Sālih ana babaya güç yetiremeyen şeytan, öcünü onların neslini saptırarak alır. Şeytānın insana en fazla yaklaştığı ve târih boyunca insanoğlunu en fazla aldattığı konuların başında cinsellik gelir. Bu sebeple Kur'ân, cinsler arasındaki ilişkiyi meşrû sınırlar içerisinde belirler ve “zinâya yaklaşmayınız” gibi sakındırmalarıyla, meşrû berâberlikleri zedeleyici en ufak bir eğilim ve hareketi bile yasaklar. Kur'ân'a göre evlilik, hayâtın bir gerçeğidir. Ama nikâh kurumunu yıkıcı her türlü faaliyet Kur’ân’da katı bir şekilde yasaklanmaktadır. Bizi yoldan çıkarmak için pusuda bekleyen, bu olmazsa çocuklarımızı aldatmak için fırsat kollayan şeytānın türlü çeşit hîle ve desiselerine karşı bilinçli ve sālih nesiller yetiştirmek zorundayız.
Hiçbir anne babanın çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmadığını belirten Peygamber Efendimiz (sav)’dir (Tirmizî, Birr, 33). Bizlerden çocuklarımıza ikram ve ihsanda bulunmamızı, onları güzel terbiye etmemizi istemektedir (İbn Mâce, Edeb, 3). Müslüman anne babalar olarak en temel görevimiz; temsîl vazîfesi gereğince dîni bizzat kendi hayâtımızda yaşamamız; tālim vazîfesi ile dîne ilişkin konuları öğretmemiz, tākip vazîfesi ile çocuğumuzun davranışlarını gözlemlememiz, takdîr görevimizle olumlu davranışlarını ödüllendirmemiz ve tashîh vazîfemizle yanlış davranışlarını düzeltmemizdir. Allâh’ı çocuklarımıza hakkıyla anlatamayışımız ve onları sürekli bu dünyâda yaşayacakmış gibi yetiştirmemiz anne baba olarak onlara karşı en büyük kötülüğü işlememiz demektir. Annelik ve babalık dünyâya çocuk getirmek değil, aslında cennete çiçek yetiştirmektir. Bizim görevimiz çocuklarımıza iyi bir dünyâ bırakmak değil, dünyâya iyi bir çocuk bırakmaktır. Çocuklarımızın iyi, temiz ve kaliteli olmalarının yolu, anne babalar olarak kendimizi iyi, temiz ve kaliteli kılmamızdan geçmektedir. Er veya geç çocuklar bize benzeyecektir. Numûneleri güzel olmalı ki onlara kötülük sirâyet etmesin. Çocuklarının kusursuz olmasını isteyen anne babaların önce kendileri kusursuz insan olmaya gayret etmelidirler. Anne babaların kendilerini geliştirmeden çocuklarını geliştirmeleri mümkün değildir. Değişen, yenilenen, eğitilen, gelişen anne babalar çocuklarına izin isteme erdemini, özür dileme hasletini, affetme büyüklüğünü, yardımsever olma inceliğini, başkalarına saygı duyabilme erdemini öğretirler.
Âilede yanlış davranışta bulunan büyükler çocuklarından özür dilesin ki çocuklar da büyüdüklerinde özür dilemenin bir zâfiyet olmadığını anlayabilsinler. Anne babalar çocuklarını çok yönlü yetiştirmeli, hayâta bir bütün olarak katmalıdırlar. Hayâtın sâdece alınan diplomalarla veya kazanılan servetlerle yürümeyeceği gerçeği idrâk edilmelidir. Küçükten büyüğe herkes için bu hayatta en gerekli şey; sağlam bir kişilik sāhibi olmaktır. Çocukların sağlam karakterli ve vicdanlı birey olarak yetiştirilmesi için iyi öğretmen arayışlarından önce anne babaların iyi eğitmen olmalarını sağlamak gerekmektedir. Anne babanın eğitemediklerini ustaların eğitmesi çok zordur. Anne ve babanın idealist, titiz, gerçekçi, hedefleri belli ve azimli olması elzemdir. Gelecek neslin hayırlı bir kuşak olması için onların küçüklükten itibâren Müslüman kimliğine kavuşturulması, İslâm inancının çekirdekten idrâk edilmesi, İslâm ilmihâlinin çocukluktan verilmesi, İslâm ahlâkının küçüklükten benimsetilmesi, ibâdetlere çocukluktan itibâren başlatılması gerekmektedir. Evlâdımızın hayrını görmemiz onlara İslâmî terbiyenin hakkıyla verilmesine bağlıdır. İslâm’ı lâyıkı veçhiyle öğretmediğimiz yavrularımızın geleceği karanlığa, belirsizliğe ve anlamsızlığa terk edilmiş demektir. Helâl ve harâmı, âhiret ve kıyâmet gerçeğini, hak ve hukûku, inanç ve ibâdet ölçülerini, peygamber ve vahiy ölçütlerini öğretemedikten sonra çocuklarımızı diplomalı veya paralı kılmak ne anlam ifâde eder ki! Küçücük elleriyle ellerimize yapışan yavrularımızın mahşer günü yakamıza yapışmasını istemiyorsak onlara dinlerini öğretmemiz gerekmektedir. Hz. İbrâhîm’in oğlu Hz. İsmâîl’i İslâm’a adaması gibi bizlerin de çoluk çocuğumuzu Allah yolunun bendesi, dîn-i mübîn’in hizmetkârı kılmamız gerekmektedir.
Çocuklarına asâletli ve soylu insan muāmelesi yapan anne babalar, asâletli ve soylu yavrulara sāhip olurlar. Bağırılıp çağırılan, sövüp dövülen, itilip kakılan, kalbi kırılan, ahlâkı bozulan ve yersiz muāmeleye tâbi tutulan çocukların onurları zedelenir ve şahsiyetleri bozulur (Coşan, Allâh’ın Gazabı ve Rızāsı, 314). Sonuçta çocuklarımız istediğimiz gibi değil, yetiştirdiğimiz gibi olacaktır. Âile olarak en uzun vâdeli ama en kârlı yatırımımız çocuklarımızın yetişmesi uğruna gerçekleştirdiğimiz emeklerimizdir. Çocuk yetiştirmek bir ekip işidir. Ne sâdece annenin ne de sâdece babanın gayretiyle gerekli sonuç alınabilir. Anne baba, kardeşler, amca, dayı, hala, teyze, nine ve dedelerin aynı hassâsiyet ve aynı değerler doğrultusunda tamamlayıcı eğitim vermeleri gerekmektedir. Tay nasıl at olunca onu büyüten atlar dinlenirse, çocuk da adam olunca atası dinlenmiş olur. Çocuklarını şımartanlar, çocuklarının egosunu kabartanlar, çocuklarına toz konduramayanlar, çocuklarını kendi hallerine bırakanlar sonunda amansız bir girdâba düşeceklerdir. Erkektir yapar diyen babalar, ben yaşamadım kızım yaşasın diyen anneler yüzünden çocuklar benlik budalasına dönüştüler. ‘Aman ben yaşamadım, çocuklarım yaşasın. Aman ben anamdan babamdan görmedim çocuklarım görsün’ diye yetiştirilen çocuklar nankörlükte sınır tanımaz oldular ve hiçbir şeyin kıymetini bilemez hâle geldiler. Emek verilmeden, gayret gösterilmeden, alın teri olmadan elde ettikleri menzillerle çocuklarımızın umutları kaybedildi.
Anne babanın örnekliği çocuğun en önemli kazanımıdır. Çocuğun gözü önünde sergilenen iyi veya kötü davranışlar çocuğun karakterini oluşturmaktadır. Çocuklar anne babalarının kavgalarına, gürültülerine, aykırı davranışlarına, yersiz tavırlarına şâhit olmamalıdır. Bunlar çocuklarda yıkıma ve tükenmişlik sendromuna yol açmaktadır. Çocuğun önünde kavga etmek zorunda kaldıysalar bile anne babanın mutlaka çocuğun önünde barışmaları gerekmektedir. Aksi takdirde çocuk çatışmayı öğrenir, çatışma çözümünü öğrenemez. Çocuğumuza bağırdığımız zaman; çocuklarımızda gece korkuları başlar, özgüvenleri kaybolur, takıntılı ve tedirgin biri olurlar, öfke nöbetleri geçirirler, kendilerini ifâde edemezler, başarısızlıkları artar, girişkenlikleri azalır, insanlardan ve hayvanlardan korkarlar, zamanla bizim hırçınlıklarımıza benzemeye başlarlar. Çocuğa gösterilen sevgi ve çocuğa duyulan güven duygusu çocuğumuzun en önemli iki ruhsal gıdâsıdır. Ruhsal travma yaşayan çocuklarımızın yegâne tedâvi edici iksîri, onlara gösterilen ilgi ve sevgidir. Sevgi ve ilginin dozu arttıkça tedâvi edici gücü de o kadar fazla olmaktadır. Çocuklarımızla ne kadar çok vakit geçirirsek, rûhumuzun o kadar iyileştiğini göreceğiz. İlgi ve sevgi çocuklarımız kadar bize de iyi gelecektir. Çocuklarımızın oyunlarına katılmak onların bizlere bağlanmasına yol açar. Çocuklarımızla yeterince oynamadığımızda ise tablet, televizyon, bilgisayar, telefon vb. eşyâya bağlanırlar. Aslında çocuklar çok fazla şeye ihtiyaç duymazlar. Bir çocuğun sāhip olabileceği en güzel oyuncak, onunla oynayan bir anne ve babadır. Çocuklarımız bizi oyuna çağırdığında, bekletmeyelim, gitmemezlik yapmayalım… Çocuk, bir süre sonra dünyâsına açılan o kapıyı bize kapatacak, bizlere karşı kulaklıklarını tıkayacak ve artık ne kadar zorlarsak zorlayalım o kapıyı bir daha bize açmayacaktır.
Anne babanın çocuğunu dikkatlice dinlemesi ona değer verdiğini gösterir. Onların küçükken anlattıkları ufak şeyleri hevesle dinlemediğimizde, onlar büyüdüklerinde önemli şeylerini artık bize anlatmayacaklardır. Onlara göre her şey, her zaman çok önemlidir. Çünkü saygı duyulan çocuk, değer verildiğini hisseder.
Çocuklarımıza “yalan söylememe” tavsiyesi vermek yerine etrâfındakilerin her zaman doğru sözlü olmaları gerekmektedir. Çocuklar yalan söylemez. Onların doğallık ve doğrulukları etrâfındakilerin yapay ve sahte ilişkileri ile kısa zamanda ters yüz edilecektir. Çocuğun fıtratında bulunan doğruluğu çocukta perçinlemek gerekmektedir. Çikolata isterse “çikolata yok” demeyelim, “var ama veremem dokunur sana” diyelim. Ona her fırsatta doğruyu söyleyelim. Yalan insanın fıtratının değil, korkunun ürünüdür. Bir çocuk yalan söylüyorsa, çocuğun değil çocuğa tesir eden yetişkinlerin tedâviye ihtiyâcı vardır.
Çocuklarımız kendilerine yapılan nasîhatlerle ve söylenen sözlerle değil gördükleriyle terbiye olurlar. Öğüdün yolu uzun, örneğin yolu kısa ve etkilidir. Çocuğumuzla sağlıklı iletişim kurabilmek için; ona saygı duymamız, onu dinlememiz, ona eşlik etmemiz, ona öğüt ve emir vermekten kaçınmamız, onu başkalarıyla kıyaslamaktan ve başkalarının yanında eleştirmekten uzak durmamız, ona çok değer vermemiz, her fırsatta ona örnek olmamız, ona fırsat vermemiz, onu tehdît etmeden ve suçlamadan yol göstermeye özen göstermemiz gerekmektedir.
Çocuklarımızın başarılarını değil çabalarını övmeliyiz. Başarısı övülen çocuk hırslı olurken, çabası övülen çocuk azimli olur. Şu bir gerçek ki, hırs yıkıcı, azim yapıcıdır. “Kısa bir sürede bitirebilirsin” diye çocuğun elinden uğraştığı işi alıp tamamlamaya kalkışmayalım. Çocuk gelişiminde sonuç değil o işte geçen süreç önemlidir. Çocuk doğru düşündüğü ve doğru davrandığında onu takdîr etmek zor değildir. Anne babalığın gerçek kalitesi çocuk hatâ yaptığında kendini gösterir.
Yetişkinlerin mükemmel olmadıklarını anladığı gün çocuk ergen olur, onları affettiği gün yetişkin olur, kendini affettiği gün bilge olur. Her çocuğun özel bir yeteneği vardır. Yapılması gereken, o hazîneyi erken yaşta keşfetmek, ortaya çıkarmak ve geliştirmektir. Çocuklarımızı kendimize muhtaç kişiler olarak yetiştirmemeliyiz. İyi eğitilmiş bir çocuk, biz olmasak da hayâtına devâm edebilen çocuktur. Çocuklarımıza zengin olmaktan çok mutlu olmayı öğretmek zorundayız. Mutlu olmayı başaran çocuklar, hayatları boyunca sāhip oldukları şeylerin fiyatını değil, kıymetini bilirler.
Tüm sorumluluklarını kendi üzerine alan ve çocuklarını her türlü mücâdeleden kurtaran anne babalar, kendi yaşamını biçimlendirmekten âciz, sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelmiş bireyler yetiştirirler. Önlerine çıkan engelleri kendilerinin aşmalarını teşvîk etmek dururken o engelleri anne babalar olarak bizzat bizler ortadan kaldırırsak, çocuklarımızın hayâtını basit ve kolay hâle getirmiş, onları zorluklarla mücâdele edemez hâle dönüştürmüş oluruz. Her sendelediklerinde hemen kollarına girerek problem çözme becerilerini yok ettik. Her işi onların adına kendimiz yapmaya çalışarak özgüvenlerini yok ettik. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük, her istediğini alıp onu hayâlsiz bırakmaktır.
Modern dönemde anne babalar olarak çocuklarımızın her istediklerini alarak onların sevinçlerini ve hayâllerini yok ettik. Üzülmelerine hiç fırsat vermeyerek empati duygularını yok ettik. Sıkılmalarına izin vermeyerek hayâl güçlerini yok ettik. Çocuğun yanında sürekli okulu ve öğretmenleri çekiştirerek, öğretmene saygılarını yok ettik. Daha okula başlamadan ellerine tablet ve akıllı telefon vererek akran iletişimini yok ettik. Çocuğu beşikte bakıcıya teslîm ederek annelik rolünü yok ettik. Çocukları okuldan kulübe, kulüpten etüde, etütten özel derse koşturarak âile hayâtını yok ettik. Çocuğumuzun her ânını sosyal medyada paylaşarak mahremiyet duygusunu yok ettik.
Çocukların sâdece yaşları küçüktür. Onurları ve gururları tıpkı biz yetişkinler gibidir. Çocuğa özgüven kazandırabilmek için; konuşurken kendisiyle göz temâsı kurmalıyız, onların göz hizâsına eğilmeliyiz, aslâ sözünü kesmemeliyiz, bizim sözümüzü keserse uygun bir dille rahatsız olduğumuzu söylemeliyiz, ismiyle ya da “oğlum, kızım” diyerek hitâb etmeliyiz, sâkince ve alçak sesle konuşmalıyız, ne hissettiğine odaklanmalıyız, “sen yapamazsın” yerine “denemek ister misin?” demeliyiz.
Bir çocuğun onuru ayaklar altına alınırsa ondan onurlu bir davranış beklenilemez. Çocuğa önemli bir kişi gibi muāmele edilirse, çocuk bunun farkına varır, önemini anlar ve davranışlarını ona göre şekillendirir. Bu gerçekten hareketle çocuklarımızı sabırla, özenle, ihtimamla büyütmeliyiz. Şereflerini, onurlarını muhâfaza etmeliyiz. Çocuğumuzun merhametli biri olmasını istiyorsak; hatâlarını yüzüne vurmamalı, doğrusunu yaparak yaptığı yanlışını anlamasını sağlamalıyız.
Helâl ile beslenen çocuk borcunu hürmet ile öderken, haram ile beslenen çocuk borcunu hakāret ile öder. Saygı gören çocuk saygılı olur, sevgi gören çocuk seven olur, doğruluğu gören çocuk âdil olur, dinlenen çocuk iyi dinleyici olur, seçenek hakkı olan çocuk sorumluluk sāhibi olur, iyilik gören çocuk iyi arkadaş olur ve tüm bunları gören çocuk hârika bir insan olur.
Beldelerin îmârı nesillerin ihyâsı ile doğru orantılı olmalı. Modern kentler yaparken nesillerimizin inşâsını göz ardı edersek, ihmâl ettiğimiz o nesil îmâr ettiğimiz şehri tahrîp eder. Nesiller şımardığı zaman ıslâh edilmeleri açlık ve savaş gibi musîbetlerle ancak mümkün olacaktır. Nesiller bozulduktan sonra değil işin başında çocuklarımızı eğitmeliyiz. Çünkü sağlıklı nesiller yetiştirmek bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten daha kolaydır.
Ocak 2025, sayfa no: 10-11-12-13-14
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak