Bir Selçuklu şehri olan Kayseri’nin bilmediğimiz ne çok güzellikleri ve dostları var. Nice güzel zamânlara şehâdet etmiş evvelden. Ağırnaslı Mî’mâr Sinân’ın, Dâvûd El-Kayserî’nin, Somuncu Baba olarak bilinen Şeyh Hâmid-i Velî Hazretlerinin, Yaman Dedenin, Dadaloğlu’nun, Mevlânâ Hazretlerinin Hâcesi Kâdî Seyyid Burhâneddîn’in, İbrâhîm Tennûrî Hazretlerinin, Âşık Seyrânî’nin, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’nin, Gevher Nesibe Hâtunun, Mahperi Hunâd Hâtunun, Esmâ Hâtunun, Seyyid Zeynel Âbidîn Hazretlerinin ve daha bilmediğimiz, varlığından haberdâr olmadığımız güzellerin yurdudur bu Selçuklu şehri. Türbeleri, Tekke ve Zaviyeleri, Câmiileri, Külliyeleri, Kümbetleri, Etnografya Müzesi, Ahî Evran ve San’atkârlar Müzesi, Talas yerleşkesindeki Kiliseleri, Eski Kayseri Evleri, Medreseleri, Mektepleri, Hamamları, Bedesteni, Arkeoloji Müzesi, Hanları, Kervansarâyları ve birçok târihî eseriyle bizlere Ankâ kuşu gibi tefekkür ile ilim kanatlarını açmaktadır. Kayseri denilince akla ilk olarak Lâlâ Muslihiddîn Paşa Câmii gelir. 12. yy‘ın son çeyreği ile 13. yy’ın ilk yarısı arasında i’mâr ettirilmiştir, I. Alâeddin Keykubat Hân’ın Lâlâsı Muslihiddîn Paşa tarafından. Pek kimseler bilmez o güzîde ibâdetgâhı. Kiçikapu mevkii. Kayseri Lisesi arkası, güney cenahında arz-ı endâm eder. Etrâfını dikkatle incelediğimizde esâsen bir külliye formunda olduğunu idrâk ederiz. Zîrâ hemen yanıbaşında hamamı, berisinde imârethânesi ve medresesi ile karşımızdadır bu Selçuklu Külliyesi. Ahmed Nazif Efendi’nin Mirât-ı Kayseriyye adlı eserinde “Lâlâ Muhlisiddîn” diye de geçen, Lâlâ Muslihiddîn Paşa nâm-ı diger Lâle Câmii dikdörtgen bir zemîn üzerine kesme taşlar ile inşâ edilmiştir. Câmi’nin harimine giriş, kuzey ve batı yönünde bulunan iki kapı ile sağlanmaktadır. Kapıdan girer girmez loş bir hava sizlere, altın tepsilerle mahabbetini ikrâm eder. Sekizgen bir kümbet, câmiin doğu duvarına bitişiktir. Kümbet kapısı ise mâbedin iç cephesinde, insânın göğsü ve boynu arası bir uzunlukta yüksekçe bir yerdedir. Bu kümbette ise Lâlâ Muslihiddîn Efendi ve zevcesi medfûndur. Kadîm zamânlarda özellikle Selçuklu dönemi mî’mârî eserlere baktığımız vakit, yerleşik alan ile kırsal alan daima birbirleriyle iç içe olduğundan hem kırsaldan gelen hayvânâtın sudan nasiplenmesi hem de câmii veyâ konakların bahçelerinin sulanması için yapılan su kemerlerinin işlerliği hayli çoktur. Lâlâ Paşa Câmii etrâfını çevreleyen incecik, böyle bir su kemeri de mevcûttur. Câmi’nin orta yeri, birbirine eşit mesafede konumlandırılmış beş pencereli kubbe ile örtülüdür. Mihrâbın iki yanında, doğu-batı doğrultusunda yedişer sahın vardır. Mihrâb önü kubbesi ile kuzey duvarı arasını ve her bir yedişer sahnı beşik tonozlar örtmektedir. Bu sahınlar, birbirlerine kâideler üzerine oturan kemerlerle açılmaktadır. Her bir kâide üzerinde kemerden birkaç santim yukarıda, uzunlamasına açılmış iki göze arasında mermer sütûn bulunmaktadır. Batı ve doğu yönlerinde yer alan sahınların ilkinde, birinci kaidenin hizasına gelecek şekilde ortada kalmış kare şeklinde bir minare ayağı örtüyü delerek üst kısma çıkmaktadır. Lâlâ Paşa Câmiiye, H. 1239/ M. 1823 ve H.1273/M.1856 tarihleri arasında ilk tâdilât yapılmıştır. Tekrâr ta’mîre ihtiyâç duyulması sebebiyle H. 1318/ M.1903 tarihinde Evkaf İdaresi tarafından câmii yine onarılmıştır. Ahmed Nazif Efendi câmiinin hayli vakıf gelirinin bulunduğunu, bitişiğinde bir sıbyan mektebi ve bir çeşmesinin bulunduğunu belirtmektedir. Bu yapılardan sadece çeşme, günümüze kadar gelebilmiştir. 1938’de yine bir tâdilât işleminden geçen Lâle Câmii, 1968 senesinde yapılan bir sondajlamada eski temeli ortaya çıkınca yeniden o temel üzerine inşâ edilmiştir. Câmii içerisinde tezyinatlı tek eşyâ ahşap minberdir. Kündekâri tekniğinde yapılan minberin aynalıkları, korkulukları ve köşk kısmının yanları geometrik geçmeli süslemelere sahiptir. Aynalıkta ve köşkün alt kısımlarında yer yer tahribât söz konusudur. Geometrik geçmeler arasındaki bölümlerde ise bitkisel bezemelere yer verilmiştir. Kapıda ve köşkün yan bordürlerinde oyma olarak tamamen bitkisel süsleme görülmektedir. Minberi çevreleyen bordürlerde yine bitkisel kıvrımlı zemîn üzerinde kûfî yazılar yer almaktadır. Mamafih birçok rivâyete göre Lâle Câmiinde Hz. Efendimiz (sav) bir ulemâ meclîsine temessül etmiştir. Meclîs erkânına başkanlık yapmış, cemaat ile namâz kıldırmışlardır. Câmii içerisinde, kümbet kapısı yakınında bu rivayetlere dâir hem kadîm Türkçe hem de günümüz Türkçesi ile neşredilmiş birer levha bulunmaktadır: “Burada Fahr-i Risâlet Meâb Efendimizin bir meclis-i rûhaniyyeye riyâset buyurdukları mütevâtiren mervîdir.” Gerçi görevlilerin ifâde ettiğine göre bu olay rûhânî bir olaydır. Ancak Temessül kavramını derinlemesine tedkîk ettiğimizde karşımıza daha farklı bir hâl çıkmaktadır ki bu, hem rûhen hem mücessem olarak görülmektir. Nitekim Somuncu Baba’nın Bursa Ulu Camii açılışı sonrasında Cuma hutbesini îrâd ettikten âhir, câmiinin üç kapısından da halka fâş olması ve el öptürmesi hâdisesi gibi. Muhterem Ali Ulvî Kurucu’nun bir sohbetinde mübarek ağzılarıyla naklettikleri vak’ada, Hz. Rasûlullah’ın (sav) ve dâmâdı Hz. Zinnûreyn Osmân (ra)’ın bir gece fakîrin Medîne’deki kütübhânesinde istirâhat hâlinde olduklarını bizzât seyr edişi gibi. Aşkınlığın fevkinde bir hâl. İşte, Lâlâ Paşa Camii gerek mî’mârîsi gerek ise Habîb-i Zîşân (sav) Efendimizin feyzinin tebârüz etmesiyle şehirde meskûn olanlar tarafından pek bilinmese de Kayseri’nin gözdesidir. Allah Teâlâ kadrini ve kıymetini layıkıyla bilenlerden eylesin. Muhammed Mustafâ (sav) Efendimizin şefaatlarine nâil olanlar zümresine ilhâk etsin. Erenler Hû!
Hatice Tekin
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak