Ara

Hicret ve Gurbet ve Sabır

Hicret ve Gurbet ve Sabır

Hicret ve Gurbet ve Sabır

Rasim Özdenören

Kimse durduk yere ülkesini terk etmez. Meğerki orada kesin bir sıkıntı baş göstermiş ola... Geçim sıkıntısı olabilir, hayâtî muhataralarla karşılaşılmış olabilir veya benzeri bir sıkıntı ortaya çıkmış olabilir. Hayâtın binbir türlü veçhesi karşısında onların neler olabileceğini sayıp dökmeye gerek yok. Sıkıntının kaynağı ve sebebi her ne olursa olsun kişinin yurdunu terk etmesi söz konusu... Kimi zaman durum mutlulukla müterâfık bile olabilir. Kişi memleketinin dışına gelin gidebilir... Velhâsıl önemli olan yurdundan ayrılma nedeni değil, yurdundan uzak düşme olayıdır. Yurdundan uzak düşenin vâsıl olduğu yer onun gurbetidir. Terk ettiği yurt ise artık ona sıla olmuştur. TDK Sözlüğünde gurbet: “1. Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik. 2. Gariplik, yabancılık, yuvasından, yurdundan veya kentinden uzakta olma durumu.” olarak tanımlanıyor. Aynı sözlükte sıla için de şu tanım veriliyor: “1. Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma. 2. Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer.” Evlilik dolayımı gibi zâhiren mutlu sebeplerle de olsa insanın yurdundan ayrılması onun üzerinde her zaman olumsuz etki bırakır. Sevdiklerinden, alışkanlıklarından, yurdunun kokusundan renginden, dostlarından sevdiklerinden ayrı düşmesi onun üzerinde bir sıla özlemi uyandırır. Bu özlem giderek dayanılmaz hâle de dönüşebilir. Nitekim olumlu bir amaçla yurdundan ayrılmış olsa bile, örneğin tahsil amacıyla; öyleleri var ki, sıla hasretine dayanamayıp yurduna dönme mecbûriyetiyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu duruma Türkçe’de “dâüssıla” (yurt özlemi) diyoruz. Yabancı dilde “nostalji” (Fr. Nostalgie, geçmiş özlemi, gündedün) kavramı da aslında dâüssıla ile benzer anlama geliyor. İmdi, her ne maksatla ve her ne hal ile olursa olsun, yurdundan ayrı kalan biri vahim bir hâle duçâr oluyor. Onun duyarlığı incelmiştir. Her an gözyaşı dökme hâli yaşamaktadır. Ancak, gurbetin bu duygusal yanını şimdilik bir tarafa bıraksak bile gurbetçinin gurbette yeni bir hayâtın içine girmiş olduğunu kabûl etmek zorundayız. Sılasından uzakta ve ona karşı mağdur ve mazlum bir pozisyondadır. O, gittiği yerin göçmenidir (muhacir). Peygamberimizin (sav) Hicretle vâsıl olduğu Medîne diyârı onun gurbetiydi. Öteki bütün ashab gibi... Fakat aynı zamanda bu yeni yurt yeni şartların oluşmasıyla yeni bir düzenin, İslâm düzeninin kurulmasının da önünü açmaya medâr olmuştur. Medîne, oraya göçüp yerleşen Müslümanlar için sâdece zulümden uzaklaşma anlamını tazammun etmiyordu. Orada Müslüman olarak kendini sil baştan gerçekleştirmenin de önünü açmış bulunuyordu. Gurbet, gurbetçi için bir yanıyla edilgin bir durumu, yâni onu yurdundan uzaklaşmaya zorlayan olumsuz şartları ifâde etse de, bir yandan da orada kendini yeni şartlar muvâcehesinde sil baştan oluşturmanın yolunu açmaya medâr oluyor. Böylece gurbetçi sılasına karşı etkin bir duruma da geçmiş oluyor. Sılaya döndüğünde o yeni bir insan olarak oraya dönmüş olacak. Sılada gerçekleştirmeyi başaramadığı çoğu şeyi gerçekleştirmek belki de gurbet hayâtında imkân dâhiline girecektir. Gurbet, bu bağlamda sıla ile bir savaşım ortamına girmeyi de tazammun ediyor. Gurbetçiyi oradan göçmek zorunda bırakan şartlara sılada meydan okunamıyordu. Zâten o nedenle sıladan uzaklaşmak göze alınmıştı. İşte şimdi, gurbette, sılanın şartlarına meydan okumanın zamânı yaşanmaktadır. Ama acele etmemek gerekiyor. Zamânını beklemek, yeni şartların olgunlaşmasını gözlemek gerekiyor. Bu, sabır demektir... Sabır, ilk bakışta sanılabileceği gibi miskinlere mahsus bir bekleyiş hâli değildir. Eylemli bir haldir, aktif, dinamik bir bekleme hâlidir. Sabrı bilinçsiz bir katlanma, tahammül hâli olarak tanımlamıyoruz, bilakis bilinçli bir meydan okuma ve içinde bulunulan şartlara bir mühlet verme hâli olarak tasavvur ediyoruz. Bu hal olumsuz şartlara göz yumma anlamına da gelmiyor. Bilakis olumsuz şartlara meydana okuma tutumunu öngörüyor. Gurbetçi, yaşadığı gurbet şartlarının değerini bilerek sabır kılıcını bilemeyi başarırsa sılasına muzaffer bir edâ ile dönecektir. Esâsen işte o avdetin hazırlık safhasıdır gurbet... Biz Efendimizin (sav) beyânından biliyoruz ki gurbet hayâtında gözlerini bu dünyâya kapayan gurbetçi şehit mesâbesinde sayılıyor. Demek ki onun aynı zamanda cihad üzere bulunduğunu da kabûl etme durumundayız. Öyleyse onun kendi zâtı ve içinde bulunduğu şartlara yönelteceği duâ da makbûl bir duâ olacaktır. Hicret, gurbet ve sabır iç içe geçmiş rahmet yollarının hem işâret hem kilometre taşlarıdır. O molaların hakkı verildiğinde sılanın yolu da açılır ve gurbetçi sılasına zafer ve sürur ile dönmeyi başarır. Allâh’ın izniyle...

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak