Ara

Hayat Kitabıyla Hayâtı Anlamlandırmak

Prof. Dr. Ali Akpınar   Kur’ân, ne edebiyat kitabı ne de oku-yat kitabıdır. Kur’ân hayat kitabıdır. O, hayâtı planlamak ve anlamlı hâle getirmek için gelmiştir. Bâzıları Kur’ân’ı âhiretkitabı sanır, oysa Kur’ân, bu dünyâ hayâtını planlamakiçin gelmiştir. Ondaki bütün emir ve yasaklar bu dünyâhayâtı ile ilgilidir.Kur’ân’ın çağrısı, Allah ve Rasülü’nün çağrısıdır. Bu konudaKur’ân şöyle seslenir müminlerine:Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman,Allah ve Resûlü’ne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kâlbiarasına girer ve siz mutlaka onun huzûrunda toplanacaksınız.   Hz. PEYGAMBER’İN (sav) HİTÂBINA CEVAP VERMEK Rivâyete göre bir defâsında Peygamberimiz (sav) Hz. Übey b.Ka’b’ın evine gidip ona seslendi. Übey o sırada namaz kılıyordu, bu yüzden Hz. Peygamber’in çağrısına cevap vermedi.Bunun üzerine Peygamberimiz bu âyetle onu uyardıve her hâlükârda peygambere icâbetin gereğini ona hatırlattı.Evet, bugün bizler için namaz kılarken Peygamberimizinçağrısı söz konusu değildir. Ancak bu olay, Allah vePeygamberin çağrısına icâbetin ne kadar önemli olduğunuanlatması açısından önemlidir.   KUR’ÂN’IN ÇAĞRISI Bir adı da Hayy olan Yüce Allah, her zaman diri olan ve hayatverendir. O’nun son kitabı Kur’ân da hayat veren, insanlaragerçek anlamda hayâtı yaşatan bir kitaptır. Bu yüzdenonun bir adı da hayat veren, canlı tutan anlamındaRuh’tur. Kur’ân’ın öngördüğü dünyâ hayâtı da gerçek hayattır,onun vaad ettiği cennet hayâtı da öyledir. Kur’ânaslâ ölüme, zillete, miskinliğe, hayattan kopmaya çağırmaz.Kur’ân’ın şahâdet çağrısı da vasıfsız bir ölüm değil,ölümsüzlüğün sembolüdür.Allah ve Peygamberi, bizleri her zaman hayat veren şeylereçağırır. Allah ve Peygamberinin çağırdığı şeyler dünyâve âhirette bizleri adam gibi yaşatan şeylerdir. Bu bir öğütve apaçık Kur’ân’dır. Diri olan kimseyi uyarsın diyedir…Sen, ölülere şüphesiz ki işittiremezsin; dönüp giden sağırlarada çağrıyı duyuramazsın. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak âyetlerimizeinananlara sen duyurabilirsin; işte onlar Müslümanlardır.Âyetlerde söz konusu edilen ölüler, sağırlar ve körler; kabirdekiölüler ve görme yahut işitme özürlü olan âmâlarve sağırlar değildir. Âyetlerde kastedilen kişiler, dünyâdayaşayanlar yahut yaşadıklarını sananlardır. Onların kulaklarıduymakta, gözleri de görmektedir. Ama onlar hakîkatleregözlerini kapattıkları için, onları duymazdan geldiklerive onlara karşı duyarsız kaldıkları için körler, sağırlarve ölüler olarak isimlendirilmişlerdir. Allâh’ın âyetlerineduyarsız kalmak, onları anlayıp gereklerini yapmamakölüm demektir. O hakîkatleri görmezden ve duymazdangelmek gerçek körlük ve sağırlıktır.   YAŞADIĞIMIZ NEREDEN BELLİ? Ölü, söyleneni anlayıp ona tepki vermez, âmâ olan göremez,duyma özürlü olan işitemez. Canlı olduğu hâldekendisine söylenen söze tepki vermeyen, önündeki gerçeğigörmeyen, gördüğü hâlde görmemiş gibi davranan;söyleneni işitmeyen, işittiği hâlde duymamış gibi davranankimsenin ölüden, kör ve sağırdan bir farkı yoktur. Buyüzden gerçek anlamda yaşayan kimse yaşadığını fark ettirmeli,gören gördüğünün, duyan duyduğunun gereğiniyapmalı ki yaşadığı belli olsun, gördüğü ve işittiği anlaşılsın.Yüce Allah ve O’nun kutlu elçisi insanları hep hayat verenşeylere çağırır. Bu çağrılar insanlara gerçek anlamda hayâtıyaşatan, hayâtı bereketlendiren çağrılardır. Sözgelimi Allahve Peygamberi bizleri, sonunda Allah yolunda can vermekde olan cihâda çağırır. Allah yolunda cihad, mü’minindünyâ ve âhirette başını dik tutan, onun izzet içerisindeyaşamasını sağlayan en büyük ibâdettir.   GERÇEK HAYAT Gerçek hayat, izzet içerisinde yaşanandır. Bu da Allah vePeygamberinin ölçüleri doğrultusunda sürdürülen hayattır.Bu yüzden büyükler, Allah yolunda yaşanmayan zamanlarıömürlerinden saymazlar. Zîrâ O’ndan kopuk olarakyaşanan günah ve isyan zamanlarının Allah katındabir değeri yoktur. Bu yüzden bir sonraki âyette “kopacakolan ve tüm toplumu saracak/sarsacak olan bir fitneden”bahsedilmektedir. Zîrâ Allah ve Peygamberinin ölçülerineriâyet etmemek fitne ve fesat sebebidir. Nitekim YüceRabbimiz yine Enfâl sûresinin bir başka âyetinde müminlerinriâyet etmeleri gereken sosyal kuralları saydıktan sonra“bunları yerine getirmezseniz yeryüzünde fitne ve büyükbir fesat olur ” buyurarak bu gerçeğe işâret etmiştir.   HAZRET-İ YAHYÂ’NIN İSMİNİ ALLAH VERDİ Yüce Allah, Hz. Yahyâ’ya, yaşar anlamına gelen bu ismibizzat kendisi koymuştur. Hz. Yahyâ, gençliğinin baharındaşehîd edilmiştir. Ancak O, kıyâmete kadar örnekliği ileyaşamaya devâm edecektir.Demek ki gerçek hayat izzetle yaşanan hayattır. Onun uzunluğukısalığı çok önemli değildir. Önemli olan nitelikli ve bereketliyaşanmasıdır.Allah ve Peygamberi bizi bir şeye çağırdığı zaman ona hemenicâbet etmeliyiz. Yüreğimizle, beynimiz ve bedenimizleona koşmalıyız. Zîrâ Allah ve Rasûlü bir işe karar verdiğinde,mümin erkek ve kadınlar için muhayyerlik hakkı yoktur.Gerçek mü’mine düşen, Allah ve Peygamberinin emrinebaş koymaktır.   ALLAH VE PEYGAMBERİNİN ÇAĞRISI Âyette Allah ve Peygamberine icâbete çağrılmıştır. Çağrı sâhibiAllah ve Rasûlüdür. Âyette onların çağrısı ikil olarak değil,tekil olarak (deâküm) geçmiştir. Çünkü Allah ve Rasülü birbirineaykırı olan şeylere çağırmaz. Allâh’ın çağrısı, peygamberinçağrısıdır, peygamberin çağrısı da Allâh’ın çağrısıdır. ÇünküPeygamber Allâh’ın elçisidir, O’nunla bağlantılıdır ve kendikafasından O’na aykırı bir şeyi asla işlemez ve insanlardan daistemez. Çünkü batmakta olan yıldıza and olsun ki, arkadaşınız(Muhammed) sapmamış ve azmamıştır. O, kendiliğindenkonuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiyiledir. Kur’ân, Allâh’ın çağrısıdır, Hz. Peygamberin söz veuygulamaları ise bu çağrının hayâta aktarılmış şeklidir. Birincisiteori ise, ikincisi pratiktir. İkisini birbirinden ayırmak mümkündeğildir. Peygamberimizin hayâtı, Kur’ân’ın yorumu yâni tefsîridir.Çünkü O’nun ahlâkı, bütünüyle Kur’ân’dı.   KURÂN NASIL HAYAT KİTABI OLUR? Her şeyden önce Kur’ân’ın Allah kelâmı ve bizim hayat kitabımızolduğuna inanmak gerekir. Evet, Kur’ân ve ondaki ilkeler,herhangi bir kimsenin sözleri değildir. O, yerleri, göklerive tüm her şeyi yaratan Yüce Yaratıcının kitabıdır. O, sırfbize olan engin rahmetinin gereği olarak Kur’ân’ı bize indirmiştir.O’ndaki ilkeler, bizim dünyâ ve âhiret mutluluğumuziçindir. Biz insanlığa izzetli bir hayat yaşatmak içindir. Nitekiminsanlık, Kur’ânî ilkelere bağlı kaldığı ve onları hayâtageçirdiği sürece mutlu olmuş ve izzetle yaşamıştır. Kur’ân ilebağdaşmayan ilkeler ise insanlığı mutlu etmeye yetmemiştir.   OKU VE ANLA İkinci olarak Kur’ân’ı doğru okumak, anlamak ve gerekleriniyerine getirmek gerekir. Kur’ân’ı yalnızca okumak yetmez,onu anlamak da yeterli değildir. Asıl olan onun gerekleriniyapmaktır. Zâten Kur’ân, onu okudukları, dinlediklerive hattâ anladıkları hâlde onun gereklerini yerine getirmeyenleri,“dinlemeyenler ve anlamayanlar” olarak nitelemiştir.Gerçek anlamda Kur’ân’ı okumak, dinlemek ve anlamak,ancak onun gereklerini yerine getirmekle mümkündür. Nitekimdün olduğu gibi bugün de pek çok insan Kur’ân okuyor,onu anlıyor ama onun gereklerini yaşamadıkları için buonları mutlu etmiyor, izzetli bir hayâta taşımıyor.   YAŞAYAN KUR’ÂN OLARAK İNSAN Bunun için, Kur’ân’ın hayat kitabı olabilmesi için, muhataplarınınyaşayan Kur’ân olması kaçınılmazdır. Tıpkı onunilk muhatapları olan Hz. Peygamber ve ashâbının yaptıklarıgibi. Evet, onlar yaşayan, yürüyen, ete kemiğe bürünmüşKur’ân idiler. Onların ferdî, âilevî, ictimâî, iktisâdî, askerî hayatlarındaKur’ân âyetlerini okumak mümkündü. Onlarınellerinde/evlerinde Mushafları yoktu ama onların hayatlarımushaftı. Kur’ân onların gönüllerine işlemiş, beyinlerini düzenlemiş,söz ve davranışlarını şekillendirmişti.Kur’ân, bugün de tıpkı indiği günkü tazeliğinde ve canlılığındainsanlara gerçek anlamda hayâtı yaşatmak için bekliyor.Çünkü O, Ezelî ve Ebedî olan, eskimeyen ve ölümsüz olanYüce Allâh’ın Kelâmıdır.   KUR’ÂN’IN AYDINLIĞINDA O hâlde hayâta Kur’ân aydınlığında bakmalı ve hayâtıKur’ân aydınlığında aydınlatıp anlamlı hâle getirmeliyiz. Bununiçin şu sorulara cevap arayalım:Niyetlerimiz, düşüncelerimiz, söylem ve eylemlerimiz Kur’ân’a ne kadaruyuyor ve ne kadar Kur’ân’dan kaynaklanıyor?Âile hayâtımız Kur’ân’a ne kadar uyuyor ve Kur’ân’dan kaynaklanıyor?Sosyal hayâtımız, iş hayâtımız Kur’ân’a ne kadar uyuyor veKur’ân’dan kaynaklanıyor?İnsanlarla ilişkilerimiz Kur’ân’a ne kadar uyuyor veKur’ân’dan kaynaklanıyor?Kur’ân bizim hayâtımızın neresinde duruyor?Bizim Kur’ân karşısındaki duruşumuz nasıl?Unutmayalım Allâh’ın bize ihtiyâcı yok, O’nun kelâmıKur’ân’ın da bize muhtaçlığı yok! Asıl biz Allâh’a muhtâcız,O’nun kelâmına muhtâcız, mecburuz:Ey insanlar! Siz Allâh’a muhtaçsınız, Allah ise müstağnidir,övülmeye lâyık olandır. Evet, biz Allâh’a muhtâcız, O’nainanmaya, O’na bağlanmaya, O’nu sevmeye, O’na kulluketmeye muhtâcız. O’nun bizimle iletişim kurmasına muhtâcız.Bu iletişimi gerçekleştirecek olan ise Allah KelâmıKur’ân’dır. Bu yüzden biz her zaman O’nun Kur’ân’ınamuhtâcız. Çünkü izzet ve şerefli hayat ancak hayat kitabınabağlı yaşamakla mümkündür.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak