Bilgili, görgülü, Kureyşli hanımların en iyi hatibelerinden Hz. Hafsa. Özü sözü bir, dik duruşlu, babasının kızı ve Peygamber Efendimiz'in, Hz. Sevde ile Hz. Aişe’den sonra evlendiği kıymetli eşi.
Hz. Hafsa, 605 yılında Mekke’de doğdu. Babası Hz. Ömer, annesi Zeynep binti Maz’ûn’dur. İsminin hakkını veren bir hanımdır Hz. Hafsa. “Hafsa” isminin, farklı anlamları olmakla birlikte, aslan yavrusu ve koruyan gibi iki manası da bulunmaktadır. Hz. Ömer’in kızı olması sebebiyle aslan yavrusu anlamında, ilk Mushaf’ı muhafaza etmesi açısından da koruyan olarak ismiyle müsemma olmuştur.
Hz. Hafsa’nın lakabı “babasının kızı”dır. Hz. Aişe annemiz, bir gün Hz. Hafsa ile birlikte nafile oruç tutarken kendilerine yiyecek hediye edilmiş; onlar da oruçlarını bozarak yemeği yemişler, sonra da doğru bir şey mi yaptık acaba diye endişe etmişlerdi. Bir müddet sonra Fahri Kâinat Efendimiz (sav) teşrif edince, Hz. Hafsa hemen, “Ey Allah’ın Resûlü! Ben ve Âişe nafile oruca niyetlenmiştik ama bize bir yemek ikram edilince, orucumuzu bozduk,” dedi. Bunun üzerine Efendimiz, “Onun yerine başka bir gün kaza tutun.” buyurdu. Hadiseyi anlatan Hz. Aişe, Hz. Hafsa’nın hemen davranarak soru sormasını "babasının kızı" diye nitelemiştir.
Hz. Hafsa, birinci evliliğini ilk Müslümanlardan olan Huneys b. Huzâfe (r.a) ile yaptı. Huneys, Bedir Savaşı’nda yaralandı ve Medine’ye döndükten sonra ağırlaşıp vefat etti. Hz. Hafsa genç yaşta dul kalmıştı. Babası Hz. Ömer, iddeti bittikten sonra onun tekrar evlenip mutlu bir yuva kurmasını çok arzu ediyordu. Kızının salih bir insanla evlenmesi en büyük arzusuydu. Bizzat kendisi, Hz. Osman ve Hz. Ebû Bekir’e kızıyla evlenmeleri için teklifte bulunmuş fakat olumlu bir cevap alamamıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, Hafsa’ya talip oldu. Bu teklifi hiç beklemeyen Hz. Ömer, bundan onur duydu ve teklifi seve seve kabul etti. Peygamberimiz, hicretin üçüncü yılı Şaban ayında, dört yüz dirhem mehir karşılığında Hz. Hafsa ile evlendi. Böylece Hz. Hafsa, müminlerin annesi olma şerefine erişen bahtiyar hanımlardan biri oldu.
Hz. Ömer’in kızı için teklifte bulunması yadırganmamalıdır. Evliliğe bakış, farklı zamanlar ve mekânlarda farklılık gösterebilir. Esasında bir babanın, kızı için salih bir eş arama çabası takdirle karşılanmalıdır.
Peygamberimiz, Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Âişe ve Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa ile evlenmiş, kendi kızını da Hz. Osman ile evlendirmişti. Efendimiz, bu sayede üç büyük sahabesi arasındaki hukuku akrabalıkla kuvvetlendirmiş oldu.
Hz. Hafsa, Peygamberimizle evlendiğinde yirmili yaşlarında genç bir hanımdı. Doğru sözlü birisiydi, kuvvetli bir iradesi vardı. Okuma yazma bilen sayılı hanımlardandı, bilgili ve kültürlüydü. Peygamberimizi her zaman dikkatle dinler, ona sorular sorar ve ondan bir şeyler öğrenmeye çalışırdı. O, özellikle Hz. Aişe ile iyi geçinmeye çalışır ve onunla iyi anlaşırdı.
Hz. Hafsa annemiz, tabiatı gereği biraz sert mizaçlı birisiydi. Cebrail (a.s), Hz. Hafsa’nın Peygamberimizin cennetteki eşlerinden biri olarak sayıldığını ve onun çokça namaz kılan, çok oruç tutan bir kimse olduğunu bildirdi.
Hafsa annemiz ibadete çok düşkündü. Gündüzleri oruç tutar, gece namazlarını ihmal etmezdi. O da Peygamberimizin diğer hanımları gibi kanaatkâr ve mütevazıydı. Çoğu zaman evinde yemek pişmezdi. Pek çok gece aç yattığı halde bunu önemsemezdi. Eline geçen şeyleri infak etmekten geri durmaz, her zaman ihtiyaç sahiplerini gözetirdi. Allah ve Resûlü’nün rızasını kazanmaya çalışırdı.
Hz. Hafsa, mizacı sert olsa da Resûlullah Efendimize zevkle hizmet eder, onun rahat ve huzurunu düşünürdü. Kendisine bir defasında, Peygamber Efendimizin uyudukları yatak nasıldı diye sorulunca o şöyle anlattı: “Resûlullah Efendimizin benim evimdeki yatağı, ikiye katladığımız bir keçeydi. Efendimiz onun üzerinde uyurdu. Bir gece onun rahatı ve daha iyi uyuyabilmesi için bu keçeyi dörde katlamayı düşündüm. Düşündüğüm şeyi yaptığımız o gecenin sabahında Resûl-i Zîşan, “Bu gece benim altıma ne serdiniz?” diye sordu. Ben de, ‘Ya Resûlallah! Bu gece altına serdiğimiz yatak, senin her zamanki yatağındır. Yalnız, rahat edeceğinizi düşünerek dörde katlayıp serdik.’ dedim. O da şöyle buyurdu: “Onu eskiden yaptığınız gibi seriniz. Çünkü yatağın yumuşaklığı, gece namaza kalkmama engel oldu.” Hz. Hafsa da onu eski hâline getirdi.
Hz. Hafsa, öğrenmeye ve öğretmeye meraklıydı. Abdullah b. Ömer gibi sahabilerin yetişmesinde emeği çoktur. İbadetten ahlaka pek çok konuda, özellikle Peygamberimizin ev içindeki yaşantısına yakından tanıklık etti. Yeri geldiğinde insanlara bunları nakletti. Hz. Hafsa annemiz, altmış kadar hadis rivayet etmiştir. Mesela onun naklettiği hadislerden birinde, Resûlullah Efendimiz (sav) uyumak istediğinde mübarek sağ elini sağ yanağına koyar ve üç kere, “Allah’ım, kullarını dirilteceğin kıyamet günü beni azabından koru.” derdi. Bir başkasında ise Hz. Hafsa, “Habib-i Kibriya Efendimiz aşure günü, zilhiccenin dokuz günü ve her aydan üç gün oruç tutmayı ve de sabah namazının sünnetini hiç terk etmezdi.” demiştir. Bir başka seferde ise Hz. Hafsa, “Resûlullah, yerken, içerken ve giyinirken sağ elini, diğer işleri yaparken de sol elini kullanırdı.” demiştir.
Peygamberimizin vefatından sonra, zaman zaman Hz. Ömer gelir, onunla bazı konularda istişarede bulunurdu. Fıkıhta derin bir bilgiye sahipti. Bir defasında Hz. Ömer, halifeliği sırasında gece sokakları dolaşırken bir kadının kocası için hasretle söylediği şiiri duydu. Yanına gidip bir sıkıntısı olup olmadığını sordu. Kadın, kocasının savaşta öldüğünü, uzun süredir onu görmediği için özlediğini söyledi. Bunun üzerine ertesi sabah Hz. Ömer, kızının yanına gelerek ona, bir kadının kocasını ne kadar sürede özleyip ona ihtiyaç duyduğunu sordu. Hz. Hafsa da üç veya en fazla dört ay diye cevap verdi. Sonra Hz. Ömer, orduya haber gönderip dört ayı dolan askerlerin ailelerini görmeleri için izinli olarak eve gönderilmelerini emretti.
Hz. Hafsa’nın en büyük hizmetlerinden biri, hiç şüphesiz Hz. Ebû Bekir döneminde yazılan ve tek olan Mushaf-ı Şerif’i muhafaza etmesi ve vakti geldiğinde çoğaltılması için emin ellere teslim etmesidir. Hz. Ebû Bekir’in halifeliğinde Kur’an-ı Kerim, tek bir Mushaf hâlinde yazılmış ve onun vefatıyla bu Mushaf, Hz. Ömer’e geçmişti. Hz. Ömer’in şehadetiyle kızı Hz. Hafsa, Mushaf’ı yanına almış ve muhafaza etmiştir. Daha sonra ise istinsah için Hz. Osman’a vermiştir.
Enes b. Mâlik hadiseyi şöyle anlatmaktadır: Huzeyfe b. Yemân, Hz. Osman’a geldi. O ana kadar tek Mushaf vardı. Yeni fetihlerle Müslümanların sayısı artıyordu. Tek Mushaf’ın varlığı, insanların müracaatını zorlaştırıyor; bu esnada bazı yanlış okumalar devam edebiliyordu. İnsanların Kur’an’ı farklı şekillerde okumaları, Huzeyfe’yi korkutmuştu. Hz. Osman’a dedi ki: “Ey müminlerin emiri! Allah’ın Kitabı’nda Yahudilerin ve Hıristiyanların ihtilaf ettikleri gibi bir ayrılığa düşmeden önce ümmetin imdadına yetiş!” Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Hafsa’ya, “Sizdeki Mushaf’ı bize gönder, onları çoğaltıp tekrar sana vereceğiz,” diye haber yolladı. Hz. Hafsa da Mushaf’ı gönderdi. Hz. Osman, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. el-Âs, Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam’dan kurulu bir heyete gerekli emirleri verdi, onlar da bu Mushaf’ı çoğalttılar. Nihayet Mushafların çoğaltma işi bitince Hz. Osman, asıl Mushaf’ı Hz. Hafsa’ya iade etti.
Hz. Hafsa, hicretin kırk beşinci yılında, Hz. Muaviye’nin halifeliği döneminde, altmış yaşlarında vefat etti. Cenaze namazını Medine Valisi Mervan b. Hakem kıldırdı. Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi.
Rabbimiz, onun hayatını örnek alanlardan kılıp ahirette şefaatine mazhar olanlardan eylesin. Âmin
Eylül 2024, sayfa no: 16-17-18
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak