Ara

Hazînetü’l-Kur’ân ve Mukaddimetü’l-Furkān: Fâtiha Sûresi

Hazînetü’l-Kur’ân ve Mukaddimetü’l-Furkān: Fâtiha Sûresi

 “Fâtihatü’l-kitâb arşın altındaki bir

hazineden Mekke’de nâzil oldu”1

Hz. Ali (kv) 

Fâtiha, “açmak, açıklığa kavuşturmak, sıkıntı ve meşakkati gidermek, başlamak” anlamındaki feth kökünden türemiş bir isim olup hâtimenin zıddı olarak “bir şeyin evveli, baş tarafı, başlangıcı, girişi” mânâsında kullanılır.2

Fâtiha Sûresi Kur’ân-ı Kerîm’in ilk sûresi olması, Kur’ân’ın onunla okunmaya başlaması gibi sebeplerden dolayı bu sûreye Fâtiha denilmiştir. Fâtiha’nın çeşitli özelliklerini ifâde eden daha başka isimleri de vardır. Âlûsî bunları yirmi ikiye kadar çıkarmıştır.3 Ümmü’l-Kur’ân (Kur’ân’ın aslı, özü), ümmü’l-kitâb, esas (temel kaynak), vâfiye (tam, bütün), kâfiye (yeterli), kenz (hazîne), es-seb‘u’l-mesânî (namazların her rek‘atında ve çeşitli vesîlelerle tekrarlanan yedi âyet), şükr, duâ, şâfiye (şifâ veren) bu isimlerden bāzılarıdır.4

Fâtiha’nın âyet sayısının yedi olduğu husûsunda ittifak bulunmakla birlikte başındaki besmelenin sûreye dâhil olup olmadığı ihtilâflıdır. Şâfiîler’e göre Fâtiha’nın birinci âyeti besmeledir; son âyeti ise “Sırâta’l-lezîne en’amte aleyhim” ile başlar “ve le’d-dāllîn” ile biter. Hanefîler’e göre besmele Fâtiha’ya dâhil değildir; birinci âyet “Elhamdulillâhi rabbi’l-ālemîn”, son âyet ise “Ğayri’l-meğdūbi aleyhim ve le’d-dāllîn” dir. Sonunda söylenen “âmîn” sözü Fâtiha’dan bir kelime olmadığı gibi Kur’ân’dan bir âyet de değildir.5

Fâtiha Sûresi, hamdin ālemlerin rabbi Allâh’a âit ve mahsus olduğunu bildiren âyetle başlar. Bu âyet, Kur’ân-ı Kerîm’in iniş sebeplerinin en başında yer alan “tevhîd” akīdesini īlân etmek ve tevhîdin her şeyden öncelikli olduğuna vurguda bulunmak içindir. Endülüslü müfessir İbn Cüzey de Fâtiha’nın ilk âyetindeki “rabbi’l-ālemîn” terkîbinin tek başına tevhîd akîdesini dile getirdiğini, başındaki “el-hamdü lillâh” ile birlikte ele alındığında ise âyetin kelime-i tevhîdden daha kapsamlı bir mânâ taşıdığını söylemektedir.6 Çünkü ālem kelimesinin çoğul olarak kullanılmış olmasıyla, bildiğimiz ve bilemediğimiz ne kadar ālem (kâinât) varsa bunların tamâmı kastedilmiştir. Aynı şekilde bu ālemlerde mevcut olması muhtemel ne kadar varlık bulunuyorsa hepsinin rabbi, terbiye edicisi, hayat vericisi anlamında çok geniş mânâ yüklenip, sâdece tek bir “Rab” vurgusu yapılmıştır. Fâtiha’nın bu ilk âyeti bile şirk, küfür vb. ne kadar sapkın inanç ve ideoloji mevcutsa hepsini alaşağı etmektedir. 

Bu âyeti Allâh’ın esirgeyen ve bağışlayan (Rahmân ve Rahîm), aynı zamanda din gününün sâhibi ve hükümrânı olduğunu ifâde eden övgü âyetleri tâkip eder. Azametin üst perdeden ifâdesi niteliğinde “din gününün/hesap gününün/mahşer gününün/ödül ve cezâ gününün sâhibi” olan Allah, sahte ilâhlara, bunların tâkipçilerine, zālimlere, hâsılı Hakk’ın hâkimiyetine engel olmaya çalışanlara karşı ciddî bir hatırlatmada bulunmaktadır. Yapılacak her türlü eylemin hesâbının sorulacağı veya mükâfâtının takdîm edileceği bir günde yegâne yetki sâhibinin Allah Teâlâ olduğu gerçeği dile getirilmektedir. Bu hatırlatmadan önce Allâh’ın esirgeyici ve bağışlayıcı vasıflara sâhip bir Rab olduğunun zikredilmiş olması da kullarına karşı her dâim affedici olduğuna dâir önemli bir işârettir.

Allâh’ın sonsuz merhametini ve yüce kudretini bildiren giriş niteliğindeki hamd ve senâ âyetlerinin ardından bu yüce kudret sâhibi karşısında insanoğlunun durumunu belirleyen âyet gelir. “Biz ancak Sana ibâdet eder ve yalnız Senden yardım dileriz” meâlindeki bu âyetle üçüncü şahıstan ikinci şahsa geçilir. İltifat sanatı denilen bu geçiş sâdece edebiyat bakımından ifâdeye bir incelik ve güzellik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda kulun dindarlığı açısından da çok önemli bir gerçeği dile getirir. Çünkü kişinin mü’min bir kul sayılması, ilâhî otoriteye kendi istek ve irâdesiyle teslîm olduğunu ikrâr etmesine bağlıdır. İnsanın kulluğu bu otoriteyi baskı zoruyla değil gönüllü olarak kabûllenmiş olmasıyla bir anlam ve değer kazanır.7

Sûrede kulluğun esrârına işârette bulunularak isteme ve aynı zamanda sığınma merciinin sâdece ve sâdece Allah olduğu hakīkati ortaya konulur. Hiçbir aracıya gerek kalmaksızın kulun Rabbine arzuhâlini birinci ağızdan iletebileceği dile getirilir. Rubûbiyet anlamında şirke bulaşması istenmeyen kulun ulûhiyet husûsunda da şirkten şiddetle kaçınması için âdetâ açık bir uyarıdır. Kişi kulluğunu Allâh’a yapmazsa Allah’tan başka varlıklar veya sistemlere kul olmaktan kendini kurtaramayabilir. Kişiye düşen, bâtınî ve zāhirî tüm tanrıcıklardan kurtulup hakīkī Rabb olan Allâh’a kulluk yapmaktır.

Bâtıl yollar çeşit çeşitken Hak yol olan sırât-ı müstakīm tek ve eşsizdir. “Bizi doğru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”8 Sûrede geçen bu âyetlerde bir taraftan sırât-ı müstakīm üzere bulunmanın ne denli önemli olduğu gündeme getirilirken bir yandan da Allâh’ın nîmet verdiği zümrelerle aynı çizgide olmanın ayrıcalığına dikkat çekilmiştir. Kendilerine nîmet verilen bu kutlu zümre Nisâ Sûresi 69. âyette peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihler olarak âşikâr edilmiştir. Kendilerine nîmet verilenlerin yoluna iletilmeyi cân u gönülden arzulayan kişinin gazaba uğramış sapkınların yollarından korunmak için yine Allâh’a yakarış içerisinde olması öğretilmektedir. Gazaba uğrayanlar nûr-i ilâhînin kendilerine isâbet etmediği ve bu yüzden nefs tutkusunun uçsuz bucaksız çölünde şaşkın kalanlardır. Bunlar âsîler, dalâlette olanlar ve Allâh’ı tanımayan sapıklardır. Kendilerine nîmet verilenler ilim ile amel arasını cem ederler. Ameli kaybedenler, gazaba uğrayan fâsıklar grubundan olurlar. Gazaba uğrayanlardan maksadın yahudiler, yolunu sapıtanlardan maksadın hristiyanlar olduğu da söylenmiştir.

Bilindiği üzere farz, vâcip, nâfile olmak üzere namazlarda günde kırk defa Fâtiha sûresi okunmaktadır. Fâtiha sûresi özellikle iki kısım olarak ele alınmaktadır. Allah ile kul arasında bir tür sözleşme ve antlaşma olarak da değerlendirilen Fâtiha sûresi Allah-insan ilişkisinin mâhiyetini ortaya koyar ve bunun hangi kurallara bağlı olarak sürdürüleceğini öğretir. Ayrıca söz konusu ilişkinin tek taraflı olarak kulun gayretiyle değil mutlakā Allâh’ın hidâyet ve yardımıyla sağlanacağını vurgular. Sûrenin ilk yarısı kulun Allâh’a hamd ve övgüsünü, ikinci yarısı da onun Allah’tan isteklerini dile getirir. Bu sûredeki böylesine özel durum bir hadiste bize şöyle anlatılır: “Fâtiha’yı okuyan kul, ‘Ālemlerin Rabbi olan Allâh’a hamdolsun’ dediğinde Allah, ‘Kulum bana hamdetti’ der. Kul, ‘Allah esirgeyen ve bağışlayandır’ deyince, ‘Kulum beni övdü’ der. Kul, ‘O din gününün hükümdârıdır’ deyince, ‘Kulum beni yüceltti’ der. Kul, ‘Biz ancak Sana ibâdet eder, yalnızca Senden yardım dileriz’ deyince, ‘Bu benimle kulum arasındadır, artık kulum ne isterse olacaktır’ der. Kul, ‘Bize doğru yolu göster, bizi nîmet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve şaşırıp sapmışların yoluna değil’ deyince Cenâb-ı Hak, ‘İşte bu yalnızca kulum içindir, isteği yerine gelecektir’ der.”9

Görüldüğü üzere hazînelerden çok daha değerli olan Fâtiha Sûresi’ni anlamaya yönelik kırıntı mesâbesinde olan bu çalışmayla bile Fâtiha sûresinin ne denli derin anlamlar taşıdığına şâhit olabilmekteyiz. Fazīletine dâir pek çok rivâyetler arasında özellikle; Fâtiha’nın Kur’ân’daki en büyük sûre olduğu, Tevrat ve İncil’de bir benzerinin bulunmadığı, Bakara sûresinin son âyetleriyle birlikte “iki nûr” diye anıldığı ve geçmişte hiçbir peygambere benzerinin verilmediği, şifâ niyetiyle okunduğu takdirde tesirinin görüleceğine dâir hadisler vardır.10 Fâtiha sûresi, Cenâb-ı Hakk’ı esmâ ve sıfatlarıyla yüceltip âhiret mesajı verdikten sonra sırât-ı müstakīm üzere berkarâr olmayı emretmektedir. Bu yüzden işin hem başı hem sonudur. Kur’ân onunla başlar onunla biter. Hayat onunla başlar onunla biter. İnananların Allah ile ilişkilerini, gönül dünyâsını ve sosyal münâsebetlerini tanzîm eden özlü mesajlar vermektedir. Ölülerin arkasından en çok okunan sûredir. Çünkü bu sûre âhiret kapısını aralamakta ve orada melikler melikinin ve sultanlar sultânının huzûrunda hesap verileceğini bildirmekte, kalbimizi dünyâya ve dünyâlık şeylere kaptırmadan sâdece Ona rabt etmeyi ve hayâtımızı bu disiplinle düzenlemeyi emretmektedir.11

Dipnotlar:

1 (Hz. Ali (k.v)) Vâhidî, s. 19-20; Süyûtî, I, 34-35; Şevkânî, I, 14.

2 Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ftḥ” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ftḥ” md.

3 Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî, I, 34.

4 Taberî, I, 107-110.

5 Emin Işık, "Fâtiha Sûresi”, D.İ.A., T.D.V. Yay. İst. 1995, c. 12, s. 252.

6 İbn Cüzey, Kitâbü’t-Teshîl, I, 57.

7 Işık, a.g.m. s. 252.

8 Fâtiha, 1/6, 7.

9 Müslim, Salât, 38, 40.

10 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 450; Dârimî, Feżâʾilü’l-Ḳurʾân, 12; Buhârî, Tefsîr, I/1, 15/3, Feżâʾilü’l-Ḳurʾân, 9, Ṭıb, 34; Müslim, Selâm, 66; Ebû Dâvûd, Ṭıb, 19; Nesâî, İftitâḥ, 26.

11 http://hasankamilyilmaz.com/Fâtiha-disiplini.html, Erişim, 14.10.2021.

 

Kasım 2021, sayfa no: 12-13-14-15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak