür haberleşmedir. Cenâb-ı Hakk’ın Cebrâil (as) vâsıtasıyla Peygamberlere gelen vahiy bunun örneğidir. Ehlüllâhın gönlüne düşen ilhamlar, vahiyden sonra bir iletişimdir. Kur’ân ve Sünnet’e dayanmak sûretiyle kalblerin bilgisi Rabbimiz’dendir. “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvâsını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilhâm edene and olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 7-9.)
Cep telefonları sanki bir kütüphane, dünyâyı içine alan bir haberleşme aracı. Bıçağın ekmeği de adamı da kestiği gibi, bu âletleri müsbet yerlerde kullanmalıdır. Attığımız her adım, aldığımız her nefeste niyetimiz İslâm olmalı.
Alıcı ve vericilerle sağlanan iletişim, rûhî melekelerle temin edilir asıl. İmam Şarani (ks) “elimi Resûlüllâh’ın (sav) kabrine kor konuşurum” buyurur. Konunun başına konacak âyetin ne olması gerektiği sorulunca üstâzımıza, gözlerini bir müddet kapadıktan sonra açıp şöyle dedi: “Aleyyhissalât ü Vesselâm Efendimizle görüştüm, Rum Sûresi 41. Âyeti buyuruyor. “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bâzı (kötü) sonuçlarını (dünyâda) onlara tattıracaktır.”
Abdul Kâdir Geylani (ks) “ne kadar alıcıysanız o kadar vericiyiz” buyurur. Bir gün üstâzımız, bir hocayla yaptığı telefon görüşmesinde, “kalbimden iki tel verdim” demişti. Rûhundan ruh üfleyen Rabbimiz (cc) Kendisiyle alâka kuracak noktalar da tesbit buyurmuştur. En önemli olanı kalbdir. Hadîs-i Kudsî’de, “Yere ve göğe sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.”
Alıcı îmanda tahkîka ererse, Zât’ına mahsus konuşur. “Bir kulum bana yaklaşırsa (sevgime ve rızâma kavuşursa), ona sesleri duyurur ve saklı şeyleri gösteririm.” “Ey kulum! Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma! Rızkına kefilim, kendini üzme.” “Ey dünyâ! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster.” “Beni zikreden (hatırlayan) kulumla birlikteyim.” “Ey Âdemoğlu! Her işini benim emirlerime uygun olarak yap, ben de, senin kalbine muhabbetimi doldururum.”
Rabbimizle olan irtibat, sütün içindeki yağ gibi. Ne muttasıl ne de munfasıl. Ayrı da değil, bir de. Yaşandığı zaman bilinen bir haldir. Kulun gayretine göre ikram var. Kul bir tâat yaparsa, karşılığı en az on, yedi yüz, kat be kat ve sonsuzdur. Rahmetinin bereketi hadîs-i kudsî’de şu şekilde haber verilir: "Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim."
İdâreciler telefonunu yirmi dört saat açık tutar. Şarjını da ona göre ayarlar. Râbıtayla mürşid-i kâmil vâsıtasıyla, murâkabeyle de bizzat vâsıtasız Rabb-i Zü’l-Celal’den dolar derviş. Hablül verid damarıyla kurar alâka. “Andolsun, insanı biz yaratdık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekde olduğunu da biliriz. (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16.)
İnternet ortamında hıristiyanlara âit birçok web sitesi bulunmaktadır. Sağlıklı web sitelerine girilmeli. Müslümanlar tarafından faydalı ve zararlı web siteleri tesbit edilmelidir. Yayınlarda ve her türlü haberleşme araçlarında hassas davranmalıdır. Gizli mekânlarda değil, çocuklar umûmun göreceği salonlarda meşgûl olmalı internetle. Cep telefonları sanki bir kütüphane, dünyâyı içine alan bir haberleşme aracı. Bıçağın ekmeği de adamı da kestiği gibi, bu âletleri müsbet yerlerde kullanmalıdır. Attığımız her adım, aldığımız her nefeste niyetimiz İslâm olmalı. “(Yeryüzünde) bir fitne kalmayıncaya ve dîn tamâmiyle Allâh’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin.” (Enfâl, 39.) Öğrencinin, müridin, her meslek grubunun alacağı ders, ehlinden olmalı. “Allah Teâlâ size, emânetleri mutlakâ ehline vermenizi emreder.” (Nisâ, 58.) Verici konumunda olan muallim, öğretici; alıcısına, öğrencisine, kalbindeki nurla vermeli dersi.
(Kasım 2016)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak