Ara

Hayat Okulu / Elif E. Bayraktar

Gerçek anlamda dindarlık; samîmiyet, doğallık ve içtenliktir. Günümüzde ise samîmiyetten uzak, çoğunluğun karakterinin âdetâ bir parçası olmuş, yapay tavırlarla kendini gösteren, sessizce yaşanan bâtıl bir ‘din’ yaşanıyor.

Her şeyin en mükemmeline sahip oldukları görüntüsü vermek isteyen bu ‘din’in bireyleri, hiçbir şeyi beğenmiyorlar. Beğenseler dahi belli etmiyor, mutlaka olumsuz eleştiriyorlar. Kimse bir başkasını kendisinden daha akıllı, daha güzel, daha yetenekli, kısacası daha üstün görmüyor.

Onlara göre, ‘hayatın bazı kesin gerçekleri’ vardır. Kendileri bu 'gerçek'leri kavramışlardır; genellikle yanlarında sizin yaşınız kadar insan çalıştırmışlardır ya da siz daha gelirken onlar dönmektedirler(!) Kimi görüşleri ise toplumun büyük kesimlerince benimsenmiş, adeta atasözü hâline dönüşmüştür. Meselâ ‘büyük balık küçük balığı yutar’, “iyilik yapmak saflıktır”, “doğru söyleyen kaybeder”, “babana bile güvenmeyeceksin”, “para her kapıyı açar”, “köprüyü geçene kadar...” Tüm bu ‘hayatın gerçekleri’ gibi gördükleri prensiplerle yaşamlarına yön veren kişiler, kendilerince 'hayat okulu mezunları'dır.

Bu kimseler toplumda kabul görmek ve insanların gözünde iyi bir yere gelebilmek için belli kuralların uygulanmasını zorunlu görürler. Bulundukları ortamda kendilerince uygun gördükleri davranışlar sergiler, ortama uygun şekilde konuşurlar. Dolayısıyla bu kuralları benimsemiş kimseler içten, rahat ve doğal olamazlar.

Onlara göre bir insan ne kadar özveride bulunursa bulunsun karşılığında bencillik ve vicdansızlık bulur. Bu yüzden karşılıksız özveride bulunmak "saflık”tır; çünkü kişi hiçbir çıkar talep etmeden iyilik yapmaktadır. Hayatın gerçeklerinin ise kötülüğe kötülükle, sevgisizliğe sevgisizlikle karşılık vermeyi gerektirdiğine inanırlar.

Bu bâtıl sistem, kendine karşı bile samîmî olamayan insan modelleri oluşturuyor. Sıkıntı veren bu kuralları, insanlar ne yargılıyor ne de değiştirmeye kalkıyorlar. Çünkü içinde yaşadıkları bu sistemi, 'hayatın aslâ değişmeyen gerçekleri' olarak görüyorlar.

Hayat okulu mezunları, henüz 'öğrenci' olan gençlere de hayatın gerçeklerini öğretme ve yaşadıkları tecrübeleri anlatarak, onlara kendilerince doğru yolu gösterme çabası içinde, bu yönde telkinler vererek eğitimlerini sürdürüyorlar. Gerçekte ise, inancını yaşayan insanların gerçeklerinin, tanımladığım bu bâtıl sistemin gerçekleriyle uzak ya da yakın bir benzerliği bulunmuyor.

'Hayat okulu öğrencileri'nin çocukluk yaşlarında aile ve çevreden almaya başladıkları telkinler, hayat boyu devâm ediyor. Yakınlarında bir hayat okulu mezunu bulunduğu sürece, gençlerin eğitim süreci hiç bitmiyor. Gençlerin büyük çoğunluğu bu eğitimcilerden etkilenip modayı tâkip eder gibi bu kimseleri örnek alıyor.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yapılan bir araştırmada, Z kuşağı olarak en küçüğü 15 yaşında olan bireylerden elde edilen sonuçlar, gençlerin popüler olma, bir an önce görevinde yükselme, kolay yoldan kazanç elde etme ve kolay harcama, hayattan zevk almayı amaçlama, uğruna zorluk çekeceği hedeflerden kaçınma, geleceğe yatırım yapmak için sıkıntı çekmektense bugünü rahat geçirmeyi tercih etme, kendi ihtiyaçlarını ön planda tutma, başarı için aile iletişimini erteleme, kendi mutluluğunu başka şeylerden daha fazla önemseme gibi davranışları benimsediklerini ortaya koyuyor.

Ailelere çok iş düşüyor. Özellikle de çocuğun ilk öğretmeni olan anneye. Gelecek nesillerin iyi yetişmesi kendini yetiştirmiş anne babalarla mümkün. Anne babalar kişiliklerini, davranışlarını, konuşma biçimlerini Kur’ân’da bildirilen üstün ahlâka uygun bir hale getirmeye gayret ettikleri kadar, toplumda yaşanan bu ‘din’e dâir konularda da kendilerini eğitmeliler. Böylece düşünce yapıları, kişilik ve karakter özellikleriyle güzel ahlâkı yaşayan birer Müslüman olarak, çocukları için rol model olmalılar. Çocuklarına insanın özünün güzel ahlâk olduğunu ve inancın gerçeklerini anlatmalı, onların gerçek anlamda iyi insanlar olmaları için çaba harcamalılar.

Toplumdaki telkinler yönünde yetiştirmemeli çocukları ki onlar içten, samîmî, dürüst, güvenilir, saygılı, şefkat ve merhametli olsunlar, ortama göre karakter değiştirmesinler, karşılık beklemeden güzel üslûp kullansınlar, güzel sözle gönül alsınlar.

Kesin bilgiyle inandığında, insan, Kur'ân ahlâkının dışında bir başka ahlâkî sisteme bağlanmaz. Hayat okulu mezunları ve öğrencilerinin yaşadığı atadan-dededen kalan, gelenek ve göreneklerden oluşan din dışı bir sistemin izleyicisi olmaz. Farklı bir "hayat felsefesi" üretmez. ‘Hayatın’ değil yalnızca samîmî inancının gerçeklerini yaşar. Çünkü yürünecek yol Allâh’ın dosdoğru yoludur ve diğer yollar bâtıldır.

Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkâf, 13.)

Eylül 2023, sayfa no: 6-7-8

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak