Ara

Hz. Peygamber ve Şiir

Hz. Peygamber ve Şiir

“Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır,
şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır.”
Ebu Davud, Edeb/95

Şiirin edebî türler içinde çok daha özel bir yeri bulunmaktadır. Bu yüzden, edebiyatımızda da şiire çok önem verilmiş, bu alanda çok güçlü şâirler yetişmiş, bütün bir edebiyat târihimiz neredeyse bir şiir edebiyatı olmuştur. Öyle ki, sözlüklerin, ders kitaplarının bile manzum olarak yazıldığı bir gelenek kurulmuştur.

Şiire verilen bu önem, öncelikle onun temel özellikleriyle ilgilidir. Şiirde dil, çok işlenmiş ve zengin anlamlar içerecek şekilde kullanılır. Dahası gönülden gelen bir sestir şiirin sesi… Bu yüzden hem lirik hem de içtenliklidir. Böyle olduğu için de sevilmesi ve benimsenmesi kolay olmuştur. Öte yandan şiir, yüzyıllar boyunca ölçülü söz olarak kullanıldığı için hâfızaya almaya çok müsâittir. Bu da şiirin ilgi görmesinde bir sebep olarak düşünülmelidir.

Türk edebiyatında şiir, hep var olmuştur. Kaşgarlı Mahmud’a göre adı bilinen ilk şâirimiz Çuçu'dan itibâren edebiyatımız tam anlamıyla bir şâirler geçididir. Fakat, hayâtımız İslâmiyet’e girişimizle nasıl köklü bir değişikliğe uğramışsa şiirimiz de aynı şekilde değişikliğe uğramış, Orta Asya çağında daha çok tabiat tasvirleri, kişisel duygular ve savaşları anlatan şiirimiz, İslâmiyet’le muhtevâ zenginliği de kazanmıştır. İslâmî Türk edebiyatı döneminin ilk şâiri sayılan Yusuf Has Hacib’ten itibâren; insana, hayâta, duygu ve düşünceye dâir her konu/tema şiirde işlenir olmuştur.

Şiirin bu dönemde giderek daha da zenginleşen özellikleriyle ilgi görmesinde İslâm’ın, dolayısıyla Hz. Peygamber’in şiire ve şâire bakış tarzının da etkili olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü, Hz. Peygamber (sav) a’dan z’ye her olayda, her konuda Müslümanların rehberidir. Dolayısıyla şâirlerimiz de böyle bir sanat konusunda Peygamberî bakışı dikkate almak durumundaydılar. Nitekim de öyle oldu. Peygamberimiz, şiir (söz) konusunda söyledikleriyle şâirlerimizin yolunu aydınlattı ve yol için gereken ölçüleri vaz' etti. Dahası, çevresinde bir şâirler topluluğu vardı. Bu da Peygamberimizin (sav) bu tür insanlara ve onların söylediği şiirlere ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir.

Hz. Peygamber, şiire çok önem verilen bir kültürel ortamda doğdu. İslâmiyet öncesinde Araplar, şiire ve şâire âdetâ kutsal bir gözle bakıyorlardı. Tabii, böylesi bir ortamda söz, vahiy anlayışından uzakta telaffuz edildiği için çoğu zaman insanları ifsâd edici bir nitelik de taşıyordu. İşte Hz. Peygamber (sav), toplumunu vahiyle tanıştırırken onlara şiir konusunda da rehberlik etti. O’nun (sav) bu konudaki anlayışını vermek için aslında şu hadis bile tek başına yeterlidir: “Şiir de (normal) söz gibidir. Güzeli güzel, çirkini çirkindir.” (es-Suyûtî/4939) Hz. Peygamber’in bu ifâdesi bize şunu gösteriyor: Önemli olan şiirin muhtevâsıdır. Bir şiire buna göre iyi veya kötü diyebiliriz. Buna göre şâir, şiirinde hayrı, iyiliği, güzel olanı terennüm ediyorsa ortada bir sorun yoktur; aksine, böyle bir söyleniş mûteber bir iştir. Aksi durumlarda ise söz, şerre âlet edilmiş olacağından onaylanamaz. Böyle bir şiire iyi gözle bakmak mümkün değildir.

Şu anekdot da konuya ışık tutmaktadır. Bir rivâyete göre Hz. Peygamber’in şâirlerinden Ka’b b. Malik, Hz. Peygamber’e şiir konusunda ne düşündüğünü sorar. Peygamberimizin cevâbı şöyledir: “Mü'min kılıcıyla olduğu kadar diliyle de mücâdele eder.” (İbn Mace/549) O’nun (sav) bu sözü şiirin fonksiyonunun ne olması konusunda önemli bir ölçüyü ortaya koymaktadır. Buna göre şiir Hakk’ı söylemeli, Hakk’ı tebliğ etmelidir. Bu ifâdeden ilk bakışta şiirin bir vâsıta hükmünde olduğu gibi bir sonuç çıkarılabilir. Evet, o hayra vâsıta olmalıdır ama bu söz aynı zamanda “hikmet” de taşımalıdır. Hz. Peygamber, bir başka bağlamda bu durumu ifâde etmek için şunu söyler: “Şüphesiz şiirin bir kısmında hikmet vardır.” (et-Tac’el-Cami/282)

Hikmet, İslâm’da esas olan bilgidir ve son derece önemli bir yer tutar. Hikmet, kelime anlamı olarak "sözde ve davranışta tam ve doğru isâbet, lafzı az mânâsı engin söz, Kur'ân'da: Allâh'ın peygamberlerine ve seçkin hâlis kullarına nasîb ettiği derin anlayış kabiliyeti" gibi çok çeşitli anlamlarda kullanılabilen geniş kapsamlı bir kavramdır. İslâm âlimleri, hikmet için çeşitli târifler yapmışlardır. Fakat çoğunluğun üzerinde ittifâk ettiği târif şudur: "Hikmet; faydalı ilim ve sâlih ameldir." (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak dini Kur'an Dili, I, 915). Bu durumda hikmetli konuşmak dendiğinde anlaşılması gereken; faydalı, özlü, doğru, yerinde ve gerektiği kadar konuşmak olmalıdır.

Hz. Peygamber (sav), hikmete o kadar önem verir ki, inanmamış bir şâirin hikmetli şiirlerini bizzat kendisi okuyarak bu konuda da bize bir örneklik yapar. Kaynakların bildirdiğine göre bir gün Peygamberimiz bir sahabeye “Ümeyye b. Ebu’-Salt’ın şiirlerinden ezbere bildiğin bir şey var mıdır?” diye sorar. Olumlu bir cevap alınca da bunları okumasını söyler. Tam beş yüz beyitlik bir metni ilgiyle dinler. (el-İkdu’l-Ferid/107) Bahsi geçen şâir, câhiliye döneminde söylediği hikmetli şiirlerle meşhur olmuş bir şâirdir. Sözü insanlara kötü alışkanlıklarından vazgeçmeleri gibi hikmetli bir ifâde taşıdığı için Peygamberimiz, onun müslüman olup olmadığına bakmaksızın şiirlerine ilgi göstermiştir. 

Daha ilginç bir olay ise O’nun (sav), şiirlerini beğendiği şâirlere hediyeler vererek onları onurlandırmasıdır. Bu anlamda en meşhur olay Kaab b. Züheyr’in okuduğu bir şiir dolayısıyla ona hırkasını hediye etmesidir. Nitekim Kaab bin Züheyir, bu olaydan sonra Müslüman olmuş ve peygamber şâirleri safına katılmıştır. Peygamber şâirleri dedik çünkü Peygamberimizin etrâfında eli kılıçlı mücâhitler olduğu gibi bir şâirler topluluğu da vardı. Zîrâ Arap toplumunda şâirler, sözlerini bir kılıç gibi kullanan insanlardı. Yâni şiir bir mücâdele aracıydı. Arap şâirleri, genellikle hiciv türündeki şiirleriyle Hz. Peygamber'i ve mü'minleri hicvediyorlardı. Söze sözle karşılık verilmesi gerekirdi ve bunu da ancak şâirler yapabilirdi. Abdullah b. Revaha, Hassan b. Sabit gibi şâirler, işte İslâmî mücâdelede böyle bir görev üstlenmişlerdi.

Hz. Peygamber’in (sav) onayladığı şiir türü sâdece hikmet ve hiciv muhtevâlı değildi elbette… O (sav), genel ölçülere uyulması hâlinde her konuda şiir söylenebileceğini ifâde etmiştir. Meşrûiyet dâiresi içinde aşk şiirleri, tabiat şiirleri elbette söylenebilirdi. Çünkü sevgiyi ifâde etmek de olumlu bir davranıştı. Öte yandan tabiatta bulunan bütün varlıklar Yaratıcı’nın birer eseri olarak pekâlâ şiirin konusu olmalıydılar. Bu yüzden, İslâm şâirleri için bu anlamda bir sınır yoktur. Temel ölçüler çerçevesinde her konuda şiir söylenebilir ve yazılabilir. İşte Hz. Peygamber’in “Kişinin içinin irinle dolması onun içinin şiirle dolmasından daha iyidir.” (Müslim/2257) şeklindeki şiir aleyhinde söylenmiş sözlerini, temel ölçülere uygun olmayan şiirler için söylediğini unutmamak gerekir. Sonuç olarak şiir bir sözdür, bir anlatım aracıdır. İyi veya kötü oluşunu vâsıtada değil anlattığı şeylerde aramak gerekir.

Bu bahiste şunu da söylemek gerekiyor. Hz. Peygamber (sav), nasıl hikmetli sözleri ifâde eden şâirleri takdîr hattâ teşvîk ederek şâirlerini onurlandırmışsa şâirler de Peygamberlerini şiirlerine konu ederek O’na bir tür mukabelede bulunmuşlardır. Hz. Peygamberle ilgili şiirleri, bilhassa naatları bu şekilde anlamak gerekir. Edebiyatımızın bu anlamda da çok zengin olduğunu burada bir kez daha hatırlayalım. Divan, halk ve bilhassa tekke edebiyatımızda bugün toplamı ciltler tutacak ölçüde Hz. Peygamber konulu şiirler vardır. Tanzimat’tan sonra şiirimizde görülen eksen kayması sebebiyle bu tür şiirler bir ara azalır gibi olmuşsa da bu durum fazla uzun sürmemiş, bu tür şiirlerin yazılmasına devâm edilmiş, bilhassa günümüz edebiyatında çok zengin bir naat geleneği oluşmaya başlamıştır. Dün Yûnus Emre’nin, Eşrefoğlu’nun, Fuzûlî’nin, Şeyh Gâlib’in naatları varken bugün Arif Nihat Asya, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi şâirler, yazdıkları yeni örneklerle çağdaş şiirimize de bir peygamber nefesi üflemekte, millet olarak Hz. Peygamber’e duyduğumuz sevgiyi şâirlerimiz bizim adımıza da dile getirmektedirler.

Bu son derece olumlu bir gelişmedir. Zîrâ medeniyetlerin temelinde din yatar. Dînimiz denilince de her şeyden önce örnek ve önder Peygamberimiz (sav) hatırlanacağına göre, O; başka edebî türlerin konusu olacağı gibi şiirimizin de has konusu olmalıdır. Bu, hem şiirimiz hem dînî hayâtımızda sahip olmamız gereken hassâsiyetleri kazanmamız konusunda bize çok önemli bir bilinç aşılayacaktır.

Kasım 2023, sayfa no: 40-41-42-43

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak