Ara

Hz. Cüveyriye (r.anhâ) / Tuğba Çakır

Hz. Cüveyriye (r.anhâ) / Tuğba Çakır

Sabrın, teslimiyetin ve barışın güzel bir tecellisi olarak öne çıkan Cüveyriye annemizin asıl adı Berre’dir. Hz. Cüveyriye, Huzâa kabilesinin Mustalikoğulları kolunun lideri Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızıdır. 607 yılında doğmuştur.

 

Esaretten Saadete


Hz. Cüveyriye’nin hayatı, Mustalikoğulları ile Müslümanlar arasında gerçekleşen bir savaşla değişmiştir. Hendek Gazvesi öncesinde Mustalikoğulları, Müslümanlara karşı düşmanca bir tutum sergileyerek savaşa hazırlık yapmıştı. Bu haberi alan Peygamber Efendimiz (sav), ordusuyla çıktığı Mustalikoğulları gazvesinde onları mağlûp etti. Müslümanların zaferiyle sonuçlanan bu gazvede pek çok esir ele geçirilerek Medine’ye götürüldü. Kocası bu savaşta ölen ve henüz yirmi yaşında bulunan Berre de esir düşenler arasında yer alıyordu. Asil ve soylu bir ailenin kızı olarak esaretin zorluğunu derinden hissetmişti. Esir düştüğünde özgürlüğünü kazanmak için fidye ödemesi gerekiyordu. Ancak fidye bedeli oldukça yüksekti ve bunu karşılaması mümkün değildi. Umut ve çaresizlik içinde bir yol ararken Peygamberimiz’in (sav) huzuruna çıkmaya karar verdi.

Berre, Peygamber Efendimiz’in huzuruna çıktığında büyük bir vakar ve saygıyla derdini arz etti. İslam Peygamberi, onun durumunu ve nezaketini görünce duygulandı. Ona bir teklif sundu: “Eğer sen kabul edersen, senin fidyeni ben öder ve seni özgürlüğüne kavuştururum. Ardından sana evlenme teklif ederim.” Bu teklif, Berre için yalnızca bir özgürlük kapısı değil, aynı zamanda büyük bir rahmet ve hikmet vesilesiydi. Ne diyeceğini bilemedi. Aklına savaştan birkaç gün önce gördüğü rüya gelmişti; rüyasında Medine’den doğup yükselen bir ayın kendi kucağına düştüğünü görmüştü. Bunu hatırlayınca Efendimiz’in teklifini büyük bir sevinç ve teslimiyetle kabul etti. Kelime-i şehadet getirerek gönül hoşluğuyla Müslüman oldu. Böylece hem esaretten kurtuldu hem de büyük bir şerefe kavuşmuş oldu.

Öte yandan Mustalikoğulları reisi Hâris b. Ebû Dırâr, kızının esir olarak Müslümanların elinde olmasından memnun değildi. Kızını fidye karşılığında özgürlüğüne kavuşturmak için yanına birkaç deve sürüsü alarak kabilesinden bazı kimselerle Medine’ye doğru yola çıktı. Akîk vadisine geldiğinde, cinsi iyi olan iki deveyi vermeye gönlü razı olmadığı için sürüden ayırıp kuytu bir yere sakladı. Medine’ye geldiğinde Hâris, Peygamber Efendimiz’in huzuruna çıkarak ondan kızını serbest bırakmasını istedi. Fahri Kâinat Efendimiz tebessüm ederek, “Onu dilediğini seçmekte serbest bırakmamızı uygun bulur musun?” buyurdu. Hâris buna çok sevindi ve kabul etti. Kızının kendi ailesini seçeceğinden emindi; fakat gönlü İslam’la dolan Berre, tereddüt dahi etmeden Allah Resulünü tercih etti. Babası bu duruma şaşırmakla birlikte içerledi de. Yine de kızının serbest kalmasını istiyordu. Yanında getirdiği develeri fidye olarak verip kızını özgürlüğüne kavuşturmak istedi. Kendileri gibi şerefli bir aile için esir düşmek uygun değildi. Ancak Peygamber Efendimiz bu teklif üzerine Berre’nin babasına, Akîk vadisinde bıraktığı develerin akıbetini sorunca, o ve yanındakiler hayret içinde kaldılar. Aralarında bunun Allah’tan başka kimse tarafından bilinmediğini konuşarak bunun bir mucize olduğuna inandılar ve hep birlikte İslamiyet’i kabul ettiler.

İslam’ın nuru ile yumuşayan gönüller, Benî Mustalikoğulları ile Müslümanlar arasındaki savaşın sona ermesine vesile oldu. Düşmanlıklar dostluğa dönüştü. Peygamberimiz, Hz. Berre’yi babasından isteyerek evlilik yoluyla iki topluluğu birbirine hısım yaptı. Hicretin beşinci yılında, Berre dört yüz dirhem mehirle Efendimiz ile nikâhlanarak müminlerin annesi olma bahtiyarlığına erişti. Fahri Kâinat Efendimiz onun ismini Cüveyriye olarak değiştirdi.

Bir Barış Köprüsü


Hz. Cüveyriye’nin İslam tarihindeki en önemli rolü, iki toplum arasında bir barış köprüsü vazifesi görmesidir. Onun sayesinde büyük bir kabile İslam’la tanışmış ve Müslüman olmuştur. Bu evlilik, İslam’ın barış ve adalet dini olduğunu bir kez daha göstermiştir. Peygamber Efendimiz’in (sav) bu stratejik ve hikmet dolu evliliği, insanların kalplerine sevgi ve merhamet tohumları ekmiştir.

Resûlullah’ın (sav) Hz. Cüveyriye ile evlenmesi, bireysel bir kurtuluşun ötesinde toplumsal barışın kapısını da aralamıştır. Ashâb-ı Kiram, Mustalikoğullarının reisinin kızı Hz. Cüveyriye’nin Resûlullah (sav) ile evlendiğini öğrenince, “Allah Resûlü’nün hanımının akrabalarını esir tutmak bize yakışmaz!” diyerek ellerindeki bütün esirleri serbest bıraktılar. Bu olay, yüzlerce insanın özgürlüğüne kavuşmasına ve gönüllerin İslam’a ısınmasına vesile olmuştur. Bu yönüyle Hz. Cüveyriye’yi takdir eden Hz. Âişe onun hakkında şöyle demiştir: “Ben Cüveyriye kadar kavmine hayrı dokunan bir kadın görmedim. Mustalikoğullarından yüzlerce kişi onun sayesinde esirlikten kurtuldu.”

 

Ahlâk ve İbadette Örnek Bir Şahsiyet


Hz. Cüveyriye, ibadeti, sabrı ve vakar sahibi kişiliğiyle tanınırdı. Onun hayatında Allah’a olan bağlılık ve Peygamber Efendimiz’e (sav) olan sadakati çok önemli bir yer tutardı. Bir defasında Resûl-i Ekrem (sas), sabah namazını kıldıktan sonra Hz. Cüveyriye’yi namaz kıldığı yerde oturur hâlde bırakıp erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndüğünde Cüveyriye annemizin hâlâ yerinde oturmakta olduğunu gördü ve “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. O da “Evet” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur: Sübhânallâhi ve bi hamdihî, adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî  (Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnutluğu miktarınca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince Allah’ı, uluhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim.)”

Bu hadise, onun ibadet ve zikir aşkını gözler önüne sermektedir. Dünya nimetlerine meyletmek yerine kalbini Allah’a ve ahirete yöneltmiş, tevazu ve teslimiyetle hayatını geçirmiştir. Aynı zamanda bu olay vesilesiyle çok faziletli bir zikri öğrenmemize de öncülük etmiştir.

Bir başka seferde ise Cüveyriye annemiz, bir cuma günü oruçlu iken Peygamberimiz (sav) yanına girdi ve “Dün oruç tuttun mu?” diye sordu. Hz. Cüveyriye, “Hayır, tutmadım” deyince Resûlullah (sav), “Yarın oruç tutmak istiyor musun?” diye sordu. “Hayır, tutmayacağım” cevabını alınca da Allah Resûlü “O hâlde orucunu boz” buyurdu. Peygamber Efendimiz burada özellikle cuma gününe tazim amacıyla tek başına oruç tutulmamasını tavsiye etmiştir. Zira cuma günü Müslümanların ziyaretleştikleri, birbirlerinin gönüllerini aldıkları bir gündür. Bugün de oruç tutacak olanların, bir önceki veya bir sonraki günle birlikte tutmaları önerilmiştir.

Cüveyriye validemiz (r.anhâ), cömertlik ve hayırseverlikte de örnek bir şahsiyetti. Kendi nefsini değil, muhtaçları gözetir; elindekini yoksullarla paylaşırdı. Yiyecek bulunsa dahi önce fakirleri düşünür, onların ihtiyaçlarını gidermeyi kendine görev bilirdi.

 

Teslimiyet ve Sabır


Hz. Cüveyriye annemiz, hayatının her anında teslimiyet ve sabrı rehber edinmiştir. Hem esaret günlerinde gösterdiği metanet hem de Efendimiz’le (sav) evlendikten sonraki dönemde sergilediği vakur duruş, her Müslüman kadın için bir örnektir. Onun hayatında şikâyet değil tevekkül; endişe değil güven vardı. Hz. Cüveyriye, Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra da mütevazı bir hayat sürmüş ve Hz. Peygamber’in hatıralarını yaşatmıştır. Onun vefatı, Hicrî 50 veya 56 yılında gerçekleşmiştir. Medine’ye defnedilen Hz. Cüveyriye, hayatıyla kadınlara iffetin, sabrın ve teslimiyetin en güzel örneğini sunmuştur.

Allah, bizleri Hz. Cüveyriye’nin örnekliğinden nasiplenen kullarından eylesin. Âmin.

Şubat 2025, sayfa no: 11-12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak