Hamdi Boydak
Tebliğ; ulaştırmak demektir. Tebliğ; Kur’ân’da Allâh’ın vahyini insanlara ulaştırma anlamında kullanılır. Tebliğ; peygamberlerin getirdikleri mesajların ve ilâhi emirlerin ümmetlerine ulaştırılması anlamına geldiği gibi yine bu mesajların insanlar tarafından, diğer insanlara ulaştırılması anlamına da gelmektedir. Peygamberimiz (sav), “Benden bir âyette olsa tebliğ edin.” (Buhârî) veya “Burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın.” (Buhârî) hadisiyle tebliğ görevini ümmetine de vermektedir. (İslâmî Kavramlar, s.676)
Allâh’a davet etmekle mükellef bulunanlar, her müslüman erkek ve her müslüman kadındır. Çünkü İslâm milleti (ümmeti) bunlardan meydana gelmektedir. İslâm milletinden olup, aklı başında ve buluğa (ergenliğe) ermiş, her müslüman erkek ve her müslüman hanım, Allâh’ı davette bulunma vazifesiyle mükelleftir. Bu vazife sadece âlimlere veya bazılarının ifâdesiyle din görevlilerine aid değildir; her müslümanın mükellefiyetidir. Ancak din adamlarına (âlimlerine) aid olan şey, bu işin teferruatıyla ilgili bulunan, hükümler ve mânâlarıyla alakalı hususların tebliğidir. Çünkü dînin tafsilatını bilenler onlardır, bilgileri yeterli ve geniştir… Eğer müslüman davetten geri duruyorsa, bu hâli onun îmânının noksanlığını veya îmânında bir noksanlık bulunduğunu gösterir. Derhal bu vazifeyi; Allâh’a davette bulunma vazifesini yerine getirerek, îmân noksanlığını gidermek icab eder. ( A. Kerim, Tebliğ, s. 453)
Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi fazdır. (Elmalılı, c. 4, s. 2313) Bu farzı yerine getirirken şu ilke hiçbir zaman hatırdan çıkarılmayacaktır. “Onları bırak ve sizinle kavgam yok, de. Yakında bileceklerdir. (Zuhruf, 89.)Tebliğcinin vazifesi bildirmektir, yapılacak her şey yapıldıktan sonra inkârda direnenler kendi hâllerine bırakılır, insanları zorla îmâna getirmek için savaşılmaz, farklı inanç taşıyanlarla barış içinde yaşanır. Savaşın sebebi karşı tarafın hukuk tanımazlığıdır, insan hak ve özgürlüğüne saldırmasıdır. Bunlar engellenir, hak ve özgürlükler kurtarılır, hür düşünceleri ve iradeleri ile inkârı seçenlerin gerçeği anlamaları ya zamana veya âhirete bırakılır. (Kur’ân Yolu, c. 4, s. 788)
Tebliğ ve davetin gerçekleştirilemediği fetret döneminde yaşayan inananlara fetret ehli denir. İslâmiyetten önce fetretin olduğuna kesin olarak bakılırken, İslâmiyetten sonra da bir şekliyle dîni tebliğden haberdar olamayanların bu gruba gireceği görüşünü benimseyenler vardır. O insanların Allâh’ı bilme dışında dîni bir sorumlulukları olmadığı kabul edilir.
Tebliğin iki yüzü vardır. Biri inananlara bakar, diğeri inanmayanlara. Birincisi müslümanı İslâm’da tutmak ve geliştirmek, ikincisi kâfirin îmâna gelmesine vesile olmaktır. Hiç şüphe yoktur ki ikisi de önemlidir. Zira mürtedin hayat hakkı yoktur.
Tebliğ farzının ‘farz-ı ayn’ mı yoksa ‘farz-ı kifaye’ mi olduğu tartışılmalı olsa da İslâm yayılış târihine baktığımızda fiili durumun her ikisinin de beraberliğine şahit oluyoruz. Hem şahsi gayretlerin, hem toplu ve örgütlü faaliyetlerin; hem ameli ve hem sözlü olarak yürütüldüğü bilinmektedir. İşin başından beri cihâd ehlinin büyük payı olmakla birlikte sûfîlerin ve tüccarların da önemli payının olduğu, herkesçe kabul edilmektedir. Günümüzdeki faaliyetlerin içine gurbetteki işçilerimizde dâhil olmuşlardır.
Tebliğ bir ihtiyaçtır. İnsanların birbirleriyle ilgisi hiçbir zaman bitmez. İletişim ve ulaşım sonunda bilişim ve işbirliği doğar. Başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere her bir peygamber tebliğ ettiği şahıs veya şahıslar îmâna gelmiştir. Tebliğci üzerine düşen görevi yapar, gerisini Rabbine havale eder. Hidayette delalette Allah (cc) tarafındandır. “Habibim! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilâkis Allah dilediğine hidayet verir, hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas, 56.)
İslâm’a girmek isteyene hemen kelime-i şehâdet, kelime-i tevhid telkin edilmeli, asla ve katla biran bile bekletilmemelidir. Sonra gusül yapması öğretilmeli ve hemen ardından namaza başlaması söylenir.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak