“Bâkıyâ hankâh-ı ālem-i hayretde hemân
Her gelen kimse bu esrâr ile Hayrânî ancak”
Nâbî
Yûnus Emre’nin tarîkatı bahsini ele alan kaynakların bir kısmında Yûnus Emre, Rifâîlik tarîkatına mensup bir sûfî olarak gösterilir. Durum böyle olunca bir Rifâî şeyhi olan Hayrânî’yi de Yûnus Emre’nin sûfî çevresi içinde ele almak gerekmektedir. Ama bunu anlamak için önce Seyyid Mahmûd Hayrânî kimdir ona bakalım:
Hayrânî kimdir?
Ne yazık ki o dönemde yaşayan pek çok sûfî gibi onun da hayâtına dâir bilgilerimiz son derecede sınırlıdır. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre karşımıza şöyle bir hayat hikâyesi çıkmaktadır: Seyyid Mahmûd Hayrânî, 13. asır başlarında doğmuştur. Bu da onun Türkiye Selçukluları döneminde yaşadığını göstermektedir. Bugünkü Afganistan’ın Hace Hayrân bölgesinden Anadolu’ya göçmüş ve Konya’ya gelip yerleşmiştir. Kimi kaynaklara göre Selçuklu devlet adamlarından Mahmûd Paşa’nın oğlu olması da bu durumu teyit etmektedir. Necmeddin Ahmed isimli bir kardeşi ve kendisinin de Mehmed, Seyfi Muhiddin ve Seydi Necmeddin adlarında üç oğlu vardır.
Ona Hayrânî adı Bektâşî kaynaklarına göre Hacı Bektaş tarafından verilmiştir. Saltuknâme’ye göre ise onun Hayrânî adını alması “hayret” makāmında bir sûfî olmasıyla ilgilidir. Bu anlatıma göre Hacı Bektaş, bir velîler meclisinde Ahmed Fakih, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî’yi göremeyince etrâfındakilere böyle bir mecliste onların niçin hazır bulunmadığını sorar. Sarı Saltuk Mevlânâ’nın āşık, Seyyid Mahmûd’un hayret sāhibi (hayrân) olduğunu, bu sebeple akıllılar meclisinde yer almadıklarını söyler. Bir başka görüşe göre ona Hayrânî adı geldiği yere (Hayran bölgesi) izāfeten verilmiştir. Seyyid unvânı ise onun Hz. Peygamber soyundan olduğunu gösterir. Osmanlı kaynakları ise ondan “seyyid” olarak değil “şeyh” olarak bahsetmektedirler. Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî, Müneccimbaşı’na göre, bir çoban olan Sarı Saltuk’a izhâr ettiği kerâmetle onu tasavvuf yoluna sevketmiştir.
Fuad Köprülü’ye göre, Hacı Bektâş-ı Velî’den önce Anadolu’ya gelmiş, bu diyarda ondan önce şöhret kazanmış mutasavvıflardandır. Şeyh Muhyiddin “Hızırnâme”de Mahmûd Hayrânî’nin Hacı Bektâş-ı Velî, Sadreddin Konevî, Mevlânâ, Sultan Veled, Şems-i Tebrîzî, Sarı Saltuk gibi velîlerle aynı mecliste bulunduğu anlatması onun devrin büyüklerinden olduğunu göstermektedir. Şiirde Seyyid Mahmûd Hayrânî’nin yer aldığı kısım şu şekildedir: “Mahmûd Hayrân pür kerem arslan yürür önünce hem/Hayranlar ana hep hadem bir gine görsem yüzlerin”. Günümüz Türkçesi ile söylendiğinde şu anlam çıkmaktadır: “Mahmûd Hayrânî soyluluk dolu, arslan önünde yürür. Hem hayranlar ona hizmetçi, bir kere yüzünü görsem.” Buna göre Muhyiddin Çelebi şiirinde, yüzünü görmek istediği Seyyid Mahmut Hayrânî’nin peygamber soyundan geldiği için asāletli olduğunu belirtiyor. Bir benzetme yaparak önünde bir arslanın yürüdüğünü söyleyip ona bağlı olan “Hayranlar” olarak belirtilen müridlerinin onun ilkelerine hizmet ettiğine şiirinde yer veriyor.
Ālim ve ārif bir şahsiyet
Seyyid Mahmûd Hayrânî’yi öncelikle Konya’da eğitim görmüş ve Akşehir medreselerinden Kadı İzzeddin ve Emir Yâvî medreselerinde müderrislik yapmış bir ālim olarak görmekteyiz. Ālimliği yanında ārif bir şahsiyet olarak da bilinen Hayrânî’nin tasavvufî meşrebi hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Bāzıları onu, Konya yıllarından Mevlânâ çevresi içinde bir Mevlevî olarak düşür. “Menâkıbü’l-ʿârifîn”de Mahmûd-ı Hayrânî’nin çağdaşı Mevlânâ ile samîmî bir ilişki içinde olduğu söylenilmektedir. Bāzıları da Bektâşî menâkıbında adı geçtiği için Bektâşî kabûl ederler. Fakat ağırlıklı görüş Rifâî olduğu şeklindedir. Zîrâ Sarı Saltuk’un şeyhinin Mahmûd Hayrânî olduğu düşüldüğünde İbnü’s-Serrâc’ın “Tüfâhu’l-ervâh” adlı eserinde de yer aldığı gibi Mahmûd Hayrânî’nin şeyhinin Ahmed er-Rifâî olduğu anlaşılmaktadır. Ancak aralarında ciddî bir zaman farkı vardır. Bu durum, onun tasavvufî eğitimini Ahmed er-Rifâî’den Üveysî yolla aldığı şeklinde yorumlanmaktadır.
Seyyid Mahmûd Hayrânî, Akşehir’de bir dergâh kurmuştur. Bu tekke o dönemde Akşehir’de yaygın durumda olan Rufâîler’in tarîkat merkezi hâline gelmiştir. Ancak vefâtından sonra bu durum değişmiş ve burası sonraki zamanlarda Bektâşî tekkesine dönüşmüştür. Bundan dolayıdır ki Bektâşî menâkıbnâmesinde ona özel bir yer ayrılmış, Hacı Bektaş Velî ile aralarında geçen olaylara yer verilmiştir.
Yusuf Küçükdağ’ın verdiği bilgilere göre Hayrânî, sâdece tasavvuf muhitlerinde değil halk arasında ve devlet katında da sevilip sayılan bir şahsiyettir. Yıldırım Bâyezid’in Akşehir’de vefâtı üzerine Timur’un, onun na’şının Şeyh Mahmûd-ı Hayrânî Türbesi’ne defnedilmesini istemesi bunun bir göstergesidir. Bu istek üzerine Bâyezid’in cesedi Mahmûd-ı Hayrânî Türbesi’ne konmuş; ancak Yıldırım Bâyezid’in Bursa’ya gömülmesine dâir vasiyeti olduğu anlaşılınca, daha sonra naaşı Bursa’ya nakledilmiştir. Yine Osmanlı döneminde Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî’nin büyük mutasavvıflardan olduğu devlet nezdinde kabûl edilmiş; bu nedenle merkezden gönderilen yazılarda onun için sürekli “Akşehir’de medfûn eizze-i kirâmdan Kutbü’l-Ârifîn es-Seyyid Mahmûd-ı Hayrân-ı Velî kuddise sırruhü’l-azîz” denmiştir. Bu arada onun Nasreddin Hoca’nın hem medresede hocası hem de tekkede şeyhi olduğu kabûl edilmektedir. Hayrânî’nin türbesinin İstanbul yönünden gelen hac kāfilelerince Konya’daki Mevlânâ Türbesi’nden önce ziyâret edilen kutsal mahallerden biri olması da ona yönelik saygının bir başka göstergesidir.
Seyyid Mahmûd Hayrânî, vefâtını müteâkib Akşehir’de kendi adını taşıyan türbesine defnedilmiştir. Sandukasının üzerinde şu bilgiler yer almaktadır: “Velîlerin kutbu, şehitlerin şanslısı, mağfur ve merhum seydi ve senedi Seydi Mahmud bin Mesud (Allâh’ın rahmeti üzerine olsun sene fî seb’a ve sittiyn ve sitm’aiye” (667/1273) Buna göre vefât tarihi 1273’tür. Etem Cebecioğlu ise bu târihi 667/1269 olarak söylemektedir. Diğer yüzünde ise Hz. Ali’nin “İnsanlar Uyumaktadırlar. Öldükleri zaman uyanırlar. Ölümün hükmü bütün halka şâmildir. Bu dünyâ durulacak yer değildir.” sözleri bulunmaktadır. Yine burada yer alan “Seydi Ali bin Mehmed bin Mahmûd er-Rufâî” ifâdesi onun tarîkatını da açıkça ifâde eden bir bilgidir. Türbesinin çevresinde zâviye, imâret, câmi, mescid, medrese, hamam ve mezarlık gibi yapılar da bulunmaktadır. Bu da bu dergâhın o dönemlerde ne kadar fonksiyonel olduğunu göstermektedir.
Seyyid Mahmûd Hayrânî ve Yûnus Emre
Yûnus Emre 1240’da doğdu. Seyyid Mahmûd Hayrânî ise 1269’de vefât etti. Bu târihlemeye göre onun vefâtında Yûnus Emre’nin 29 yaşında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda Yûnus Emre onu görme, tanıma imkânı bulmuş olabilir ama bu konuda elimizde somut bir bilgi olmadığı için bunu kesin bir dille söylemek mümkün olmasa da bu iki isim arasında münâsebet kurmamıza imkân veren en önemli husus, Yûnus Emre’yi bir Rifâî dervişi olarak gören kaynaklarda yer alan ve az önce belirttiğimiz “Ahmed er-Rifâ’î (Üveysî yolla) Şemseddin Ahmed el-Müsta’cil-Mahmûd Hayrânî-Sarı Saltuk-Barak Baba-Tapduk Emre-Yûnus Emre” şeklindeki tarîkat silsilesidir. Bu silsileye göre Yûnus Emre bir Rifâî dervişidir. Bu bilgi doğru kabûl edildiğinde iki isim arasında maddî bir münâsebet olmasa bile Saltuk ve Tapduk Emre yoluyla mānevî bir bağın olduğu rahatlıkla söylenmelidir. Nitekim Sarı Saltık’ın, Nasreddin Hoca ile görüşmek için Akşehir’e uğradığında mürşidi olan Seyyid Mahmûd-i Hayrânî’nin kabrini ziyâret etmesi de son derece önemli bir bilgidir. Bu da bize “Hayrânî-Sarı Saltık-Yûnus Emre” arasında maddî olmasa bile mānevî bir bağın olduğunu gösterir. Sonuç olarak bu büyük velî, devrinde çok iyi bilinen, Anadolu’nun İslâmlaşmasında etkili olmuş bir şahsiyettir.
Kaynakça
Ethem Cebecioğlu, “Mahmûd-ı Hayrânî”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 27, s. 367-368, 2003.
Mehmet Hakan Alşan, Horasan Erenleri, İstanbul 2006
Mehmet Koç, Hızırname’de Seyyid Mahmûd Hayrânî, Pervasız gazetesi, 28.10.2019
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, II., (Yay. Ali Öngül), İzmir 2001
Yusuf Küçükdağ, “Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî ve Akşehir’de Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî Manzumesi”, İstem, Yıl. 2, s. 3, 2004, “dergipark.gov.tr/download/article-file/260614”
Şubat 2022, sayfa no: 40-41-42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak