Cenâb-ı Hakk’ın varlığını isbât eden bir Kitâb-ı Kerîm, bir de kâinat kitabı vardır. Ali (ra)’e sorarlar: “Allah Teālâ’yı göster”, o da: “olmadığı yeri gösterin” der. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. Allah Teālâ’nın ise yoktur. Başlangıç ve sonu olsa, O da diğer mahlûklar gibi olur. Bir eserin mîmârıyla eser aynı olmaz. Olması da mümkün değildir. Bütün sıfatlarıyla, azamet ve Celâliyle kâinâtı yaratan Cenâb-ı Hak’dır. Mahlûkāt, görülen ve görünmeyen ne varsa hepsi O’nundur. Rabbimiz (cc) Azamet-i İlâhî’sini suyun akışında, rüzgârın esişinde, güneşin ışımasında, toprağın veriminde göstermiştir. Yaratılan bütün âlemi insan için, insanı da Zât-ı Kibriyâ’sı için yaratmıştır. Zâten her şey O’na kul olarak gelecektir. Hâcegî Emkenekî (ks) sırrını gizler, kendini dinler derken, eşyâda gizli hakîkat ve esrârın şifresini kasdeder. Eşyâyı görerek Hak Teālâ’yı isbat, bir de eşyâdan önce Kudret-i İlâhî’yi isbat vardır. İbrâhîm (as) “Rabbime gidiyorum, ben yüzümü âlemlerin Rabbine döndüm”1 derken, varlığın her zerresinde azamet-i İlâhî’yi seyrediyordu. “Bana Allah Teālâ’dan haber ver” diyen Ahmed b. Hanbel (rh.a) Bişr-i Hâfî (ks)’den Sevgili Peygamberimiz (sav)’in şu mübârek sözüne atıf yapıyordu: “Şâir Lebid’in sözü Hak’dır. Allah Teālâ’nın dışında her şey boşdur.” “Görmediğim Allah Teālâ’ya inanmam” diyen İmâm-ı Ali (ra), insanoğlunun bütün hayat safhasını kulluk çerçevesinde yürütmesini öğütler. Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesâba çekilmedikçe Rabbinin huzûrundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”2
Süreç izlenecek olursa, şu tesbîti yapabiliriz:
Ruhlar âleminde sözleşme, ana rahmi, dünyâ pazarı ve âhiret yolculuğu. Yaratan ve hüküm koyan Allah Teālâ’dır inancını devamlı muhâfaza etmek esastır. Lütfettiği nimetlerin kullanış prensiplerini de O tâyin etmiştir. Kulaksa, boş söz ve kelâm etmemek, gözse, harâma bakmamak, gönülse, kalbi asıl sâhibinin muhabbetine hasretmektir. Dünyâ şartları içerisinde yaşamı, âhirete müteallik görevleri Hâlik-ı Zü’l-celâl’in gösterdiği yönde gerçekleştirmektir. Dünyâ âhiret dengesini, Allâh’ın emirleri doğrultusunda kurmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav) “Ne dünyâsı için âhiretini ne de âhireti için dünyâsını terk eden, her ikisinden de nasîbini almayan kimse sizin hayırlınız değildir.”3 Allâhü Azîmüşşân buyurur: “Ey Rabb’imiz! Bize bu dünyâda da, âhirette de iyilikler ver ve bizi cehennem azâbından koru!” diye yalvarırlar.”4
Peygamberler insanları Tevhîde dâvet ederken dünyâdaki geçimlerini ihmâl etmiyorlardı. “Âdem (as) Çiftçi, İdris (as) Demirci, Süleyman (as) Hasırcı, Hz. Muhammed (sav) tüccardı.”5
Ellerinin emekleriyle geçimlerini temin ettiler. Hayâta bir pencereden değil, meşrû olan yönleriyle baktılar hep. İbrâhîm b. Edhem’in bile pâdişah kürkünü çıkartıp, derviş hırkasını giymesine râzı olmadılar. Hayâta bakışı, şu sözlerle açıkladılar: “Biz olsaydık, onu idârî noktada derviş olarak devâm ettirirdik.” Sevgili Peygamberimiz (sav) ve dört halîfesi idâreci, Şer’î esâsı uygulayıcı ve ordunun başında komutandı.
“Çünkü son da Allâh’ındır, ilk de! Dünyâ da Allâh’ındır, âhiret de! Her işin başında ve sonunda, hüküm yalnızca O’nundur.”6
“Ve gerçekten son da ilk de (âhiret ve dünyâ üzerindeki mutlak hâkimiyet) Bize âittir.”7
Yaratılışta mevcut istek ve arzular, ibâdete büründürülerek, ecir ve mükâfat kazanmaya, İlâhî rızâya ermeye mâtuftur. Yeme içme helâlinden, ticâret helâl kazançla, beşerî istek nikâhla korunmuştur.
İdâreci adâleti, genç ibâdetin zevkini, mü’min secde ve kıyâmı, sevginin menfaat için değil, Mevlâ için olması hayâtı anlamlandırır. İlâhî korkuyla görevleri ciddiyetle yapma, gösterişten uzak yardımlaşma, Allah Teālâ’yı zikirle kalbin takvâya ulaşması, Kur’ân-ı Kerîm’le ahlâklanma, hem iç hem de dış huzûrunu temin eder.
Kalender Câmii’nin girişinde, Hacı Hasan Efendi’nin (ks) vasiyetinde şu cümle geçer. “En huzurlu ânım, Allah Teālâ’nın emrine uyduğum gündür.” 1934 yılında Şeyh Mustafa Hulûsî hazretlerini ziyârete gelen Sâmî Ramazanoğlu (ks) hayâtı anlamlandıran şu âyet-i celîleyi okur:
“Kim Benim zikrimden (Kur’ânî disiplin ve düzenden) yüz çevirirse, (küfür ve kötülüğe yönelirse) artık onun için (dünyâda stres ve kaygı içinde) sıkıntılı bir geçim (mutsuz, doyumsuz ve huzursuz bir hayat) vardır. Kıyâmet günü de onu kör olarak mahşere kaldıracağız.”8
Ehl-i irfan, Es’ad Erbilî (ks) “Zikir belli zamanlarda yapılır, huzur ise dâimdir” buyurur. Bu âlemdeki yaşantıya göre âhiret yolculuğu şekillenir. Sâmî Efendi Hazretleri: “Tabiî ölüm, ecelin gelmesiyle sonuçlanır. İrâdî ölüm, ölmeden önce ölmek mutlu bir hayâta kavuşturur. Ölüm, esîrin hapisten kurtulması gibidir sâlih mü’mine.” Sevgili Peygamberimiz (sav): “Ölüm, mü’mine hediyedir.”9 buyurur.
Hayat, mayat diyorlar
Benim gözüm mayat'ta
Hayatın eksiği var
Hayat eksik hayatta,
Takınsam, Kanat, manat
Kuş muş olsam seğirtsem
Bomboş vatana inat
Manata doğru gitsem
Necip Fazıl Kısakürek
Hayâtı anlamlandırmak, Mülk Sûresi’nin ikinci âyetidir. Dünyâ hayâtındaki düzensizlik, âhiret hayâtına önem vermemekten ileri gelir.
“O Allah ki, hanginiz daha güzel işler yapacak diye sizi imtihân etmek için ölümü ve her iki âlemde hayâtı yaratmıştır. Gerçekten O, sınırsız izzet ve kudret sâhibidir, bununla birlikte, çok ama çok merhametlidir.”10
“Servet ve oğullar, dünyâ hayâtının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”11
Dünyâ ve âhirette başarı insan merkezlidir.
“Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun değiştirmez.”12 Bir toplum yaptığı kötülükler nedeniyle, cezâlandırılmayı hak eder.
İnsan, Yûsuf (as)’ın aşkıyla yanan Zeleyha ve Leyla gibi, hakîkat hâle erince, dünyânın geçiciliğini bilince şu sözleri söyler:
“Neyleyeyim dünyâyı
Bana Allâh’ım gerek
Gerekmez mâsivâyı
Bana Allâh’ım gerek
Ehl-i dünyâ dünyâda
Ehl-i ukbâ ukbâda
Her biri bir sevdâda
Bana Allâh’ım gerek”
Es’ad-ı Erbîlî (ks)’nin dergâhında yaş hesaplaması şu şekilde yapılır. İntisab senemiz yaş, gerisi hep boş derler. Abdül hâkim Arvâsî Hazretlerini bulunca Necib Fazıl hakkı görür ve der ki:
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
Diyorlar Bana, kalsın şiir de söz de yerde
Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.
Anladım işi; San'at Allâh’ı (celle celâluhu) aramakmış
Mârifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.”
Beden rûhu barındırır. Ruh sonsuz kudreti ihtivâ eder. Kâinât bedende, İlâhî ihsanlar ruhdadır. Beden fânî, bedeni besleyen gıdalar da aynı. Beden ölür çürür ruh ölmez. Rûhu besleyen yiyecekler de onunla gider, zerresi bile zâyi olmaz.
Hayâta anlam vermek için bir denklem kuralım. İnsan, Allah Teālâ, dünyâ, âhiret. İnsan, dünyâ sonludur biter. Allah Teālâ ezelî ve ebedîdir. Âhiret sonsuzdur. Şu anda akıl ve idrak devreye girsin, bir tefekkür edelim. Tercîhi akledenler geçici mülke değil ebedî âleme yapar. Mâlikü’l-mülk olan Rabbimiz buyurur: “Fakat siz (ey insanlar!) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünyâ hayâtını tercîh ediyorsunuz.”13
Sevgili Peygamberimiz (sav) buyurur:
“Üç şey, ölen kimsenin ardından gider: Âile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Âile çevresi ve malı döner, yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.”14
Ağlayan birine, niçin ağladığı sorulur. O da: “dostum öldü” deyince, “ölmeyen dost tutsaydın” derler.
“Sen seni ne sanırsın
Fânîye aldanırsın
Hoş bir gün uyanırsın
Tevhîde gel tevhîde”
Dipnotlar:
1 Enam, 6/79.
2 Tirmizî, Kıyâmet, 1.
3 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, no: 5106.
4 Bakara, 2/20.
5 Buhârî, Enbiyâ, 8; Müslim, Fedâil, 140.
6 Necm, 53/25.
7 Leyl, 92/13.
8 Tâhâ, 20/124.
9 İbn Mâce, Zühd, 31.
10 Mülk, 67/2.
11 Kehf, 18/46.
12 Ra'd, 13/11.
13 A'lâ, 87/16-17
14 Buhârî, Rikâk, 42; Müslim, Zühd, 5.
Ağustos 2025, sayfa no: 4-5-6-7
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak