Ara

II. Abdülhamid Hân’a Darbe

Sultan II. Abdülhamid Hân, Osmanlı’nın en çok merak edilip konuşulan, en ziyâde iftirâ oklarına hedef olan padişahlarındandır. Hakkındaki iddia ve tartışmalar çok yönlü politikalarını anlayamamaktan, etrâfını kuşatan ağır şartları takdir edememekten, gizemli âlemine/kişiliğine nüfûz edememekten ve dindar tabiat, yaşantı ve tavırlarına alerji duymaktan kaynaklanmıştır. Dînî-muhafazakâr, yenilikçi kişiliği; eğitime, teknolojiye, ulaşıma ve iletişime önem vermesi; târihe geçen büyük projeleri hayâta geçirmesi, onun zamânında planlanıp da gerçekleştirilemeyen hizmetlere imzâ atması; dış borçları kapatmadaki gayreti ve Avrupa’ya ekonomik bağımlılıktan kurtulma konusundaki hassâsiyeti; dış politikada Batı karşısında müstakil ve alternatif tutum ve stratejiler geliştirmesi; İslâm Âlemi ile ilişkilere, din, siyâset ve ekonomi birlikteliğine önem vermesi; içeride ve dışarıda yoğun bir muhalefete mâruz kalması; milletlerarası alanda yalnızlaştırma ve dışlanma girişimlerine mâruz kalması ve nihâyet iç ve dış mihraklar tarafından devrilmek istenmesi cihetlerinden özellikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun siyâsî hayâtına kamuoyunca yaygın biçimde benzetilmektedir. 15 Temmuz’da zuhûr eden menhus darbe girişimi ile Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın da; 24 Temmuz 1908 ve 31 Mart 1909 Darbeleriyle tahttan indirilen Sultan II. Abdülhamid gibi devrilmek istendiği târihçiler, siyâsetçiler, yazar ve gazetecilerce dile getirildi. Bu sayıda 1908 Darbesi’nin içyüzünü, safhalarını, baş mîmarlarını, izlenen sinsi taktik ve stratejileri aydınlatmaya gayret edeceğiz. GİZLİ ASKERÎ-SİVİL ÖRGÜTLENME 93 Harbi’ne girilmesi ve kaybedilmesindeki rolünden ötürü Pâdişâh’ın Meclis-i Mebûsan’ı kapatması, sonraki yıllarda kendisine karşı yurt içi ve dışına yayılan açık veya gizli bir muhalefetin başlamasına sebep olmuştur. Abdülhamid yönetimine karşı örgütlü muhalefet, özellikle askerî-sivil yüksekokul öğrencileri ile askerî birlikler içerisinden taraftar bulmuştur. 1889 yılı Mayıs ayında, daha önce Askerî Tıbbiye’den mezun olan İbrahim Temo; İshak Sukuti, Çerkez Mehmet Reşit ve Abdullah Cevdet’e gizli bir örgüt kurma teklifi götürmüştür. Bir süre sonra bu dörtlüye Şerafettin Magmumi, Giritli Şefik, Cevdet Osman, Kerim Sebati, Mekkeli Sabri ve Selanikli Nazım gibi isimler de katılmıştır. Temo’nun öncülüğünde çalışmalarına başlayan örgüt, gizli ve hücre usûlü yapılanmasıyla genişlemiştir. Hareket bir yandan Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye içerisinde hızla yayılırken, bir yandan da İstanbul’da bulunan Mülkiye, Harbiye, Baytariye, Bahriye, Topçu ve Mühendishâne Mekteplerine de sıçramıştır. ETKİN KİŞİLERİN KATILIMI VE İLK GİRİŞİMLER 1889’da, daha sonraları Jön Türklerin liderliğini ele alacak olan Bursa Maarif Müdürü Ahmet Rıza, Paris’e gitmiş ve orada kalmaya karar vermiştir. Orada bulunduğu süre içerisinde pozitivizm görüşünü benimsemiş ve bu akımın kurucusu Auguste Comte’un öğrencisi Pierre Lafitte’nin derslerine devâm etmiştir. Bu dönemde Abdülhamid’e ıslahat konusunda bazı lâyihalar göndermiştir. Paris’te bu gelişmeler yaşanırken, hareketin İstanbul’da yayılması hızlanmış, cemiyet üyesi şahıslardan bazıları zaman zaman hükûmet tarafından tutuklanmıştır. 1895 yılı sonlarında, aralarında Abdullah Cevdet, İshak Sukuti, Şerafettin Magmumi ve Kerim Sebati’nin de bulunduğu üyelerden bazıları tutuklanıp sürgüne gönderilmiştir. Mülkiye’de târih öğretmenliği yapan, aynı zamanda Sultan Abdülhamid’in müşâvirliğine kadar yükselen “Mizancı” Murat Bey’in, devlette uygulanmasını gerekli gördüğü reformları saraya sunması büyük tepki uyandırmış ve tüm arkadaşlarının tutuklanmasına yol açmıştır. Bu arada İttihatçı hareket, biri Mısır’dan diğeri Paris’ten ülke topraklarına giren iki yayın organı, “Mizan” ve “Meşveret” vâsıtasıyla hızla yayılıyordu. Sürgündeki üyeler arasında çatışmalar yaşanırken, İstanbul’da Sultan Abdülhamid’e karşı darbe planları da hız kazanmıştır. 1896 yılında önemli bir örgüt hâline gelmiş olan İttihat ve Terakki, ağustos ayında bahsedilen darbe girişimi için harekete geçecekken başarısız olmuş ve tutuklanan üyeler sürgün edilmiştir. BÜYÜK SULTÂN’I İNDİRME KARÂRI 1897 Mayıs’ında komitenin merkez teşkîlâtı İstanbul’dan Cenevre’ye taşınmış, cemiyet bünyesindeki iki hizip arasındaki anlaşmazlık zirveye çıkmıştır. Bu anlaşmazlık, Mizan ve Meşveret’in sütunlarında genişçe yer almıştır. Cemiyet içerisinde Ahmet Rıza’nın aksine daha olumlu bir imaja sâhip olan Mizancı Murat, bir süre sonra Cenevre şu’besine tâyin edilecektir. Murat Bey, 1897’de yayınladığı broşürde, devletteki tüm kötülüklerin kaynağı olarak Sultan Abdülhamid’i ve büyük devletleri göstermiştir.4 Avrupa’daki İttihatçılar arasında bu çekişmeler yaşanırken, ülke içerisinde başta askerî okul öğrencileri olmak üzere Abdülhamid’e karşı mücâdele sürüyordu. Bir süre sonra askerî öğrencilerden bir grup tutuklanarak Taşkışla’ya hapsedilmiş, aynı günlerde Harbiye’den iki sınıf tümüyle okuldan ihraç edilmişti. Dağınık halde içeriye ve dışarıya yayılmış bulunan muhalefeti bir araya getirmek îcâb etmişti. Bu amaçla, Prens Sabahattin’in öncülüğünde 4-9 Şubat 1902 târihleri arasında Paris’te Türkleri, Arapları, Yunanlıları, Kürtleri, Çerkezleri, Ermenileri, Yahudileri ve Arnavutları temsilen 47 delegenin katılımıyla 1.Jöntürk Kongresi toplanacaktı. Kongreye katılanların ortak noktası, Abdülhamid yönetiminden duydukları rahatsızlıktı. DARBE KOMİTESİ VE İHTİLÂLCİ YÖNTEMLER İttihatçıların Osmanlı sınırları içerisindeki faaliyetleri 1897 yılında çökertilmişti. Bundan sonraki süreçte, tutuklananların mahkemeleri ve yeni tutuklamalar sebebiyle 1897-1908 yılları arasında pâyitaht İstanbul’da herhangi bir örgütlenme için İttihatçıların pek fazla fırsatı olmamıştır. Bu yüzden, devrimi gerçekleştirecek askerî komitelerin oluşturulmasına yönelik ilk girişimler İstanbul dışında, özellikle Selanik ve çevresinde gerçekleşmiştir. Osmanlı’nın gelişmiş şehirlerinden olan Selanik, kozmopolit yapısıyla bir Osmanlı şehrinden ziyâde bir Avrupa şehri görünümündeydi. Eylül 1906’da Selanik’te, kurucuları arasında Mithat Şükrü, İsmail Canpolat gibi isimlerin olduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti tesis edildi. Hücre biçiminde örgütlenen cemiyet, mektepli subaylar arasında hızla yayılmıştır. Cemiyet, Ahmet Rıza’nın görüşlerinin Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin fikrî yapısına daha uygun olduğu kanaatine vararak onunla ilişkiye geçmiştir. Yapılan müzâkerelerin ardından İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşme kararı alınmıştır. Ahmet Rıza kaba kuvvet kullanılmasına karşıydı; ancak birleşmenin getireceği ortak menfaatler uğrunda prensiplerinden vazgeçmişti. Böylece Selanik ve Makedonya çevresinde ortaya çıkan çeşitli örgütler, 1907’de yurtdışındaki İttihatçılarla irtibat kurarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adıyla ittifak etmişlerdi. Bu gelişmelerden sonra Abdülhamid karşıtlığında birleşen grupları bir araya getirebilmek için 27-29 Aralık 1907 târihleri arasında Ahmet Rıza öncülüğündeki İttihat ve Terakki, Prens Sabahattin’in Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, Maloumian önderliğindeki sosyalist Ermeni Taşnaksütyun Cemiyeti ve Mısır’daki Ahd-ı Osmani Cemiyeti’nin katılımlarıyla Paris’te 2. Jön Türk Kongresi toplanacaktır. Kongrede, yapılması düşünülen devrimin nasıl biçimleneceği tartışılmış ve 1908 Devrimine giden yolda ilk büyük adım atılmıştır. MASONLARLA TEŞKİLAT VE USÛL BİRLİĞİ İttihat ve Terakki’nin teşkîlat yapısının kurulması ve cemiyet faaliyetlerinin yürütülmesinde Masonluğun gizli örgüt yapısı ve usûllerinden faydalanılmış ve en başından itibâren Masonlarla yakın ilişki içinde olunmuştur. Cemiyet, Emanuel Karasso’nun üstâd-ı âzamı olduğu “Macedonia Rizorta” (Dirilen Makedonya) locasında kurulmuştur. Talat Bey, Cemal Bey ve Mithat Şükrü’nün (Bleda) başını çektiği kurucu kadronun tamamı bu locanın üyesiydi. Başta İngilizler olmak üzere çeşitli devletlerin hesâbına çalışan locaların birleştikleri yegâne ortak maksat, Abdülhamid’i devirmek ve bunu gerçekleştirecek olan İttihatçı hareketi desteklemekti.7 Abdülhamid Hân, hâtırâtında İttihatçılar ile Masonlar arasındaki karanlık ilişkilerin içyüzü ve hareketin önde gelenlerinin gizli kapaklı işleriyle ilgili şu çarpıcı bilgilere yer vermiştir: “Ahmet Celalettin Paşa’nın Mısır’da Ali Kemal Bey’den aldığı mektupta, Dr.Abdullah Cevdet, Dr.İshak Sukuti, Dr.Bahattin Şakir, Dr.Nazım, Dr.İbrahim Temo’nun Fransız ve İtalyan localarına bağlı olduklarını ve bu locaların yardımıyla yaşadıklarını, hattâ memleketteki âilelerine dahi bu localar eliyle para gönderdiklerini yazıyor ve bunların vesîkalarını gönderiyordu… Mason Locaları bütün tâkiplerimize rağmen “İttihat ve Terakki”ye bağlı subayları harekete geçirince, bu avâre insanlar birer bayrak hâline geldiler. İşte Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hikâyesi de budur.”9 SONUN BAŞLANGICI 1908 Darbesi Makedonya’da başlamış; Tem¬muz ayı başlarında hız kazanmıştır. 3 Mart 1908’de İngiltere, büyük devletlere gönderdiği genelgeyle, 3 vilâyete ortak vâli atanmasını ve Osmanlı askerlerinin sayısının azaltılmasını istedi. Bir müddet sonra İngiltere kralı ile Rus çarının 1908 Haziran’ında Re¬val’de buluşması ve burada Çar’ın; “Kollarımızda bir hasta adam var. Kendiliğinden ölürse çok vahim sonuçları olabilir. Size bunun paylaşılmasını öneriyorum.” tek¬lifi, İstanbul ve Makedonya’ya bomba gibi düştü. İşte, Resneli Niyazi ile Enver Bey’i ateşleyen ve dağa çıkmalarına vesîle olan esas olay da buydu. 3 Temmuz’da Manastır’da Kolağası Resneli Niyazi Bey, aralarında belediye reisi ve polis müdürünün de bulunduğu asker ve sivillerden oluşan bir grupla dağa çıktı. Bunu Binbaşı Enver Bey’in isyân ederek birlikleriyle berâber dağa kalkması izledi. Böylece 1908 Darbesi fiilen başladı. Rumlar ve Makedonlar, İttihatçıların çıkardığı isyânı destekleyerek birtakım gösteriler yaptılar. Manastır’ı ele geçiren İttihatçılar, binlerce Müslüman ve Hristiyan’la büyük bir gösteri düzenlediler. Göstericiler şöyle bağırmışlardı: “Türkler ve Hristiyanlar; herkes için özgürlük. Şimdi hepimiz kardeşiz. Müslümanlar, Hristiyanlar, Mûseviler, Türkler, Arnavutlar, Araplar, Rumlar ve Bulgarlar anavatan Osmanlı’nın özgür vatandaşlarıyız.” 23 Temmuz’da Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçiren isyancılar, Rumeli’nin önemli merkezlerinde meşrûtiyeti ilân ettiler. Ardından, tüm ülkede de ilân edilmesi için İstanbul’u telgraf bombardımanına tuttular. İttihatçı muhalefetin bütün Balkanları sarması üzerine Sultan Abdülhamid, 24 Temmuz’da meşrûtiyeti tekrar yürürlüğe koydu. Zâten meşrûtiyete taraftardı ve 32 yıldır gerçekleştirdiği yenilikler ve hizmetlerle altyapısını hazırlamaya çalışmıştı. Sultan Abdülaziz’e düzenlenen 1876 Darbesi’ne bakarak 1908 Darbesi daha kolay ve kansız şekilde gerçekleşti. Abdülhamid Hân’ın sağduyulu ve şiddetten kaçınan tutumunun bundaki rolü büyüktü.10 Böylece İttihatçılar devleti ele geçirmede önemli bir adım attılar. Fakat onlar için meşrûtiyetin tek başına bir anlamı yoktu; Abdülhamid’in de devrilmesi gerekiyordu. Bu yolla, 1908 Darbesi’nin son perdesi sahnelenmiş olacaktı. Tarihçi-Yazar İsmail Çolak Dipnotlar: 1)İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin Teşekkülü ve Hidematı Vataniye ve İnkılâbı Milliye Dair Hatıratım, Medjidia, Rumania, 1939, s. 18; Ernest E. Ramsaur, Jöntürkler (1908 İhtilalinin Doğuşu), İstanbul, 2004, s. 34-36, 39-40; Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyâsî Fikirleri (1895-1908), İstanbul, 2004, s. 60; Barış Demirtaş, “Jön Türkler Bağlamında Osmanlı’da Batılılaşma Hareketleri”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 13, 2007/2; 2)Mardin, aynı eser, s. 42-44, 174-175; Sina Akşin, “Düşünce ve Bilim Târihi (1839-1908),” Türkiye Târihi 3: Osmanlı Devleti 1600-1908, İstanbul, 1997, s. 356; Ramsaur, aynı eser, s. 41-42; 3)Mardin, aynı eser, s. 73-74; Ramsaur, aynı eser, s. 42-48, 53-55; Akşin, aynı eser, s. 363; 4)Ramsaur, aynı eser, s. 53-55, 59-60; Mardin, aynı eser, s. 103; 5)Ramsaur, aynı eser, s. 84-97, 136-137; Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Târihi, Ankara, 1996, s. 40-41; İlyas Doğan, “Tanzimat Sonrası Osmanlı Aydınlarında Çağdaşlaşma Sorunu ve Arayışlar,” http://www.dicle.edu.tr/dictur/suryayin/khuka/cmk.htm; 6)Akşin, “Siyâsal Târih (1789-1908)”, s. 176-177; Ramsaur, aynı eser, s. 137-138, 163-165; 7)Haydar Rifat, Farmasonluk, İstanbul, 1934, s. 226-227; İ. Nuri Gün, Yalçın Çeliker, Masonluk ve Masonlar, İstanbul, 1968, s. 23; Mehmet Murat, Tatlı Emeller Acı Hakikatler, İstanbul, 1320, s. 83; OrHân Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği, İstanbul, 1987, s. 170; Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, İstanbul, 1979, s. 21-22; Kazım Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957, s. 16; Armstrong, Bozkurt, İstanbul, 1955, s. 25; Süleyman Kocabaş, Târihimizde Komplolar, İstanbul, 1997, s. 100-102; 8)Gün, Çeliker, aynı eser, s. 21; Jules Boucher, Paul Naudon, Masonluk Bu Meçhul, Çev: M. Sakar, İstanbul, 1966, s. 21; M. Philips Price, Türkiye Târihi, Çev: S. Atalay, İstanbul, 1979, s. 110; Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, C.2, İstanbul, 1968, s. 260; Koloğlu, aynı eser, s. 170; H. Rifat, aynı eser, s. 226; Kocabaş, aynı eser, s. 100, 102-103, 106, 108; 9)İsmet Bozdağ, Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri, İstanbul, 1986, s. 64-65; 10)Ahmet Niyazi, Balkanlarda Bir Gerillacı: Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi Bey’in Anıları, İstanbul, 2003, s. 200; Kazım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957, s. 33-34; Aykut Kansu, 1908 Devrimi, İstanbul, 2006, s. 132-151; A. L. Macfıe, Osmanlının Son Yılları, İstanbul, 2003, s. 45-47; Akşin, “Siyâsal Târih (1789-1908)”, s. 178, 182-183; Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Târihi, s. 42-44; Ramsaur, aynı eser, s. 172-173; M Şükrü Hânioğlu, Preparation for a Revolution, the Young Turks 1902-1908 (Bir Devrime Hazırlık, Jön Türkler), 2001, Oxford, s. 288. Ayrıntı için bkz. İsmail Çolak, Son İmparator: Abdülhamid Hân’ın Gizemli Dünyası, 7.Baskı, İstanbul, 2015, Nesil Yayınları, s. 143-198, 219-236.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak