Ara

Hz. Zeyneb (r.anhâ): Babasının Süsü, İmanın Zarafet / Tuğba Çakır

Hz. Zeyneb (r.anhâ): Babasının Süsü, İmanın Zarafet / Tuğba Çakır

Hz. Zeyneb (r.anhâ), Peygamber Efendimiz’in (sav) ikinci çocuğu ve ilk kız evlâdıdır. Onun hâne-i saadetini ilk neşelendiren, babalık duygusunu tattıran ilk evlâttır. Aynı zamanda genç yaşta İslâm’la şereflenmiş ve vahyin nuruna muhatap olmuş ilk hanım sahâbîlerdendir.

Doğduğunda Allah Resûlü (sav) otuz yaşındaydı. Henüz vahiy gelmemişti; fakat onun gönül âlemi çoktan insanlığı kuşatacak rahmete hazırlanıyordu. Hz. Hatice’nin (r.anhâ) evi o gün sevinçle dolmuştu. Ancak dönemin karanlık zihniyeti kız çocuklarını utanç vesilesi saydığından bazı yüzlerde tereddüt vardı. Fakat bu evde bambaşka bir hava hâkimdi. Peygamber Efendimiz (sav), haberi aldığında yüzü aydınlandı, kalbi sevinçle doldu. Yeni doğan kızını şefkatle bağrına bastı ve ona “Zeyneb” ismini verdi. Bu isim, “babasının süsü” anlamına geliyordu. 

O gün sadece bir çocuk doğmamış, aynı zamanda cahiliye zihniyetine karşı sessiz ama güçlü bir itiraz yükselmişti. Zeyneb (r.anhâ), daha beşikteyken bile bir duruşun sembolü olmuştu. İlerleyen yıllarda bu vakar dolu hâliyle hem ailesinde hem toplumda örnek bir hanımefendi olacak, sadakatiyle mümin kadınlara rehberlik edecekti. 

Ebü’l-Âs ile Evliliği

Zeyneb (r.anhâ) büyüdükçe annesi Hz. Hatice’nin zarafetini, babasının vakur duruşunu taşıyan edepli, mahcup ve olgun bir genç kıza dönüştü. Gönlünü isteyen kişi, Kureyş’in saygın tüccarlarından Ebü’l-Âs b. Rebî idi. Zenginliğinden çok doğruluğu, güvenilirliği ve aileye olan bağlılığı ile tanınıyordu. Teyzesi Hz. Hatice aracılığıyla bu isteğini iletti. Hz. Hatice de konuyu Efendimiz’e (sav) taşıdı. O ise dönemin örfünü aşan bir nezaketle kararı kızına sormayı tercih etti. Zeyneb mahcup bir şekilde sustu. Bu suskunluk rıza anlamına geliyordu. Böylece evlilik gerçekleşti ve Zeyneb (r.anhâ) huzurlu yuvasını kurdu. 

Vahyin Gelişi ve Ayrılık 

Ebü’l-Âs muradına ermişti. Zeyneb (r.anhâ) ile kurduğu yuva sevgi ve sadakat doluydu. Zeyneb de eşi uzak diyarlara ticaret için gittiğinde annesinin yanında kalır, ona ev işlerinde yardımcı olurdu. Yine böyle bir günde, Peygamber Efendimiz (sav) Hira’dan dönmüştü. Cebrâil (as) ona ilk vahyi getirmişti. Zeyneb şaşkınlıkla annesine döndü: “Anne, babamın hâlinde bir değişiklik var... Ne oldu ona?” Hz. Hatice vakur bir sesle cevap verdi: “Kızım, babana Rabbinden bir görev verildi. O artık Allah’ın peygamberi. Ben ona iman ettim.” Zeyneb tereddütsüz cevap verdi: “Anneciğim, siz inandıysanız, ben de inanırım.” Böylece o da ilk Müslümanlar arasına katıldı. 

Ebü’l-Âs döndüğünde, Mekke’de yeni bir din konuşuluyordu. Evine girdiğinde doğrudan eşine sordu: “Zeyneb, baban gerçekten peygamber mi oldu?” Zeyneb sakince cevapladı: “Evet, doğru. Ben de ona inandım. Sen de bilirsin ki, o hiçbir zaman yalan söylemez. Mekke’de ona ‘Muhammedü’l-Emin’ derler. Ebû Bekir, Ali, Zeyd, Osman ve Zübeyr de onunla birlikte. Ben inandım… Sen de iman eder misin?” 

Ebü’l-Âs başını eğdi. Zeyneb’in kalbindeki iman ateşini görüyordu. Dürüst bir adamdı. “Baban kötü biri değil. Asla boş söz söylemez. Ama sırf hanımını memnun etmek için dinini değiştirdi desinler istemem…” dedi. Bu sözlerle iman etmemişti belki ama Zeyneb’in inancına da engel olmamış, saygı göstermişti.

Bedir ve Hicret 

Medine’ye hicret zamanı geldiğinde Zeyneb (r.anhâ), eşi Ebü’l-Âs’ın razı olmaması nedeniyle Mekke’de kalmak zorunda kaldı. Bu ayrılık, onun gönlünde derin bir hüzne sebep oldu. Bu sessiz sabır yılları, Bedir Savaşı’yla başka bir hâle büründü. Ebü’l-Âs, müşrik ordusunda yer aldı. Savaşta esir düştü ve Medine’ye getirildi. O artık Resûlullah’ın elinde bir esirdi. Fidye karşılığında serbest bırakılacak esirler arasında onun adı da vardı. 

Ebü’l-Âs, esaret haberini Hz. Zeyneb’e ulaştırdı. Zeyneb de annesi Hz. Hatice’nin (r.anhâ) kendisine düğün hediyesi olarak verdiği çok kıymetli bir gerdanlığı Ebü’l-Âs’ın fidyesi olarak gönderdi. Yanına biraz da para koydu. 

O gerdanlık Resûlullah’ın önüne getirildiğinde zaman âdeta durdu. Peygamber Efendimiz (sav), o gerdanlığı eline aldı... Gözleri doldu, sesi titredi. Bu, Hz. Hatice’den kalan bir hatıraydı. Derin bir hüzünle ashâbına döndü:

“Eğer uygun görürseniz... bu gerdanlığı Zeyneb’e geri verelim. Bu, Hatice’nin hatırasıdır.” 

Ashab-ı kiram büyük bir incelikle bu rızaya boyun eğdi. Parayla birlikte gerdanlık da Ebü’l-Âs’a iade edildi. Fakat bir şart vardı: O, Mekke’ye döndüğünde Zeyneb’i (r.anhâ) Medine’ye gönderecekti. Ebü’l-Âs bu şartı kabul etti. Verdiği sözü tuttu. Mekke’ye döndüğünde, sevdiği kadını gözyaşlarıyla Medine’ye uğurladı. 

Zeyneb (r.anhâ), hicret etmek üzere yola çıktığında müşrikler tarafından takip edildi. Bindiği deve özellikle ürkütüldü, havdecin ipi kesildi ve Zeyneb (r.anhâ) yere düştü. Bu düşüş sadece bedenini değil, karnındaki bebeğini de etkiledi; yaşadığı ağır travma sonucu düşük yaptı. Ağır yaralı hâlde geçici olarak geri götürüldü. Birkaç gün sonra gece vakti gizlice yola çıkarıldı. Kalbi eşine duyduğu hasret ve yaşadığı acılarla yoğrulmuştu. Nihayetinde Medine’ye ulaştı ve Resûlullah’a (sav) kavuştu.

Sabırla Beklenen Hidayet ve Yeniden Kavuşma 

Zeyneb (r.anhâ), Medine'de yaşadığı yıllarda eşinin hidayeti için gözyaşlarıyla dua etti. Kalbi her zaman Ebü’l-Âs’taydı, onu İslâm’a kavuşmuş görmek en büyük arzusu olmuştu. Yıllar sonra Ebü’l-Âs’ın ticaret kervanı Müslümanlar tarafından baskına uğradı. O da mallarını kurtaramadan Medine’ye gizlice geldi ve gece vakti Zeyneb’in evine sığındı. Zeyneb (r.anhâ), ertesi sabah mescide giderek halkın huzurunda ona eman verdiğini ilan etti. Peygamber Efendimiz (sav), kızının bu emanını kabul etti ve ona hürmet gösterdi. 

Ancak Zeyneb (r.anhâ), eşine karşı hâlâ derin bir sevgi taşısa da, aralarındaki nikâh bağı hükmen kalktığı için onunla aynı evde kalmasına rağmen mesafeyi korudu. Bu tavrı hem dinine sadakatini hem de iffetine olan titizliğini gösteriyordu. 

Ebü’l-Âs, mallarını iade ettikten sonra Mekke’ye dönerek emaneti sahiplerine ulaştırdı. Ardından kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Medine’ye gelip imanını açıkladı. Efendimiz (sav), nikâhlarını tazeledi. Ayrılıkla geçen yıllar, sabırla yoğrulmuş bir kavuşmayla son buldu. 

Vuslatın Ardından Gelen Veda 

Hz. Zeyneb (r.anhâ), eşinin hidayetiyle büyük bir sevinç yaşamıştı. Gönlünü titreten duaları kabul olunmuş, eşi imanla şereflenmişti. Ancak bu vuslat sevinci fazla uzun sürmedi. Takdir-i ilâhî başka türlü tecellî etti. Aradan henüz bir yıl geçmişti ki, Hz. Zeyneb hastalandı. Rahatsızlığı gün geçtikçe arttı ve hicretin sekizinci yılında, henüz otuz yaşlarındayken Rabbine kavuştu. 

Hz. Sevde, Ümmü Seleme, Ümmü Eymen ve Ümmü Atıyye (r.anhünne) onu yıkamakla vazifelendirildi. Peygamber Efendimiz (sav), guslün detaylarını tarif etti:

“Yıkamaya sağ tarafından ve abdest azalarından başlayınız. Üç, beş veya yedi kere -gerekirse daha fazla- yıkayınız. Son yıkamada suya bir miktar kâfur katınız. Yıkama işi bitince bana haber veriniz.” buyurdu.

Yıkama işi tamamlandığında Efendimiz (sav) kendi gömleğini gönderdi:

“Bunu ona iç gömlek yapınız.” dedi. Ardından cenaze namazını bizzat kendisi kıldırdı ve kabrin başında dua etti.

Hz. Zeyneb (r.anhâ), sabrın ve sadakatin canlı bir timsaliydi. Dini uğruna büyük bedeller ödemiş, müşrik bir eşe karşı nezaketini, edebini ve hürmetini hiç eksik etmemişti. O güzel ahlâkı sayesinde eşinin kalbine hakikat tohumları serpmiş, hidayetine vesile olmuştu. Ve şimdi… Hasretle beklediği ebedî huzura göç etmişti. Geride sabrın gücünü, sevginin inceliğini ve imanın izzetini anlatan bir hayat bırakmıştı.

Rabbimizden bizlere de onun sabrını, sadakatini ve nezâketini örnek almayı; zor zamanlarda dahi davadan ve edepten ayrılmamayı nasip etmesini dileriz.

Temmuz 2025, sayfa no: 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak