Hz. Ümmü Habibe (ra), müminlerin annesi ve İslam tarihinin unutulmaz şahsiyetlerinden biridir. Hicretten 17 yıl önce Mekke’de dünyaya gelen Ümmü Habibe (ra), Kureyş’in önde gelen liderlerinden Ebû Süfyan’ın kızıdır. Asıl adı Remle olup, ilk evliliğinden doğan kızı Habibe’den dolayı “Ümmü Habibe” künyesini almış ve bu isimle meşhur olmuştur. Ancak onun hayatı, babasının güç ve makam dolu dünyasına rağmen iman, sabır ve teslimiyetle şekillenmiştir. Ümmü Habibe (ra), câhiliye adetlerinden uzak, Allah’a olan bağlılığı ve İslam’a hizmetiyle ön plana çıkmıştır.
Ümmü Habibe (ra), ilk Müslümanlardan biri olarak zor bir mücadeleye atılmıştır. Eşi Ubeydullah b. Cahş ile birlikte İslam’ı kabul ederek, Mekke’nin baskıcı ortamında dinine sımsıkı sarılmıştır. Bu iman, onları çevreden gelen baskılara karşı güçlü kılmıştır. Ancak Mekke’deki zulüm ortamı, onları Habeşistan’a hicret etmeye mecbur bırakmıştır.
Habeşistan’da Büyük İmtihan
Habeşistan, onlar için bir sığınak olmuş, ancak bu yeni ülkede Ümmü Habibe (ra) büyük bir imtihanla karşı karşıya kalmıştı. Eşi Ubeydullah b. Cahş, orada dinden dönmüş ve Hristiyan olmuştu. Bu durum, Ümmü Habibe’yi (ra) derinden sarsmış ancak onun Allah’a olan bağlılığını ve imanını daha da güçlendirmiştir. Eşinden ayrılan Ümmü Habibe (ra), yalnızlık ve zorluklarla mücadele ederken Allah’a olan güvenini hiç kaybetmemiştir.
Bu dönemde gördüğü bir rüya, ona teselli olmuştu. Rüyasında bir ses, ona “Ey müminlerin annesi!” diye hitap etmişti. Kendisine büyük sevinç veren bu rüya, onun için bir müjde niteliğinde olmuştur.
Peygamberimizle Evliliği
Peygamber Efendimiz (sav), Ümmü Habibe’nin (ra) durumunu öğrenince ona sahip çıkmış ve onunla evlenmek istemiştir. Peygamberimiz, Necaşi’ye bir mektup yazarak hem onu İslam’a davet etmiş hem de Ümmü Habibe (ra) ile evlenmek için vekâlet vermiştir. Necaşi, bu hayırlı evliliği bizzat gerçekleştirmiş, Ümmü Habibe’ye (ra) 400 dinar mehir vermiş ve onu değerli hediyelerle donatmıştır.
Bu evlilik, yalnızca Ümmü Habibe’nin (ra) hayatında değil, aynı zamanda İslam’ın yayılmasında da önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu birliktelik, Ebû Süfyan’ın İslam’a olan düşmanlığını belli ölçüde azaltmış, Kureyş’in İslam’a karşı tutumunu yumuşatmıştır. Ebû Süfyan, bu evliliği öğrendiğinde beklenmedik bir şekilde Peygamberimiz’in (sav), kızına iyi bir eş olacağını ifade etmekten kendini alamamıştır.
Medine’ye Geliş
Ümmü Habibe (ra), Medine’ye döndüğünde halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Ümmü Habibe’nin (ra) hayatındaki bu yeni dönem, İslam’ın güzelliklerini yaşayarak ve yaşatarak örnek bir eş ve anne olma sorumluluğunu üstlenmesiyle başlamıştır. Onun temizliği, düzen anlayışı ve sünnete olan bağlılığı, Peygamber Efendimiz’in (sav) de takdirini kazanmıştır.
Bir gün yeğeni Ebu Safvan, onun evine gelmiş ve yemek yedikten sonra ağzını bir bezle silmiştir. Ümmü Habibe (ra), bu davranışı hemen düzeltmiş ve ona, “Pişmiş bir şey yediğinde ağzını yıkamalısın,” diyerek sünnete uygun bir davranışı öğretmiştir. Bu titizlik, onun sünnete olan hassasiyetini ve Rasulullah’ın (sav) evinde ne denli dikkatli bir yaşam sürdüğünü göstermektedir.
İlmi ve İbadeti
Hz. Ümmü Habibe (ra), İslam’ın ilim ve ibadet konularında örnek bir şahsiyetti. Müminlerin anneleri arasında ilmiyle tanınmış, hadislerin öğrenilip aktarılmasında önemli bir rol oynamıştır. Peygamberimiz’den (sav) işittiği “Kim günde on iki rekât nafile namaz kılarsa, cennette kendisi için bir ev hazırlanır.” hadisini hayatının sonuna kadar uygulamıştır. Onun bu hassasiyeti, çevresindeki insanlara da örnek olmuş ve İslam’ın öğretilerinin yayılmasına büyük katkı sağlamıştır.
Yine Peygamberimiz’den (sav) duyduğu “Kim öğle namazından önce ve sonra dörder rekât namaz kılarsa, Allah onun bedenine cehennem ateşini haram kılar.” hadisini nakletmiş ve kendisinin bu namazları hiç terk etmediğini ifade etmiştir.
Ümmü Habibe (ra) annemiz, dini öğrenmek konusunda çekinmeden zaman zaman Efendimiz’e (sav) sorular sormuştur. Bunlardan birinde “Ya Rasulullah! Bu dünyada iki kez evlilik yapmış bir kadın öldükten sonra, o ve iki eşi de cennete girerse, bu kadın cennette onlardan hangisinin eşi olacak, ilkinin eşi mi yoksa ikincisinin mi?” diye sorar. Bu soruya Resûl-i Ekrem (sav) şu cevabı verir:
“Bu durumdaki kadın, dünyada kendisiyle beraberken ahlâkı daha güzel olanı seçer. Ahlâkı daha güzel olan kocası cennette de onun eşi olur. Ey Ümmü Habibe, güzel ahlâk, dünyanın ve ahiretin hayrını elde eder.”
Ümmü Habibe (ra), hayatı boyunca İslam’ın güzelliklerini sadece sözleriyle değil, aynı zamanda davranışlarıyla da göstermiştir. Onun öğretileri, sonraki nesillere aktarılarak İslam’ın temel değerlerinin korunmasına katkıda bulunmuştur.
Babası Ebû Süfyan ile Karşılaşması
Hudeybiye Antlaşması sonrası Mekkeliler bu antlaşmayı ihlal etmişlerdir. Ebû Süfyan, anlaşmayı yenilemek için Medine’ye geldiğinde, kızı Ümmü Habibe’yi (ra) ziyaret etmek istemiştir. Bu ziyaret sırasında cereyan eden şu hadise, onun imanına olan sadakatini ve Peygamberimiz’e (sav) olan sevgisini açıkça ortaya koymuştur.
Ümmü Habibe (ra) validemiz, babası Ebû Süfyan’ı buyur etmiş, o da içeri girince bir minderin üzerine oturmak istemiştir. Ancak Ümmü Habibe (ra), minderi çekip almıştır. Ebû Süfyan hayretle “Kızım, minderi mi bana, beni mi mindere lâyık görmedin?” diye sorar. Hz. Ümmü Habibe (ra) “Bu minder, Rasûlullah Efendimiz’e (sav) aittir. Sen necis bir müşrik olduğun için, ona oturmaya asla lâyık değilsin!” cevabını verince, Ebû Süfyan işittiği bu cümleler karşısında adeta donup kalmış ve “Kızım, sen bizden ayrılalı bir acayip olmuşsun!” demekten kendini alamamıştır.
Bu tavır, İslam’ın öğrettiği değerlerin bireysel hayata yansımasının güçlü bir göstergesi olmuştur. Ümmü Habibe’nin (ra) bu duruşu, Müslüman bireyin inancını ve değerlerini koruma konusundaki kararlılığını sergilemektedir.
Vefatı
Hadislere sıkı sıkıya bağlı olan Ümmü Habibe (ra) annemiz, Peygamberimiz’den (sav) işittiği “Ben ümmetimden bir grubun başına gelecek olanları gördüm. Onlardan bir grup, diğer grubun kanını döker. Bu olacak olanlar, tıpkı kendilerinden önce yaşamış olan ümmetlerin başına geleceklerin hükme bağlandığı gibi, Allah tarafından hükme bağlanmıştır. Bu nedenle Allah’tan kıyamet günü onlar için şefaatçi olmayı diledim, Allah da bu dileğimi kabul etti.” hadisinin etkisiyle ortaya çıkan ayrılıklarda hiç kimsenin tarafında bulunmamış, sükûnetle yaşamayı tercih etmiştir.
Rasûlullah’ın (sav) vefatından sonra Hz. Ümmü Habibe (ra), onun hatırasına olan saygısını hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Kendi evinde mütevazı bir yaşamı tercih etmiş, ashab tarafından büyük bir saygı görmüştür. Halifeler sık sık onu ziyaret etmiş ve ihtiyaçlarını karşılayarak ona destek olmuşlardır. Bu, Müslümanların Peygamber Efendimiz’e (sav) olan vefasının bir yansımasıdır.
Müslümanlar, Ümmü Habibe’ye (ra) duydukları saygıdan ötürü kardeşi Hz. Muaviye’yi, halife olduktan sonra “Müminlerin dayısı” diye anmışlardır.
Hz. Ümmü Habibe (ra), hicri 44 yılında Medine’de vefat etmiştir. Vefatından önce, hayatta olan Hz. Âişe gibi diğer annelerimizden helallik ve dua istemiş, kendisi de onlara bütün haklarını helal ettiğini bildirmiştir.
Hz. Ümmü Habibe (ra), sabrın, imanın ve teslimiyetin simgesi olarak İslam tarihinde parlayan bir yıldızdır. Hayatı, inancın ve bağlılığın ne kadar güçlü bir rehber olabileceğini bizlere öğretmektedir. Onun yaşamından alınacak dersler, günümüz Müslümanları için de yol gösterici olmaya devam etmektedir. Hz. Ümmü Habibe’nin (ra) hayatı, her dönemde sabrın ve imanla mücadele etmenin ne denli değerli olduğunu gösteren eşsiz bir örnektir.
Onun hayat hikâyesi, İslam tarihinin satır aralarında unutulmaz bir iz bırakmıştır. Her bir detayı, Allah’a bağlılığın ve Rasûlullah’a sadakatin ne denli büyük bir hazine olduğunu hatırlatır.
Rabbim şefaatine nail eylesin.
Mart 2025, sayfa no: 11-12-13
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak