Ara

Hz. Zeyneb Binti Huzeyme / Tuğba Çakır

Hz. Zeyneb Binti Huzeyme / Tuğba Çakır

Tarihte bazı şahsiyetler vardır ki, kaynaklarda hayatı hakkında fazla bilgiye rastlanmaz. Nerede doğdu, nerede yaşadı ve neler yaptı sorularının cevabı sınırlı kalır. Fakat onların öyle bir hasleti vardır ki, sadece o vasıfla tanınmak bile yeterlidir. O özellik hayatları hakkında çok bilgiye sahip olduğumuz kimselerde olmayabilir de. Söz gelimi savaş meydanlarındaki kahramanlıkları ile bilinen bazıları hakkında kitaplarda pek bilgiye rastlanmaz. Ama onların yiğitlik ve cesaretleri dillere destandır.

Zeyneb binti Huzeyme de bu şekilde değerlendirilebilecek bir hanımefendidir. Kaynaklarda hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Fakat o, İslamiyet’ten önce “fakir anası” diye meşhur olmuştur. Tabiri caizse doğuştan cömert bir hanımdır. Böyle bir vasıf ne güzel bir özellik değil mi? Nefsinin cimriliğini daha küçükken yenmek ne büyük bir şey. Zira İslam geldiğinde Allah, Teğâbun Sûresi 16. ayet “Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte kurtuluşa erecek olanlar onlardır.” buyuracaktır. Hz. Zeyneb annemiz iman eder etmez bir anlamda ayetin gerektirdiği gibi daha en başta kendini kurtaranlar arasına girmiş olacaktır. Meseleye bir de cahiliye ortamı açısından bakarsak bu lakabın ne kadar kıymetli olduğu daha iyi anlaşılır. Her türlü zulmün olduğu, insanların çalmaktan, ezmekten çekinmediği, güçlünün hep haklı olduğu, zayıfların ezilmeye mahkûm bırakıldığı bir ortamda cömert olmak büyük bir vasıftır. Fakirlere yardım etmek, öksüz ve yetimlerin elinden tutmak, mazlumun göz yaşını silmek ve kimsesizin kimsesi olmak öyle bir ortamda çok zordur. Zeyneb bint. Huzeyme bunu başarmış ve cömertliğin ileri seviyesi denebilecek “fakir anası” diye tanınmıştır. 

Eli açık, yardımsever, gönlü bol bir hanımdı Hz. Zeyneb annemiz. Gerek cahiliye döneminde gerekse İslam’a girdikten sonraki cömertliği, fakirleri gözetmesi, muhtaçlara karşı şefkatli ve merhametli oluşu, açları doyurması gibi üstün vasıflarından dolayı kendisine öteden beri “muhtaçların annesi, onları gözeten” manasında “ümmü’l masâkîn” lakabı verilmiştir. 

Hangi tarihte doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte 595 yılında doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Annesinin ismi Hind veya Havle’dir. Babası Huzeyme b. Hâris’tir. Hz. Zeyneb dönemin en kuvvetli kabilelerinden biri olan Benî Âmir b. Sa’saa kabilesinin Hilal koluna mensuptu. Annesinin dokuz kızının hepsi de İslamiyet’i kabul ettiği için Peygamber Efendimiz (sav) onlara “mümin kız kardeşler” diye hitap etmiştir. Peygamberimizin zevcelerinden biri olma bahtiyarlığına kavuşacak olan Meymûne annemiz de Hz. Zeyneb’in kız kardeşidir. 

Hz. Zeyneb’in kabilesi olan Âmir b. Sa’saa ile İslam devleti arasındaki ilişkiler hicretin üçüncü senesi bozuldu. Bunun sebebi ise kendilerine gönderilen müslüman tebliğcilerin şehit edilmesi ve daha sonra bu kabileye mensup iki kişinin, müslüman olduğu bilinmeden tebliğciler tarafından öldürülmesinden dolayıdır. Bi’rimaûne diye bilinen hadise kısaca şöyle olmuştur: Âmir b. Sa’saa kabilesi reisi Ebû Berâ Medine’ye gelerek Efendimizi ziyaret etmiş ve ondan İslâmiyet hakkında bilgi almıştı. Ayrılırken de kabilesine İslâm’ı anlatacak bazı kimseleri göndermesini talep etmiş ve onların güvenliğini sağlayacağını garanti etmişti. Rasûl-i Ekrem (sav) İslâmiyet’i ve Kur’ân-ı Kerîm’i iyi bilen yetmiş kadar sahâbîyi İslâmiyet’i tanıtmak ve Kur’an’ı öğretmekle görevlendirdi. Medine’den yola çıkan heyet bir süre sonra Bi’rimaûne denilen yerde konakladı. Heyet kuyunun yanındaki mağarada istirahate çekilmiş ve içlerinden Harâm b. Milhân adlı sahâbî Peygamberimiz’in mektubunu Âmir b. Sa’saa kabilesinin reisine götürmekle görevlendirilmişti. Bu sırada heyeti davet eden Ebû Berâ’nın öldüğüne dair bir şâyia çıktı. Bu sebeple olmalıdır ki Harâm b. Milhân Peygamberimiz’in mektubunu Ebû Berâ’nın yeğeni Âmir b. Tufeyl’e verdi ve yanındakileri İslâm’a davet etti. Baştan beri İslâmiyet’e ve Hz. Peygamber’e (sav) karşı kin besleyen Âmir b. Tufeyl, Rasûlullah’ın mektubunu açıp okumadığı gibi konuşmakta olan elçiyi arkadan mızrakla öldürttü. Daha sonra Bi’rimaûne’de bulunan İslâm heyetine saldırmak üzere kabile halkını tahrik etti. Ancak Ebû Berâ heyettekilerin hayatını garanti altına aldığını önceden ilân ettiği için halk Âmir b. Tufeyl’in saldırı teklifini reddetti. Bunun üzerine Âmir b. Tufeyl, aralarında dostluk bulunan Benî Süleym kabilesinin Ri‘l, Zekvân ve Usayye kollarına başvurdu. Onları harekete geçirdi. Kısa sürede bu ailelerden toplanan silahlı gruplar, Bi’rimaûne’de beklemekte olan ve gelişmelerden habersiz bulunan müslümanlara saldırdılar. Hadiseyi vahiy yoluyla öğrenerek ashabına haber veren Peygamberimiz (sav), büyük bir üzüntü duymuş, otuz veya kırk gün süreyle sabah namazlarında Bi’rimaûne faciasına yol açan kabilelere beddua etmiştir. Bununla birlikte Âmir b. Sa’saa kabilesinin çok büyük bir kısmı olaya karışmamıştı. Böylesine büyük ve nüfuzlu bir kabile ile yeni kurulan İslam devletinin arasının düzeltilmesi gerekiyordu. Onların İslamiyet’e karşı tutumlarını değiştirmek ve onları İslam’a ısındırmak Rasulullah (sav) için önemliydi. Bunun için uygun zamanı ve fırsatı bekliyordu. Eşinin vefatından sonra Peygamberimiz’in bu kabileye mensup olan Hz. Zeyneb’le evlenmesi iki topluluk arasındaki buzları eritecek; kin ve düşmanlığı Allah’ın izni ile büyük ölçüde azaltacaktı. Bu düşüncelerle Efendimiz Hz. Zeyneb’e evlilik teklifinde bulundu. 

İyi yürekli, şefkatli Hz. Zeyneb bu teklif karşısında çok mutlu oldu. Böyle yüce bir şerefe nail olmak için Peygamberimiz’in evlilik teklifini kabul etti. Hz. Zeyneb amcası Kabîsa b. Amr el-Hilâli’yi vekil tayin etti. O da dört yüz dirhem mehir ile Hz. Zeyneb’i Peygamber Efendimiz’e (sav) nikahladı. Bu şekilde mutlu bir yuvanın temelleri de atılmış oldu. Müminlerin annesi olma şerefine erişen Hz. Zeyneb kendisi için ayrılan odasına taşındı. Odası Hz. Hafsa’nın odasının yanındaydı. Huzurlu ve mutlu bir şekilde hayatına devam eden Hz. Zeyneb Peygamberimizle kısa bir süre evli kaldı. Kimi rivayete göre üç ay, kimi rivayete göre ise sekiz ay Hane-i Saadette yaşadı. Ardından vefat etti.

Kısa süren evlilik hayatı boyunca kendini ibadet etmeye ve eskisinden daha fazla ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmaya adadı. Peygamberimiz’in diğer hanımları ile arasında herhangi bir kırgınlık, küslük yaşamadı. Kısa süren hayatı iyilik yapmakla geçti. 

625 yılında, Rebîulâhir ayında 30 yaşlarında vefat etti. Hz. Zeyneb Peygamberimiz (sav) hayatta iken vefat eden ikinci hanımıdır. Diğer hanımları Efendimizin ahirete irtihalinden sonra vefat etmişlerdir. Hz. Zeyneb Peygamberimizin kıldırdığı cenaze namazının ardından Bakî mezarlığına defnedildi. Buraya ilk defnedilen eşi de Hz. Zeyneb’tir.

Hz. Zeyneb’in Peygamberimizle yaptığı fakat kısa süren bu evliliği pek çok hayra vesile olmuştur. Bu evlilik İslamiyet’in ilk döneminde Hz. Zeyneb’in kabilesi ile İslam devleti arasında bir nevi köprü oluşturdu. İslam dininin kitleler tarafından kabul edilmesini sağladı. Pek çok kimse İslamiyet’le tanıştı. Arap yarımadasının büyük kabilelerinden olan Benî Sa’saa kabilesi ile İslam dünyası arasındaki ilişkiler olumlu yönde ilerledi. 

Ayrıca Hz. Zeyneb annemizin muhtaçların annesi olması müminlerin annesi olması ile birleşince çok daha etkili olmuş, yardımları daha fazla kişiye ulaşmıştır. Her daim fakirleri gözetip kollaması, onlara sevgi ve merhametle yaklaşması biz müminlerin gönlünde ona dair hususi bir muhabbet oluştururken Allah katında da onun değerini artırmıştır. 

Rabbim bizleri onun şefaatine nail eylesin. Amin.

 Kasım 2024, sayfa no: 22-23

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak