Ara

Hz. Ali’nin Düşmanını Öldürmemesi

Hz. Ali’nin Düşmanını Öldürmemesi

Allâh’ın aslanı Hz. Ali bir savaş esnasında düşmanı olan yiğitle epeyce vuruşarak sonunda onu yere yıkıp öldürmek üzereyken, o düşman askeri Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı:

“Yürü git, seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin”, dedi.

Savaşçı bu duruma şaştı: “Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu?” diye sordu.

Hz. Ali cevap verip şöyle dedi: “Ben seninle Allah yolunca ve sırf Allâh’ın hoşnutluğunu kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce öfkelendim, sana kızdım. Eğer o an öldürseydim, sana olan kızgınlığımdan dolayı bunu yapmış olacaktım. İşte bu düşünceyle seni serbest bıraktım”

Bunu duyan adam, bu büyük asalet ve ince anlayış karşısında îman ederek Müslümanların safına katıldı. (Bkz. Mesnevî, C. I, Beyit: 3721 vd.)

Açıklama

Günlük hayatta sık sık düşülen bir hata vardır: Şahsi ve nefsanî olanla dinî ve ulvî olanın karıştırılması. Böylece nice insan farkına varmadan kendi benlik ve tatmin duygusuna yüce kavramları alet edebilir. İyi bir iş yaptım zannıyla büyük hata ve günaha saplanıp kalır.

Dinde esas olan herşeyin Allah için, Allah rızâsı için yapılmasıdır. “Birini sevmek, birine kızmak, vermek, vermemek sadece Allah için olmalıdır. Bu, îmanda olgunluk alâmetidir.”

Hz. Ali öldürmekten vazgeçtiği savaşçının şaşkınlığı karşısında hâl diliyle şöyle cevap verdi: “Ben kılıcımı keyfim için değil, Allâh’ın emri ile sallarım. Kâfirlerin ve münâfıkların başını, yine Allâh’ın emri ile keserim. Ben Allâh’ın aslanı, O’nun kılıcıyım, kendi nefsimin, kendi kibir ve gururumun değil.

Ben îmanınım emrini yerine getiririm. Hareketlerim, davranışlarım nasıl bir dine inandığımın delîli ve şahidi olurlar.

Ben, hakîkatte ben değilim. Nefsini Allah yolunda yok etme mertebesine ermişlerdenim. Benim için Allah’tan gayrı, kendimden dâhil, hiçbir varlık yoktur. Kılıcımın şiddeti ve yenilmezliği de kendi hünerim değildir. O kılıç benim değil, Allâh’ın kılıcıdır. Bu sebepledir ki Allâh’ın kılıcını ancak Hakk’ın dilediği işlerde kullanırım.

Benim kılıcım zulüm ve haksızlık kanlarıyla bulanmaz.

Ben saman çöpü değilim. Belki hilmin, sabrın ve adaletin birikmesinden meydana gelmiş bir dağım. Nefsin kasırgaları böyle bir dağı nasıl oynatabilir!

Nefsin ve hevesin öyle zıt, öyle aykırı rüzgârları vardır ki bu birbiriyle çarpışan rüzgârlara karşı koyamayanlar, ancak çer çöp kabilinden, zayıf ve dayanıksız kimselerdir.

Hiddet, şehvet ve ihtiras rüzgârları ancak ve her an Yaratıcı divanında bulunmayan kimseleri, dallarından kopmuş kuru yapraklar gibi yerlerde sürükler.

Benim kimseye kinim ve garezim yoktur. İnsanlara mahsus bu illetlerden hür ve âzâdeyim. Bu demektir ki seninle hür bir ruh konuşuyor. Onun şahitliğini dinliyorsun. Bilirsin ki hür olmayan, esir veya köle olan kişilerin şahitliği, hele kendi nefislerinin kölesi iseler, iki arpa tanesi kıymetinde bile değildir.

Düşün ki sen beni kızdırmak istedin. Eğer yüzüme tükürdüğün için hiddete kapılsam, seni sırf gazabıma, yani nefsime tâbi olmak gibi bana yakışmayan bir sebeple öldürecektim. Hâlbuki ben gururumu tatmin için değil, Allah için gazâda idim.

Böylelikle seni de yalnız Allah için öldürebilirdim. Yüzüme tükürmen seni kendim için öldürmek gibi aykırı bir hâle yol açtı. Tabiî ben bu yola sapmadım ve günahın, Allah indinde sevaba çevrilerek seni nura itti. Senin gibi bir günahkâra böyle bir saadeti, büyük yaratıcının bir vasıtası olarak ben verebilirsem, düşün ki o, hem de vasıtasız olarak, kullarına ne müjdeler yollamaz, ne hazineler bahşetmez!

Ey taze Müslüman, ben sana işte bu Tanrı hazinesinin kapılarını açtım.”

Prof. Dr. Mehmet Demirci (Ocak 2017)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak