Enfâl sûresi, İslâm’da savaşın asıl gâyesini açıklayan, savaş hukûkuna dâir anlatımların yer aldığı bir sûredir. Sûre, savaşta asıl amacın toprak kazanmak, şan-şöhret elde etmek ve ganîmet kazanmak olmadığını anlatan âyetlerle başlar. Bu sebeple adını ilk âyetinde geçen enfâldenalır. Enfâl, asıldan olmayan, fazladan olan şeyler demektir. Savaşta elde edilen ganîmetlere bu isim verilmiştir ki, bunlar savaşın ana gâyesi değildir. İşte bu sûrenin altmışıncı âyetinde Yüce Rabbimiz mü’minlere şöyle seslenir:
Onlara/düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihâd için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allâh’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allâh’ın bilip sizin bilmediklerinizi korkutur ve yıldırırsınız. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamâmen ödenecektir.1
Âyetin mesajlarını şu şekilde özetlememiz mümkündür:
- Mü’minler, her zaman düşmanlarıyla olabilecek savaşa hazırlanıp tedbirlerini almalıdırlar. Savaşa hazırlıklı olmak ille de savaşmak için değil, düşmanı korkutmak/sindirmek/caydırmak için olacaktır. Bu aynı zamanda mü’minler için özgüven sağlayacak, düşmanlarını da onlara saldırmaktan geri durduracaktır.
- İslâm’da savaş, İslâm’ı yaşama ve başkalarına taşımanın önündeki engelleri kaldırma amacına yöneliktir ve barış içindir. Barışı sağlamak, barışı devâm ettirmek, savaş-saldırı riskini ortadan kaldırmak için savaşa izin verilmiştir. Zâten bir sonraki âyette barışın önemine şöyle dikkat çekilmiştir: Onlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş. Ve Allâh’a güvenip dayan. Çünkü O, her şeyi işitendir, bilendir.
- Âyette genel olarak gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihâd için bağlanıp beslenen atlar hazırlayınbuyurulmuştur. Kuvvet ve savaş atları her türlü savaş taktiği, tekniği, techîzâtı, kale, siper ve benzeri savaş araçları ve hazırlıkların tümünün adıdır. Onun için Peygamberimiz âyetteki kuvvet kelimesini açıklarken dikkat edin kuvvet atmaktır2 buyurmuştur. Yine O, her türlü atıcılık, binicilik gibi savaşa hazırlık sporlarını teşvîk etmiştir. Âyette o günün savaşlarında önemli bir yeri olan savaş atları örnek olarak verilmiştir. Bu ifâde zamânın/çağın gerektirdiği her türlü savaş aracına sâhip olmayı içine alır.
- Şu sınav dünyâsında başarıya ulaşmak için esbâba sarılmak tevekküle aykırı değildir. Mü’minler önce güçleri yettiğince yapmaları gerekenleri yapacaklar, sonra Yüce Allâh’a güvenip dayanacaklardır. Kul olarak üzerine düşeni yapmadan Allâh’a güvendiğini söylemek gerçek tevekkül değildir.
- Allâh’ın bildiği düşman, münâfıklar, insan ve cin şeytanlarından olan orduların tamâmıdır. Mü’minler, kendilerine dost görünen münâfıkları ilk etapta bilemeyebilirler. Onlar mü’minlerin güçsüz olmasını gözlerler. Mü’minler zor zamanda iken açığa çıkarlar. İşte mü’minlerin önceden yapacakları hazırlıklar, böylelerinin ortaya çıkmasını engelleyecektir.
- Allah yolunda harcananlar boşa gitmez. Yeter ki bunlar Allah yolunda, O’nun dînine hizmet için ve O’nun rızâsını kazanmak için olsun. Âyete göre silah ve savaş sanâyiine yatırım önemli ve gereklidir. Bu îtibarla askeriye bizim kültürümüzde Peygamber ocağı olarak görülmüştür. Yine bizim kültürümüzde askerin her bir ferdi bir Mehmetçik yâni bir Muhammed aleyhisselâm neferidir.
Bir hadislerinde Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:
Güçlü mü’min zayıf mü’minden daha hayırlı ve Allâh’a daha sevimlidir.3Burada güçlü mü’min ifâdesiyle hem maddî hem mânevî yönden güçlü olan kastedilmiştir. Evet, îmânî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. İlmî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. Ahlâkî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. Amelî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. Bedenî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. Mâlî bakımdan güçlü mü’min daha hayırlıdır. Her mü’min Yüce Allâh’ın sevgisine mazhar olan hayırlılardan olmak için gayret etmelidir.
Peygamberimiz bizleri güçlü mü’minler olmaya teşvîk ediyor. O halde bizler O’nun bu emirleri doğrultusunda bütün bu alanlarda güçlü olmak için gayret etmeliyiz. Îmânımızın güçlü olması için, bilinçli bir inançla onu sürekli tâze ve dinamik tutmalıyız. Sürekli ilmimizi artırarak ilmî bakımdan donanımımızı artırmalıyız. Başkasına yük olmadan kendi elimizin emeğiyle geçinebilmek, kendi ayaklarımız üzerinde durabilmek için, veren el olmak için meşrû yollarda çalışıp çabalamalı, üreten ve başkalarına faydalı olan mü’minler olmaya gayret etmeliyiz. Bildiklerimizle amel ederek, inandığımız gibi yaşayarak sâlihlerden olmak için birbirimizle yarışmalıyız. Bedenen sağlıklı, güçlü ve dinamik olmak için beslenmemize, temizliğimize dikkat etmeliyiz.
Bütün bunları yaparken Rabbimizin bizler için çizdiği meşrû sınırlar çerçevesinde hareket etmeliyiz. Allâh’ın sınırlarını çiğnemekten, yasakları delmekten, haramlara ve şüpheli şeylere düşmekten sakınmalıyız. Unutmayalım ki Rabbimizin bizlere sunduğu helâl ve meşrû sınırlar, bizleri doyuracak ve bizleri güçlü kılacak genişlik ve zenginliktedir. Düşmanlarımızın meşrû olmayan yollarla elde ettikleri güç ve kuvvetler, egemenlikler, işgâl ve istilâlar bizim için örnek olamaz. Onlar, hedeflerine ulaşabilmek için her türlü yolu meşrû, mubah görebilirler. Ama biz Müslümanların her zaman çiğnememesi ve hattâ çiğnemeyi bile düşünmemesi gereken kırmızı çizgileri vardır. Onun için İslâm’ın savaş hukûku vardır. Buna göre, Müslümanlar barış yanlıları olarak savaşı başlatan taraf olmazlar… Çâreler tükendikten sonra savaşmak zorunda kalırlarsa savaşırlar… Doğrudan savaşa katılmayan kadın, çocuk, yaşlıları ve din adamlarını öldürmezler. Savaşı en az zâyiatla bitirmek için çaba sarf ederler… Savaşta bile işkence ve eziyetten uzak dururlar… Savaş esirlerine insânî muâmele ederler… Fethettikleri yerlere sömürü düzenini değil, adâlet ve hakkâniyet temelli ilâhî düzeni götürürler… Zîrâ onlar izzeti, güç ve kuvveti dünyâlıklardan değil, doğrudan Yüce Allah’tan alırlar:
Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret, bütünüyle Allâh’ındır.4 Oysa izzet/şeref Allâh’ın, peygamberinin ve inananlarındır, ama münâfıklar bu gerçeği bilmezler.5 Yüce Allah izzet, şeref, güç kuvvetin kaynağıdır. O halde mü’minler olarak bizler, izzeti, şerefi, gücü ve kuvveti O’ndan isteyeceğiz. Bütün bunları hak edebilmek için gayret edeceğiz. O’nun ölçüleri doğrultusunda hareket ederek bütün bunlara müstehak olmak için çalışacağız. Unutmayalım ki güç ve kuvveti O’ndan alan, O’nun yardımına mazhar olan kimseyi mağlûb edecek hiçbir güç yoktur.
Dipnotlar:
1 Enfâl, 60.
2 Müslim, İmâre 167; Ebû Dâvûd, Cihâd 23; Tirmizî, Tefsir 8/5.
3 Müslim, Kader 34.
4 Fâtır, 10.
5 Münâfikûn, 8.
Nisan 2019, sayfa no: 52-53-54-55
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak