Prof. Dr. Adem Apak
Hz. Peygamber (sav), Mekke müşrikleriyle Hudeybiye Barış Antlaşması’nın imzâlanmasının hemen ardından Arap Yarımadası’nda bulunan kabîlelere ve komşu devletlere İslâm’a dâvet mektupları göndermeye karar verdi. Buna göre Dıhye b. Halîfe el-Kelbî Rum kralına; Abdullah b. Ebû Huzafe İran Kisrasına; Amr b. Ümeyye ed-Damrî Habeş kralı Necâşî’ye; Hâtıb b. Ebû’l-Beltea İskenderiye meliki Mukavkıs’a; Amr b. el-Âs Umân melikleri Ceyfer b. Cülende ve İyâz b. Cülende el-Ezdî kardeşlere; Selît b. Amr Yemâme melikleri olan Sümâme b. Usâl ile Hevze b. Ali el-Hanefî’ye; Alâ b. Hadramî Bahreyn meliki Münzir b. Sâvâ el-Abdî’ye; Şüca’ b. Vehb el-Esedî Şam sınırlarına hâkim olan Hâris b. Şimr el-Gassânî’ye veya Cebele b. Eyhem el-Gassânî’ye; Muhâcir b. Ümeyye el-Mahzumî de Yemen meliki Hâris b. Abdikülâl el-Himyerî’ye gönderildi.[1] Allah Rasûlü (sav), gönderdiği mektuplarda öncelikli olarak muhatabı olan devlet başkanı veya emîre Medine’deki yeni siyâsî oluşumdan haber vermiş, daha sonra da risâlet görevinin bir gereği olarak kendilerini İslâm’a dâvet etmiştir. Ayrıca muhataplarına güven ve himâye sözü vererek, onlara elleri altında bulunan toprakların ve hazînelerin, vergilerin, imâr edilmiş yerlerin kendilerine âit kalacağını garanti etmiştir.[2] İbn Sa'd’a göre ilk mektup Amr b. Ümeyye ed-Damrî ile Habeş Necâşîsi Ashame’ye gönderildi. Mektup metni şu şekildeydi: “Allâh’ın Elçisi Muhammed’den, Habeşistan hükümdârı Necâşî’ye: Kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan gerçek Hükümdar (Melik), Mukaddes (Kuddûs), Esirgeyici, Kurtarıcı olan Allâh’a hamd ile sözlerime başlarım. Kesinlikle onaylayıp tanıklık ederim ki Meryem oğlu Îsâ Allâh’ın Rûhu ve Kelimesidir ve O, bu (Kelime’yi) iffetli Meryem üzerine bırakarak, tıpkı Âdem’i kendi eliyle yarattığı gibi, onu kendi Rûhu ve Üflemesinin etkisiyle gebe bırakmıştır. Seni Tek ve hiçbir ortağı olmayan Allâh’ın yoluna ve O’na itâat konusunda karşılıklı yardımlaşmaya dâvet ediyorum; beni izle ve bana gelmiş olan şeye îmân et. Zîrâ ben Allâh’ın elçisiyim. Öyleyse seni ve sorumluluk ve yönetimin altındakileri her şeye gücü yeten (Kâdir) ve Yüce olan Allâh’a dâvet ediyorum. Öğüt ve önerilerimi kabûl etmenizi tavsiye ederim”. Necâşî, şahsına gönderilen mektubu aldıktan sonra hürmetle tahtından inerek yere oturmuş ve şehâdet getirerek Müslüman olduğunu ilân etmiştir. Kral gelen elçiye takdim ettiği cevâbî mektubunda da Allah Rasûlü’ne (sav) İslâm’a girdiğini bildirmiştir. Necâşî ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) talebi üzerine ülkesinde bulunan Ebû Süfyan’ın kızı Ümmü Habîbe’yi Allah Rasûlü’ne (sav) nikâhlamış, daha sonra da Muhâcirlerin güvenli bir şekilde Medine‘ye ulaşmalarına yardımcı olmuştur.[3] Hz. Peygamber’in (sav) emriyle Şam tarafına hareket eden Dıhye b. Halîfe el-Kelbî bu esnâda Hıms’ta bulunan Bizans kralına dâvet mektubunu takdîm etmiştir: “Esirgeyen ve Bağışlayan Allâh’ın Adıyla! Allâh’ın Kulu ve Elçisi Muhammed’den, Rûmların kralı Heraklios’a: Allâh’ın selâmı, hakîkat yolunu izleyen kimsenin üzerine olsun! Seni tam bir İslâm dâveti ile dîne çağırıyorum: İslâm’a tâbi olursan esenlik içinde olursun ve Allah sana iki kat ecir ve sevap verir. Ama bundan kaçınacak olursan, köylülerinin (hükmün altındaki tebeanın) günahları da senin üzerine olacaktır. “Ve (siz) “Ey kendilerine Kitap gönderilenler! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim; O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve aramızdan hiç kimse çıkıp da Allah’tan başkasını tapınacak Rab edinmesin.” Eğer tüm bunlardan sonra onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman “Siz şâhit olun ki kuşkusuz biz Müslümanız (Allâh’a teslim olup inananlardanız) deyiniz.” Gelen dâvet mektubunu okuduktan sonra gelen elçiye iyi davranan ve Müslüman olma temâyülü gösteren kral, etrafındakilerin bundan rahatsız olduklarını fark etmesi üzerine iktidârı kaybetme endişesiyle Hz. Peygamber’e (sav) tâbi olmayacağını açıklamıştır.[4] Abdullah b. Huzâfe tarafından Sâsânî Hükümdarı Kisrâ II. Hüsrev Pervîz’e aşağıdaki mektup götürülmüştür: “Esirgeyen ve Bağışlayan Allâh’ın Adıyla! Allâh’ın Elçisi Muhammed’den İranlıların Başbuğu Kisrâ’ya: Allâh’ın selâmı, hakîkat yolundan giden, Allâh’a ve O’nun Elçisine inanan, Allah’tan başka tanrı olmadığına, O’nun Tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed’in O’nun Kulu ve Elçisi olduğuna şehâdet edip bunu kabûl edenin üzerine olsun! Ben seni tam bir İslâm dâveti ile çağırıyorum. Zîrâ ben, can taşıyan herkesi uyarmak ve Allâh’ın inanmayanlar hakkındaki sözünü gerçekleştirmek üzere Allâh’ın tüm insanlara gönderdiği bir elçiyim. Öyleyse (İslâm’a) tâbi ol ki esenliğe kavuşasın; ama reddedersen, o zaman Mecûsîlerin günâhı senin üzerine olacaktır.” Allah Rasûlü’nün (sav) kendisine gönderdiği bu mektup kralı öfkelendirmiş, mektubu yırtan Hüsrev San’a’daki vâlisi Bâzân’dan Hz. Muhammed (sav) hakkında bilgi vermesini istemiştir. Davet mektubunun yırtıldığını haber alan Rasûlullâh (sav), bu saygısız davranışından dolayı onun cezalandırılmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz etmiştir. Diğer taraftan Yemen valisi Bâzân, kraldan emir aldıktan sonra iki adamını Medîne‘ye yollamıştır. Kısa süre sonra Hz. Peygamber (sav), kendisine gelen elçilere İran Kralı Hüsrev Pervîz’in kendi oğlu tarafından öldürüldüğünü haber vermiş, ayrıca Bâzân’a Müslüman olduğu takdirde vâlilik görevinde bırakılacağını bildirmelerini söylemiştir. Elçiler ülkelerine geldiklerinde Allah Rasûlü’nün (sav) İran’daki yönetim değişikliğiyle ilgili verdiği bilgilerin doğruluğunu anlamışlar ve vâlilerine Hz. Peygamber’in (sav) teklîfini iletmişlerdir. Kısa süre sonra da Bâzân pek çok Yemenli’yle birlikte Müslüman olduğunu ilân etmiştir.[5] Hz. Peygamber (sav) Hâtıb b. Ebû Beltea’yı aşağıdaki dâvet mektubuyla Mısır hâkimi Mukavkıs’a gönderdi: “Esirgeyen ve bağışlayan Allâh’ın Adıyla! Allâh’ın kulu ve elçisi Muhammed’den, Kıptîlerin büyük başkanı Mukavkıs’a: Allâh’ın selâmı hakîkat yolundan gidenlerin üzerine olsun! Ben sana İslâm’ın dâveti ile sesleniyorum. İslâm’ı kabûl edersen esenliğe ulaşırsın ve Allah seni iki kez sevapla ödüllendirir; ama bundan kaçınırsan tüm Kıptîlerin günâhını da sen üstlenmiş olursun. “Ey kendilerine Kutsal Kitap getirilen sizler! Gelin sizinle bizim aramızda ortak olan bir kelime üzerinde, “Allah’tan başkasına kulluk etmemek, ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve aramızda Allah’tan başka kimseyi Efendi olarak kabûl etmemek konusunda” birleşelim. Artık yüz çevirip bundan kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: “Siz şâhit olun ki bizler kesinlikle (Allâh’a) teslim olmuş Müslümanlarız”. Mısır kralı Mukavkıs, aslı günümüze kadar ulaşabilmiş bulunan cevâbî mektubunda, Arabistan’dan peygamber çıkma ihtimâlini nâzik bir dille reddetmiş, bununla birlikte iki câriye, bir elbise ve bir katırdan oluşan hediyeler gönderdiğini ifâde etmiştir. Mısır’dan gelen câriyelerden birisi de Allah Rasûlü’nün (sav) son çocuğu İbrahim’in annesi Mısırlı Mâriye’dir.[6] Gassânî Emîri Hâris b. Ebû Şemir’e dâvet mektubunu Şücâ’ b. Vehb götürdü. Ona gönderilen mektubun metni şu şekildedir: “Esirgeyen ve Bağışlayan Allâh’ın Adıyla! Allâh’ın Elçisi Muhammed’den, el-Hâris b. Ebû Şemir’e: Allâh’ın selâmı, hakîkat yolundan giden, Allâh’a inanan ve bunu açıkça söyleyenin üzerine olsun! Buna göre ben, mülkünün (ülkenin, krallığının) elinde kalması için seni, hiçbir benzeri ve ortağı olmayan bir Tek Allâh’a inanmaya dâvet ediyorum.” Emir, bu mektubu okuduktan sonra yere atmış, üstelik Müslümanlar üzerine saldırı tehdîdinde bulunmuştur. Medîne üzerine yürümek için hazırlık başlatan Hâris, Kayser’den gerekli izni alamayınca amacını gerçekleştirememiştir.[7] Selît b. Amr el-Âmirî’nin elçi olarak gittiği Hevze b. Ali el-Hanefî ise Hz. Muhammed’in (sav) mektubunu okuduktan sonra onun elçisine iyi davranmış ve hediyeler takdîm etmiştir. Hevze, Allah Rasûlü’ne (sav) yazdığı cevâbî mektubunda ondan Müslüman olması karşılığında bâzı görevler talep etmiş, ancak istekleri kabûl edilmemiştir.[8] Alâ b. Hadramî’nin elçi olarak gittiği Bahreyn meliki Münzir b. Sâvâ el-Abdî de diğer Umân kralları gibi Müslümanlığını ilân etmiş, üstelik Hz. Peygamber’e (sav) yazdığı mektupta komşuları olan Hecerlilere de dâveti duyurduğunu, onlardan bir kısmının Müslüman olduğunu, bir kısmının ise tebliği reddettiğini bildirmiş, ayrıca ülkesinde bulunan Mecûsî ve Yahûdîlere nasıl muamele yapması gerektiğini sormuştur. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav), gönderdiği emirnâmede kendisini görevinde bıraktığını, ülkesinde yaşayıp da eski dinlerinde kalmak isteyenlerden cizye alması gerektiğini bildirmiştir.[9] “Esirgeyen ve Bağışlayan Allâh’ın Adıyla! Allâh’ın Elçisi Muhammed’den Münzir ibn Sâve’ye: Selâm senin üzerine olsun! O halde ben, kendisinden başka tapınılacak bir tanrı bulunmayan Allâh’ın hamd ve senâsını iletir ve beyân ve ikrâr ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur. Muhammed onun Kulu ve Elçisidir. Ayrıca sana sonsuz güç ve kudret sâhibi olan yüce Allâh’ı hatırlatırım. Zîrâ, iyi ve güzel bir öğüdü tutan kişi kendi menfaatine çalışmış olur. Benim gönderdiğim elçilere itaat eden ve onların emirlerine uygun hareket eden kimse de bana itaat etmiş olur. Ayrıca, kim onlara saygı ve ilgi gösterirse, bizzat bana saygı ve ilgi göstermiş olur. Gerçekten, gönderdiğim elçiler senden bana övgüyle söz ettiler. Ben de halkının nazarında sana şefaatçi olmayı kabûl ettim. O halde sen de İslâmiyet’e girdikleri sırada Müslümanların sâhip olduğu malları onların elinde bırak. Ben suçluları bağışlayan bir kimseyim. Öyleyse sen de (onların af isteklerini) kabûl et. Sen iyi ve güzel davrandığın sürece biz de seni üstlendiğin görevlerinden alıkoymayız. Aksine, kim Yahûdîliğinde ya da Mecûsîliğinde ısrâr ederse bu durumda cizye ödemeye tâbi tutulur”. Gassân emirlerinden Cebele b. Eyhem kendisine gelen elçiyi kabûl edip Müslüman olduğunu açıkladıktan sonra, onu hediyelerle birlikte bir mektupla geri gönderdi. Hz. Peygamber (sav) burada zikredilenlerden başka pek çok Arap kabîlesine dâvet mektubu göndermiş, bunların büyük bölümü İslâm’a girdiklerini belirtmişlerdir. Yahûdîlik, Hıristiyanlık veya Mecusîlik üzerine kalmak isteyenler de cizye karşılığında Medîne‘nin siyâsî hâkimiyetini kabûl etmişlerdir.[10] Hz. Peygamber (sav) Hicretin sekizinci yılının başında (M. 629) Hâris b. Umeyr el-Ezdî’yi Bizans’a bağlı Busra vâlisine İslâm’a dâvet mektubuyla göndermiş, ancak Gassânî emirlerinden Şürahbil b. Amr kendi topraklarından geçen Hâris’i hedefine ulaşamadan katletmiştir. O, Rasûl-i Ekrem’in (sav) öldürülen tek elçisidir. Nitekim bu gelişme üzerine Allah Rasûlü (sav) Gassâniler üzerine Mûte seferini tertîb etmiştir.[11] Sonuç olarak Hz. Peygamber (sav) Arabistan’a komşu devlet başkanları ile komşu devletlere bağımlı Arap emirliklerine gönderdiği diplomatik mektuplar vesîlesiyle Arabistan Yarımadası’nda yeni bir dînin ve yeni bir siyâsî hareketin varlığından haberdâr etmiş, aynı anda da onların İslâm ile tanışması imkânını sağlamıştır. [1] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts, IV, 254-255. [2] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), I, 259-291. [3] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 258-259. [4] Buhârî, Bedü’l-Vahy 5, Cihâd ve’s-Siyer 101, Meğâzî 82. [5] Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer 101, Meğâzî 82. [6] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 260. [7] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 261. [8] İbn Sa’d, et-Tabakâtı, I, 262. [9] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 263. [10] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 265-291. [11] İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 15-31; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 128-131. Hz. Peygamber’in (sav) yakın devlet başkanlarına gönderdiği da'vet mektupları, metinleri ve açıklamaları hakkında geniş bilgi için bk. Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), I-II, İstanbul 1990-1991, I, 308-427.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak