Ara

Hz. Âişe'nin İslâm Târihindeki Önemi ve Konumu / Şadiye Taşöz

Hz. Âişe'nin İslâm Târihindeki Önemi ve Konumu / Şadiye Taşöz

Hz. Âişe'nin (r.anha) hayâtı her şahsın kendine âit bir şeyler bulabileceği, yeniden yeniye üzerinde durulması gereken canlı ve bereketli bir hayattır.

İnsanlığın yarısını teşkîl eden kadınlar âlemi için bir rahmet örneği olduğu gibi, İslâmî ilimler için de vazgeçilmez bir kaynaktır.

Önderlik ve kaynaklık bir şahısta nâdir olarak bir araya gelir. Bunu bilen her araştırmacı, tekrar tekrar ona dönecek, onun hayâtı üzerinde düşünecektir.

Hz. Âişe'nin bereketli hayâtına baktığımızda her alanda bize rehberlik edebilecek yüksek bir potansiyele sâhip olduğunu görebiliriz. Hz. Âişe annemiz güzel ahlâk, âile hayâtı, ilim, dînî hayat, sosyal ve siyâsî hayat, iktisat, tıp ve sanat gibi alanlarda bir kaynak olarak karşımızda durmaktadır. Bu kaynaktan istenilen oranda istifâde edebilmeniz için önce onu tanımamız gerekir. Tanıdığımız takdirde bize öncülük edecek ve örnek bir şahsiyet olarak hayâtımıza yön verecektir.

Hayâtına Kısa Bir Bakış...

Babası Ebû Bekir b. Ebû Kuhâfe, es-Sıddîk lakabıyla tanındığı için kendisine Âişe es-Sıddîka (es-Sâdıka) binti’s-Sıddîk denilmiştir. Annesi, Kinâne kabîlesinden Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir’dir.

Bi‘setin 4. yılında (614) Mekke’de doğdu. Hz. Âişe Resûl-i Ekrem (sav) ile evlendikten sonra üstün bir mevkie ve haklı bir şöhrete ulaştı. Hz. Âişe gelişmesini, yetişmesini ve şahsiyetinin olgunlaşmasını Peygamber evinde tamamlama imkânı buldu. Çocuğu olmadı. Bununla birlikte, Araplar’da anne ve babaların büyük erkek çocuğun adını künye olarak almaları âdeti sebebiyle bir künyesi olmadığına üzüldüğünü söyleyince, Hz. Peygamber ona kız kardeşi Esmâ’nın oğlu Abdullah b. Zübeyr’e nisbetle Ümmü Abdullah künyesini vermişti. Hz. Peygamber onu çok sevdiği için kendisine Ayşe, Uveyş ve Aiş diye de hitap ederdi. Ayrıca beyaz tenli olmasından dolayı Hz. Âişe'ye Hümeyrâ denildiği, kendisine Hz. Peygamber’in bu şekilde hitâb ettiği de rivâyet edilmştir. Hz. Peygamber de onunla bir arada bulunmaktan, bilhassa gece seyahatlerinde kendisiyle sohbet etmekten, dâvetlere onunla birlikte katılmaktan, sorularına cevap vermekten pek memnun olurdu. Esâsen Hz. Âişe zekâsı, anlayışı, kuvvetli hâfızası, güzel konuşması, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları sâyesinde Hz. Peygamber’in yanında müstesnâ bir mevki kazandı. Hz. Peygamber onun kabiliyetlerinin gelişmesine yardım edince baba evindeki eğitimi, vahyin aydınlattığı Peygamber evinde daha da gelişti, olgunlaştı ve derinleşti. Bilemediklerini, anlayamadıklarını, eksik ve yanlışlarını, hattâ Kur'ân ile Hz. Peygamber’in hadisleri arasındaki kendi anlayışına göre farklılık arzeden hususları Hz. Peygamber’e sormak ve onunla müzâkere etmek gibi güzel bir alışkanlığı vardı.

Hz. Peygamber, hanımları arasında Hz. Hatîce’den sonra en çok onu sevmiş, dünyâda en çok kimi sevdiği sorusuna karşılık olarak onun adını vermiş ve bu sevgisini dile getirmiştir. Hanımları arasında Hz. Peygamber’i en fazla kıskanan ve sevgisini kazanmak için en çok gayret sarfeden de o idi. Hz. Peygamber’in çok sevdiği ve hâtırasını dâimâ canlı tuttuğu Hz. Hatîce’yi bile kıskanır ve bu husustaki hislerini Resûl-i Ekrem’e ifâde etmekten çekinmezdi. Hz. Peygamber de ona Hz. Hatîce’nin fazîletlerini sayar, ondan çocukları olduğunu söylerdi.

Hz. Peygamber’e karşı beslediği derin sevgi yanında O’na itâat ve emirlerine dikkat etmekle de temâyüz etmişti. Geceleri namaz kılar, günlerinin çoğunu oruçla geçirirdi. Kimsenin aleyhinde konuşmayı sevmezdi. Kanâatkâr, mahviyetkâr, mütevâzı, aynı zamanda vakur ve cömert idi. Öksüz ve fakir çocukları himâyesine alır, onların terbiye ve yetiştirilmesine itinâ eder, sonra da kendilerini evlendirirdi. Birçok köle ve câriyesini âzâd etmiştir; bazı rivâyetlerde sayıları altmış iki olarak zikredilen bu âzatlılardan bir kısmı ilim ve hadisle meşgûl olmuştur. Hz. Peygamber’in diğer hanımları ve kızı Fâtıma, Hz. Ali ve diğer sahâbîlerin fazîletlerine dâir birçok hadîsi rivâyet etmek ve onları ümmete tanıtmak sûretiyle âlicenap olduğunu da göstermiştir.

Hz. Âişe'nin İslâm İlimlerine Katkısı...

Hz. Âişe'nin İslâm ilmindeki ileri seviyesinin üç önemli etkeni vardı.

Birincisi; yaratılıştan gelen üstün bir zekâ ve anlayış derinliği.

İkincisi, içinde yetiştiği âilenin ve peygamber eşi olmanın kendisi için hazırladığı uygun ortam.

Üçüncüsü; Kur'ân'ın ona ve emsâline atfettiği özel önem ve bununla ilgili olarak mü'minlerin nazarında kazandıkları yüksek mevki.

Hz. Âişe, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’in sünnetini en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahâbîlerin başında yer alır. O hem baba evinde, hem Peygamber’in yanında zekâsı, anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hâfızası, aşk ve îmânı sâyesinde en iyi şekilde yetişti ve başkalarına nasip olmayan bilgiler edindi. Arap dilini maharetle kullanması yanında Arap şiirini de çok iyi bilirdi. Lebîd’in birçok beyti, Kâ‘b b. Mâlik’in hemen bütün kasîdeleri, Hassân b. Sâbit ve Abdullah b. Revâha’nın manzûmeleri onun ezbere bildiği şiirler arasında yer alır. Kur'ân ve hadîsin anlaşılması için olduğu kadar Arap dili bakımından da şiirin önemine işâret ederek, “çocuklarınıza şiir öğretiniz ki dilleri tatlansın” derdi.

Hz. Âişe fesahat ve belâgatıyla da ünlü bir hatip olduğu için konuşması insanlara çok tesir ederdi. Babasının vefâtı üzerine kabri başında yaptığı dua, Cemel Vak‘ası’ndaki hutbesi ve bazı mektupları onun edebî kabiliyetini gösteren şâheser örneklerdir.

Hadis Okulu...

Hicretin ilk altmış yılında Medîne ilminin merkezinde Hz. Âişe vardı.

Hz. Âişe, Medîne Mescidi'ndeki "Hadis Okulu" diyebileceğimiz evinde bir yandan himâyesine aldığı gençlerin ve dört bir yandan evine akın eden mü'minlerin eğitimi ile meşgûl olurken, diğer yandan da kendisine iletilen tartışmalara katılır, sorulan sorulara cevaplar verirdi. O'nda engin bir Kur'ân bilgisi vardı. Ayrıca Hz. Peygamber'i (saV) en yakından tâkip eden birisi olarak, sünnetin bütün inceliklerine vâkıftı.

Ahlâk ve davranışlarında olduğu gibi ilme merâkı bakımından da babasına benzemişti. Ayrıca Arap târihi, ensâb ilmi, Câhiliye çağının ictimâî vaziyeti, örf ve âdetleri hakkında geniş bilgi sâhibi idi. Şiir ve edebiyat ile târih ve ensâbı, bu konularda ihtisas derecesinde bilgi sâhibi olan babası Hz. Ebû Bekir’den öğrenmişti. Hz. Peygamber’den aldığı feyiz sâyesinde İslâm esaslarının en mümtaz öğreticisi oldu. Kur’ân-ı Kerîm’i tefsîr etti. Sünnet-i nebeviyyeyi nakl ve şerhetmekle kalmadı, aynı zamanda onun doğru anlaşılması husûsunda ilmî tenkit zihniyetini ortaya koydu.

Hz. Âişe kendisine arz edilen ya da diğer sahabilerden rivâyet edilen hadisleri rivâyet yönünden olduğu kadar akıl, Kur'ân, sünnet, dil, târih ve tecrübe yönünden de değerlendirir, kanâatini ona göre belirlerdi. Hz. Âişe'nin hadis tenkîdine verdiği önem esâsen bütün sahabelerin ortak özelliği idi. Hepsinin ortak gâyesi Hz. Peygamber'den aldıkları emâneti, en doğru şekilde gelecek nesillere aktarmaktı. Bunun için bizzat hadis râvîleri gelerek bildiklerini kontrol etmek, gerekirse herhangi bir şekilde kendilerine yöneltilen itirâzı reddetmek için Hz. Âişe'ye mürâcaat ederlerdi.

 

İslâm toplumunun yeni yeni problemlerle karşılaştığı ve tâbiîn döneminde Kur'ân ve sünnet ilimlerine karşı şiddetli bir merâkın ortaya çıktığı günlerde Hz. Âişe'nin ortaya koyduğu metodun değeri büyüktür.

İdarecilik Vasıfları...

Hz. Âişe, iyi bir idâreci için ideal sayılabilecek sıfatların bir çoğuna sâhipti. Mektuplarında kullandığı ünvan kendi değerinin farkında olan bir insanın özgüvenini yansıtan bir ifâdeydi. Besmele'den sonra, "Âişe bt. Ebû Bekir Habîbetü Habîbullah" diye başlardı.

İlim, anlayış ve güzel reyin yanında insanları etkileme yollarının başında gelen ifâde güzelliği ve fesahat onda fazlasıyla vardı. Bunlardan başka, Hz. Âişe'nin sesi yüksekti. İmam Taberî'nin tesbîtine göre: "Âişe'nin sesi, yüksek ve son derece hâkim bir sesti."

Onun sayılan bu özelliklerini İbn Sîrin şöyle nakleder: "Ben Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve onlardan sonra bazı halîfelerin hutbelerini dinledim. Hiçbir mahlûkun ağzından Âişe'nin ağzından dinlediğimden daha beliğ ve daha güzel bir söz işitmedim." Başka bir rivâyette: "Âişe'den daha fasih bir kimse görmedim" sözünü aktarır.

Onun idârecilik yönünü ifâde eden güzel sözlerden biri de İmam Ali'ye âittir. Şöyle der: "Şâyet kadınlardan halîfe olsaydı bu, Âişe olurdu."

Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü'nün ilk kadın üyesi ve aynı üniversitenin Arapça Profesörü Nabia Appot, Muhammed'in Sevgili Eşi Âişe isimli eserinde Âişe'nin, çağının farklı kadını olduğunun altını şu cümleyle çizer: "Âişe'nin her şeyden haberdâr edilmeyi veya zamânının bilgilerine sâhip olmayı kendisine iş edindiğine dâir açık belirtiler mevcuttur."

Dolayısıyla Hz. Âişe idâre ve yönetimde güçlü bir potansiyele sâhip, iknâ kabiliyeti yüksek, ilmî zekâsı kıvrak olması ve sorunlara pratik çözümler bulma yeteneğiyle ve ahlâkî vasıflarıyla toplumun ihtiyaç duyduğu bir hanım olmuştur.

Âişe Denilince...

Hz. Âişe denince kalemler konuşmuş, gönüller muhabbet ile coşmuş ve onun rahle-i tedrîsinden geçmiş âlimler büyük ölçüde istifâde sağlamışlardır.

Hz. Âişe ilim okyanusunun deryâsı, sevgili eşinin Hümeyrâ'sı, mü'minlerin annesi olma gibi pek çok vasfı ile her kesimden insanın ilgisini çekmiştir.

Onun bereketli hayâtının hangi alanına bakarsak bakalım bizi tatmin edecek bilgilerle karşılaşırız. Çocukluk hayâtından evliliğine kadar geçen süreçte, evlilik hayâtı ve sevgili eşi ile muhabbetinde, İslâmî ilimlerdeki ve fennî ilimlerdeki hırsında, Resûlullâh'ın diğer eşleri ile hukûkunda bizlere usûl öğretmiştir.

Hem insânî ilişkilerde hem de İslâmî ilişkilerde nasıl bir metod uygulayacağımızın temellerini atmıştır. Peygamber mektebinde yetişen annemizden en mahrem meseleleri dahi öğrenebilmekteyiz. Bir muallim olarak Hz. Âişe, karşılaşabileceğimiz her türlü soru ve sorunlara karşı yüzyıllar öncesinden çözüm önerilerini sunmuştur.

Tıp ve eczacılıkta bir hanım nasıl yollar katedebilir görüyoruz. İfk hâdisesi üzerinden, bir kadının başına gelebilecek en büyük imtihanlardan biri olan iftira karşısında nasıl izzetli bir duruş sergilenir bunu da görüyoruz. Eğlence ve sanatta, kadın hak ve hürriyetleri konusunda Âişe üzerinden ilgili rivâyetleri kolaylıkla bulabiliyoruz.

Hz. Osman döneminden itibâren ve Cemel vak'ası üzerinden Hz. Âişe'nin siyâsî kişiliğini ve otoritesini öğreniyoruz. Olumlu ya da olumsuz örnekler üzerinden kadının toplumdaki yeri ve konumunu yine Hz. Âişe vâsıtasıyla öğreniyoruz.

Hz. Âişe'nin hayâtının doğru anlaşılması insânî ilişkilerde bizlere rehberlik edecektir. Karşılaşılan problemler ile nasıl mücâdele edilebileceğine yönelik bizlere ufuk kazandırmıştır. Yeri geldiğinde mantık ile hüküm verirken yeri geldiğinde duygularını şiirle ifâde edebilme sanatını mîras olarak bırakmıştır.

Sözleri ve sîreti asırlar öncesinden bize kadar ulaşmış olan bu muhterem annemizin tanınması, anlaşılması, hayatlarımıza taşınması bizler için vazîfe değil anne-evlat arasında yaşanması gereken bir hukuktur.

Duamız, derdimiz ve dâvâmız odur ki hayâtımız Hz. Âişe annemizin hayâtı üzerinden hayat bulsun...

Allah ondan râzı olmuştur. (Tevbe, 100)

Ağustos 2023, sayfa no: 61-62-63-64

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak