Bir amaca ulaşma husûsunda kişinin bütün benliğini saran, çoğu zaman hakîkatin perdelenmesine sebep olan istek ve tutkular bütününe ihtirâs denilmektedir. İhtiras kelimesinin kök formu olan “hırs” kavramı, sözlükte: “Bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma; şiddetli ve sonu gelmeyen istek, taşkın arzu, aç gözlülük.”1 anlamlarına gelmektedir.
İnsanın bulunduğu âna veya geleceğe yönelik pek çok hedefleri ve idealleri olabilir. Hedeflerine ulaşabilmek adına kişi elinden gelen imkânları seferber edebilir. Kimi âlimler ihtirâsı sâdece mal elde etmek için rûhunu saran tutkunun esîri olma şeklinde dile getirmiş olsa da aslında ihtirâs; mal, mevki, şöhret, ilim gibi maddî veya mânevî imkânları elde etme yâhud daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme husûsunda kişinin bütün benliğini saran tutkular şeklinde algılanmalıdır.
İstenilen şeyin meşrû veya gayrimeşrû oluşuna göre hırsın ahlâkî değeri değişmektedir. Bununla birlikte, yalın olarak kullanıldığında genellikle kötü huyu ifâde eder. Nitekim Feyyûmî’nin “mezmûm bir rağbet” şeklindeki açıklaması da bunu göstermektedir.2 İhtirâsın kökeninde hasetliğin bulunduğunu söyleyen İbn Hazm hasetlikten tamahkârlığın, tamahkârlıktan da ihtirâsın meydana geldiğini ifâde etmektedir. Bu ifâdeden ihtirâsın, kalbe yerleşmiş tamahın dışavurumu olduğunu anlamamız mümkündür. İmam Gazâlî ise mal tutkusu zaafının, hırs ve cimrilik şeklinde iki huyun birleşmesinden meydana geldiğini belirterek hırsın mal kazanma ve biriktirmeyle, cimriliğin ise koruma ve saklamayla ilgili olduğunu belirtmektedir.3
Hadislerde hırsın yöneldiği amaca göre anlamının değiştiği görülür. Meselâ bâzı hadislerde yöneticilik ihtirâsı taşıyanlar yerilir.4 “İnsanoğlu yaşlansa da onda iki şey, hırs ve hased hep genç kalır.”5 meâlindeki hadiste hased gibi hırs da aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Buna karşılık hayır yapma arzusunu hırs kelimesiyle ifâde edip öven hadisler de vardır.6 Hattâ iyilik peşinde koşan bir kişiye Peygamberimiz (sav), “Allah hırsını artırsın.”7 diye duâ etmiştir.8 Ancak çoğunlukla menfî bir anlam üstlenmiş olan ihtirâsın nefsin hastalıklarından bir hastalık olduğunu bilmek ve tedavisi için çaba sarf etmek gerekir. Bu çerçevede insanın tamahkârlığını ve bunun dışavurumu olan ihtirâsın kişide hangi safhalarda bulunduğunu gözler önüne seren şu hadîs-i şerîf önem arz etmektedir: “İnsanoğlunun bir vâdi dolusu altını olsa, bir vâdiyi daha ister. İnsanoğlunun karnını topraktan başka bir şey doyurmaz. Ve Allah tövbe edenlerin tövbesini kabûl eder.”9
Ahlâk ve tasavvuf kitaplarında hırs kelimesi, zühd ve kanâatin zıddı olarak daha çok para ve mal düşkünlüğünü ifâde etmek üzere kullanılmış; dînî, ahlâkî ve psikolojik zararları üzerinde durulmuş; kaderci bir yaklaşımla herhangi bir şeyi şiddetle arzu etmenin o konudaki ilâhî takdîri etkilemeyeceği belirtilmiştir. Bu konuyu daha anlaşılır hâle getirmesi açısından tâbiîn âlimlerinden Ebu Hazm Seleme b. Dinar’ın (rh.a) (ö.140/757) şu ifâdeleri kayda değerdir: “Dünyâyı iki şey olarak buldum, o iki şeyden biri benimdir. Onu, vakti gelmeden önce edinemem. Gökler ve yerin kuvveti ile onu istesem yine de durum değişmez. Onlardan diğeri ise başkasınındır. Ona da geçmiş zamanda yetişemedim ve gelecekte de yetişebileceğimi ümîd etmiyorum. Başkası için olan benden men edilir, tıpkı benim için olan da başkasından men edildiği gibi... İşte ben bunların hangisinde hayâtımı tüketirsem, mârifet cihetinden benim için devâdır. Şeytânın fakirlikle korkutmasının defedilmesi için mutlakâ bu ilaca ihtiyaç vardır.”10
Tasavvuf literatüründe hırsın ahlâkî ve mânevî hayat üzerinde meydana getireceği tahrîbâta ağırlık verildiği görülür. Gazâlî, insanın en çok bir aylık geçimiyle meşgûl olmasını tavsiye ederek daha ilerisinin kaygısını taşımayı hırs saymakta, bu duygunun kişiyi kötü ahlâka ve yanlış tutumlara sevk edeceğini belirtmek sûretiyle hırsın kişilik aşınmasına yol açtığına işâret etmekte ve bu duygunun yenilmesi için çâreler önermektedir. Bu çâreler içinde en dikkate değer olanı kanâati şeref, hırsı da zillet bilmektir. Gazâlî, şeytânın kalpleri etkileme vâsıtaları olarak gördüğü hased ve hırsın insanların gözlerini kör, gönüllerini duyarsız hâle getireceğini belirtir ve bu düşüncesini: “Senin bir şeye olan aşırı sevgin gözünü kör eder, kulağını da sağırlaştırır.”11 meâlindeki hadisle delillendirir.12
Günümüz insanlarında sıklıkla gördüğümüz aşırı tüketimin altında bir ihtirâs rüzgârının estiği âşikârdır. İhtiyaç olmamasına rağmen gerek modanın gerekse de popülizmin etkisi altında kalarak yapılan alışverişin oranlarındaki artış kaygı verici boyutlardadır. Bu durum gelecek nesillerin tutum ve davranışlarındaki ibrenin hep dünyâdan yana dönmesine sebep olabilecektir. Oysa ki insanın yaratılışındaki temel gâye kulluk ve ibâdettir. Ne yazık ki insanoğlunun dünyâya aşırı derecede bağlanması asıl gâyesini unutmasına sebep olmaktadır. İnsan kısacık ömründe ihtiras bataklığına saplanıp, ebedî yurdu olan âhirete yönelik vazîfelerini aksatabilmektedir. Bizi yaratan Rabbimiz bizi bizden daha iyi bildiği için, dünyâ hayâtının aldatmacasına kanmamamız için bizleri şu şekilde uyarmıştır: “Ey insanlar! Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Dünyâ hayâtı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın.”13 Bir başka âyette ise dünyâ hayâtının bir oyun ve eğlenceden ibâret olduğunu, hakîkî yurdun âhiret olduğunu şöyle ifâde buyurmuştur: “Dünyâ hayâtı hakîkatte sâdece bir oyun ve eğlenceden ibârettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!”14
Sonuç olarak; hırsa kapılmak insanı körleştirir, hakîkati görebilmesini engeller. Kadere îmân eden bir kimse bilir ki, takdîr olunan şeyden ne bir fazla ne de bir eksik nasip vardır. Tamahkârlık yapıp başkasının elindeki nîmetlere hased etmek, Allâh’ın taksîmine rızâ göstermemek anlamına gelir. Bunun içindir ki İslâm âlimleri hased, tamahkârlık ve ihtiras üçlüsünün birbirini tetiklediğini ve insanı helâke sürüklediğini ifâde etmişlerdir. İhtiyâcından fazlasına hırslı olmak pek çok günâhı işlemeye sebep olabilmektedir. Çevremize göz attığımızda fâiz illetine müptelâ olan kişilerin pek çoğunu ihtiraslarına yenilen kişiler olarak buluruz. Gözlerini hırs bürümüş nice kişiler, hedeflerine ulaşabilmek uğruna Allâh’ın yasakladığı onlarca günâhı görmezden gelebilmektedirler. İhtiras bataklığında boğulmamak için kişi ihtiyâcı kadar harcamalı, gerçek anlamda ihtiyaç duymadığı hiçbir şeye tamah etmemelidir.
Dipnotlar:
1 Cevherî, eṣ-Ṣıḥâḥ, “ḥrṣ” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḥrṣ” md.
2 Mustafa Çağrıcı “Hırs” , DİA, TDV Yay, İstanbul 1998, c. 17, s. 384.
3 İmam Gazâlî, İhya-i Ulûm’id-Din, trc. Ali Arslan, Merve Yay. İst. Trs. s. 565.
4 Buhârî, Aḥkâm, 7; Müslim, İmâre, 14.
5 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 115, 119, 169
6 Buhârî, “Vekâlet”, 10; Müslim, “Ḳader”, 34.
7 Buhârî, Eẕân, 114; Ebû Dâvûd, Ṣalât, 100.
8 Çağrıcı, a.g.m. 384.
9 Müslim, Zekât, 117.
10 Gazâlî, İhyâ, c. III s. 576.
11 Ebû Dâvûd, Edeb, 116.
12 Çağrıcı, a.g.m. s. 384.
13 Fâtır, 35/5.
14 Ankebut, 29/64.
Aralık 2020, sayfa no: 22-23-24
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak