Ara

Hz. Zübeyr b. el-Avvâm

Hz. Zübeyr b. el-Avvâm

O erler ki,

O erler ki, gönül fezâsındalar,       Yıldızları tesbih tesbih çeker de,      İçine nefs sızan ibâdetlerin
Toprakta sürünme ezâsındalar.    Namazda arka saf hizâsındalar.      Birbiri ardınca kazâsındalar.
Bir ân yabancıya kaysa gözleri,    Her rengi silici aşk ötesi renk;         Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Bir ömür gözyaşı cezâsındalar.   O rengin kavuran beyzâsındalar.     Sâdece Allâh’ın rızāsındalar.

Necip Fazıl Kısakürek    

Zübeyir b. el-Avvâm, Hz. Peygamber Efendimizin halası Hz. Safiyye’nin oğludur. Zübeyir’in babası Avvâm da Hz. Hatîce vâlidemizin erkek kardeşidir. Yâni demek oluyor ki Hz. Hatîce, Hz. Zübeyr’in halasıdır. Avvâm, daha yeni evliyken ve Zübeyir anne karnında iken katıldığı son Ficâr savaşında babası Huveylid ile birlikte öldürüldü. Zübeyir de dayısının oğlu Hz. Muhammed gibi babasını dünyâ gözüyle göremeyen bir yetimdir. Safiyye, eşi Avvâm’ın ölümünden sonra evlenmedi ve kendisini oğlunun büyümesine ve yetişmesine adadı. Mîlâdî tarihle 594 yılında Mekke’de doğan Zübeyir, Hz. Peygamber Efendimizin insanları İslâm’a dâvete başladığında on beş veya on altı yaşlarındaydı. Hz. Ebû Bekir’in dâveti ile Müslüman oldu ve ilk Müslümanların içinde yerini aldı. O güne kadar yeğeni Zübeyr’i çok seven ve onu himâye eden amcası Nevfel, o günden sonra yeğenine akıl almaz işkenceler etmeye başladı. Îmânın tadını ve lezzetini alan Zübeyir, bunlara dayanarak ve sabrederek yoluna devâm etti. Nübüvvetin beşinci senesinde Peygamber Efendimiz (sav)’in izni ile Habeşistan’a hicret eden Müslümanların arasında o da vardı. Habeşistan’dan döndükten sonra Hz. Ebû Bekir Efendimizin kızı Esmâ ile evlendi. Hz. Peygamber de Hz. Ebû Bekir’in diğer kızı Âişe ile evlenince bu ikisi bacanak oldular. Esmâ, Hz. Ebû Bekir’in Kuteyle isimli hanımından; Ayşe de Ümmü Rûmân isimli hanımından olan kızlarıdır. Esmâ, Ayşe’nin ablasıdır. 

İlk Müslümanların içerisinde yer alan Hz. Zübeyir, dayısının oğlu Hz. Muhammed’in dâvâsına gönül vermiş ve Mekke döneminde canını dişine takarak bu dâvâya hizmet etmiştir. Mekke döneminde, Habeşistan’da ve Medîne döneminde gösterdiği kahramanlıklarla İslâm dâvâsına hizmet eden Hz. Zübeyir için Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her peygamberin havârîleri vardır; benim havârim de Zübeyir’dir.”1 Bildiğiniz gibi Hz. Zübeyir, aşere-i mübeşşere’dendir. Yâni Hz. Peygamber Efendimiz tarafından cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te ve katıldığı bütün gazâ ve seriyyelerde büyük kahramanlıklar gösteren Hz. Zübeyir, 656 yılında cereyân eden Cemel savaşında şehîd edildi. Yüce Allah, cümlemizi bu güzel insanların şefâatlerine nâil eylesin. Âmîn. 

Bu güzel insanlar, bu kahramanlıkları sâdece kendi ülkelerinde ve kendi şehirlerinde değil, yabancı bir ülkede ve yabancı insanların arasında da gösterdiler. Asıl başarı ve asıl kahramanlık da işte budur. Ben bu yazımda size Hz. Zübeyir’in, Habeşistan’da yâni yabancı bir ülkede gösterdiği üstün bir kahramanlığı anlatacağım. Müslüman olduğu zaman on beş veya on altı yaşlarında olan Zübeyir, Habeşistan’a hicret ettiğinde yirmi bir veya yirmi iki yaşlarındaydı. Onun, Habeşistan’da gösterdiği bu kahramanlığı Hz. Ümmü Seleme annemiz anlatıyor. Bildiğiniz gibi Ümmü Seleme (r. anhâ), eşi Ebû Seleme ile birlikte Habeşistan’a hicret etmişti. Mekke’ye döndükten sonra da Medîne’ye hicret eden Ebû Seleme, Uhud’da aldığı bir yaradan dolayı vefât edince Hz. Peygamber Efendimiz, Ümmü Seleme ile evlenmiş ve onun dört yetimini de himâyesi altına almıştı. Müslümanların Habeşistan’da geçirdikleri günleri ve cereyân eden olayları çok güzel bir dille anlatan Ümmü Seleme annemiz, Hz. Zübeyir’in gösterdiği kahramanlığı da şöyle anlatıyor:

“…Biz de Necâşî’nin yanında, hayırlı bir ülkede, hayırlı komşu ile birlikte yaşamaya devâm ettik. Vallâhi, biz bu haldeyken, onun hükümdarlığına karşı bir ayaklanma oldu. Biz, buna çok üzüldük. Daha önce, herhangi bir şeye bu kadar üzülmemiştik. Ayaklanan adamın, Necâşî’ye üstün gelmesinden ve bu adamın, bizim hakkımızda Necâşî’nin düşündüklerini düşünmemesinden endîşe etmeye başladık. Derken Necâşî, ilerledi; aralarında Nil yaylası vardı. Bu arada Müslümanlar ‘iki taraf arasındaki olayı anlayıp hayırlı bir haber getirecek kim var?’ diye kendi aralarında konuşmaya başladılar. Zübeyir ‘ben varım’ dedi. Hâlbuki o, Habeş muhâcirleri içerisinde yaş bakımından en genç olandı. Onun için bir dağarcık şişirdiler. Şişirilen bu dağarcığı göğsüne bağladı. Sonra onun üzerinde yüzerek Nil nehrini geçti ve çarpışmanın olduğu yere vardı. Bizzat olayları gördü ve bize haber getirdi. Bu arada biz de Necâşî’yi başarıya ulaştırması ve gâlip getirmesi için Allâh’a duâ ediyorduk. Sonunda gâlip geldi ve Habeşistan’ın yönetimi tamâmen onun eline geçti. Biz, Rasûlullâh’ın yanına dönünceye kadar, Necâşî’nin yanında, hayırlı bir ülkede kaldık.”2 

Saygıdeğer okuyucularım, Ümmü Seleme (r.anha) annemizin anlatımından, genç ve bekâr bir delikanlı olan Hz. Zübeyir’in yabancı bir ülkede, Nil nehrini şişirilmiş bir tulum üzerinde geçerek, muhalif grup arasına girmesini, dilini bilmediği insanlar ile iletişim kurarak konu hakkında bilgi edinmesini, yakalanmadan geri dönmesini ve Müslümanları bilgilendirerek onları rahatlatmasını öğreniyoruz. Bu ne cesâret! Bu ne fedâkârlık! Bu ne kahramanlık! 

İslâm, işte bu erlerin omuzlarında bize kadar geldi. Biz de bunlar gibi erlik gösteremez ve bu erler gibi erler yetiştiremezsek yazıklar olsun bize. 

Dipnotlar:

1 Buhārî, Fedâilü’l-ashâb, 13; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 48; Tirmizî, Menâkıb, 84.

2 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 201-203.

Kasım 2024, sayfa no: 44-45-46

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak