Ara

Hayâ Mânevî Bir Güzelliktir

Hayâ Mânevî Bir Güzelliktir

“Hayâ -utanma- îmandandır.”1 Sevgi, saygı, şefkat, eşitlik, hürriyet, adâlet, hoşgörü, kardeşlik, hayâ, nâmus, iffet gibi evrensel, eskimez mânevî değerler üzerine kurulu “ideal bir toplum modeli” ortaya koyan Sevgili Peygamberimiz (sav), bu mânevî değerlerin yaşatılmasını emretmiş, birey ve toplum hayâtının can damarları niteliğindeki bu değerlerin korunmasını tavsiye etmiştir. Bu değerlerden biri, belki de en önemlisi “Hayâ/utanma” dır. Her ümmetin öne çıkan bâzı mânevî ve ahlâkî değerleri vardır. İslâm dîninin ahlâkî değerleri arasında en göze çarpan ve en çok üzerinde durulan mânevî değer “hayâ” dır. “Her dînin bir ahlâkı vardır. Bu dînin ahlâkı hayâdır.”2 buyurulmuştur. Bu ümmetin en önemli özelliği, hayâ ve edeb ümmeti olmasıdır. Hz. Mûsâ’yı cihad yolunda düşman önünde yalnız bırakan, Hz. Mûsâ Tur Dağı’na çıktığında puta tapmaktan çekinmeyen, kendilerine dâvet ve irşad için gönderilen bâzı peygamberlerin canına kıyan İsrâîloğulları ile Hz. Muhammed Mustafâ ümmetini karşılaştırmak bile mümkün değildir. Hayâ, mânevî ve edebî güzelliktir. Hayâ sâhibi kişi ahlâkî güzelliğe sâhip olur. Ahlâkî güzelliğe sâhip olan, güzel davranışlar sergiler. Dolayısıyla güzel arkadaşlara, güzel çevreye sâhip olur. “Hayâ nerede bulunursa, oraya güzellik verir.”3 Hayâ; şerefli, seviyeli ve kaliteli bir kişilik özelliğidir. Dünyânın en üstün ve en değerli şahsiyetleri olan peygamberlerin seçkin özelliklerinden biri hayâdır: “Şu dört özellik peygamberlerin sünnetlerindendir: Hayâ sâhibi olmak, güzel koku kullanmak, misvak kullanmak, nikâhlanmak.”4 Her konuda ümmetine örnek olan Sevgili Peygamberimiz (sav), hayâ konusunda da örnek kişiliğe sâhipti. O’nun değerli ashâbı O’nun son derece hayâ sâhibi olduğunu ifâde etmektedirler. Enes b. Malik (ra), Sevgili Peygamberimiz (sav)’in, evine gelen ve yemekten sonra oradan ayrılmayıp sohbete devâm eden birkaç kişiye hayâsından dolayı hiçbir şey diyemediğini anlatırken; “Allah Rasûlü, son derece hayâ sâhibi idi.”5 demiştir. Müstesnâ hayâsından ve üstün edebinden dolayı hayâtında hiç kimseyi incitmemiş, cansız varlıklara bile yan gözle bakmamış olan Allah Rasûlü (sav) günlük hayâtında tâze bir gülfidanı gibiydi. Henüz kem gözlere muhatap olmamış bir kız gibi hayâ ve iffet sâhibi idi. Ebu Said el-Hudri (ra), Efendimiz (sav)’in hayâsını anlatırken şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sav), örtüsü arkasındaki kızdan daha hayâlı idi. Peygamberimiz (sav), hoşuna gitmeyen bir şey gördüğünde (yüzünün şekli değişirdi) bundan hoşlanmadığını yüzündeki ifâdeden anlardık.”6 HAYÂ-ÎMAN İRTİBÂTI Hayâ -utanma- ile îman arasında doğru orantılı bir ilişki söz konusudur. Hayâ azaldıkça îman zayıflar. Îman zayıfladıkça hayâ azalır. Îmânın zayıflaması hayânın, hayânın zayıflaması îmânın zayıflamasının göstergesidir. Îmanlı kul, işlediği günahlar sebebiyle, her şeyi en ince ayrıntılarına kadar bilen Rabbinin huzûruna nasıl çıkacağını düşünür. Allah’tan hayâ eder. Sevgi ve şefkat Peygamberi’nin huzûruna çıkacağı ânı düşünür. Allah Rasûlü’nden hayâ eder. Bu duygu ve düşüncelerle yaşayan mü’min, günahlardan uzak kalmaya çalışır. Günah işlerse hemen tevbe ve istiğfâra yönelir. Îmânını lekelerden korumaya ve kollamaya çalışır. Hayâtı sâdece dünyâ hayâtından ibâret sayan, âhirete inanmayan ya da inansa bile önemsemeyen kişi, polisiye ve adliye tedbirlerinin zayıf olduğu noktada dengesiz ve kontrolsüz davranacaktır. Âhirete îman konusundaki zayıflığı, onun suç ve günah işlemekten utanmamasına, sıkılmamasına, çekinmemesine sebep olacaktır. Hayâ sâhibi, hiçbir suç ve günah işlemese de titizliğinden dolayı yine mahcup tavırlıdır. Basit bir davranış sebebiyle hemen yüzü kızarır. Hayâ ve edebi, sözlerinde nezâhet ve nezâkete, davranışlarında zarâfete sebep olur. HAYÂSIZLIK TEHLİKELİ BİR HASTALIKTIR Her insanda az-çok ama mutlakâ utanma duygusu vardır. Utanılacak bir ortamda utanmamak, işlediği suçtan ve günahtan utanç duymamak korkunç mânevî bir hastalıktır. Hayâsızlık, mutlakâ tedâvi edilmesi gerekli bir kimlik ve kişilik bozukluğudur. Bir hiç uğruna mâsum bir insanın canına kıyan ama yaptığından sıkılmayan, arlanmayan cânî ya da terörist, patolojik açıdan problemli kişidir. Gençlerin dünyâ ve âhiretini zehirleyen uyuşturucu tâcirleri, kirli para aklayıcıları, rüşvet ve kumar tutkunları ve benzeri haksız kazanç sâhipleri bütün yamukluklarına rağmen yine kendilerini savunabiliyorsa hayâ duygusunu kaybetmişler demektir. Geçimini fuhuş, zinâ ve uyuşturucu yoluyla sağlayan ve bu yolla gençlerin mânevî hayâtını karartanlar, hayâ damarları çatlamış insanlardır. Üç yaşında çocuğun nâmusunu kirleten ama hukuk önünde yüzü bile kızarmayan vampir ruhlu arsız adam gerçekten tehlikeli bir hasta demektir. “Bana ne cezâ verirseniz verin ben yine bu haltı işleyeceğim!” diyen cinsel sapık, kendi sağlık raporunu kendisi vermektedir. Aldığı birkaç kuruşun hakkını vermek için sabah akşam İslâm’a, İslâm’ı daha iyi yaşama kararlılığı taşıyan Müslümanlara, Sevgili Peygamberimiz (sav)’e, İslâmî değerlere, İslâmî kurumlara saldırdığı halde kendisini aklayan, zeytinyağı gibi dâimâ suyun üstüne çıkan kimse hayâ kontrolüne muhtaç kimsedir. Utanma, kişinin kendi kendini kontrol etmesi anlamındaki oto-kontrol mekanizmasının en önemli unsurudur. Utanma; insanın olumlu-olumsuz her istediğini pervâsızca, hiçkimseden çekinmeden yapmasına engel olan, kişinin kendi davranışlarını test etme imkânı veren bir davranış süzgeci niteliğindedir. Utanmayan insan ilk mânevî engeli aşmış demektir. “Utanmazsan dilediğini yap.”7 hadîsi bu gerçeği işâret etmektedir. HAYÂSIZLIK İLÂHÎ CEZÂYA SEBEP OLUR Allah, hayâ sâhibi kulunu helâk etmez. Hayâ sâhibi kulunun cezâsını ya erteler ya da affeder. Hayâsız kul, Cenab-ı Hakk nazarında değerini kaybeder, İlâhî cezâya lâyık olur. “Allah bir kulu helâk etmek istediği zaman, önce ondan hayâ duygusunu çekip alır.”8 İğrenç ve çirkefliklerle dolu, eşcinsel fuhuşla târihe geçen hayâsız Lût kavmi, bu çirkin davranışlarının acıklı cezâsını çekmişlerdir. Peygamber (sav), hanımı Hz. Zeyneb binti Cahş’ın: - İçimizde Sâlihler varken Allah bizi helâk eder mi? sorusuna karşılık, - “Pislikler (çirkinlikler, hayâsızlıklar, haramlar) çoğalırsa… Evet!” diye cevap vermiştir. Bu hadîs-i şerifte, hayâsızlığa karşı tepkisiz, iffetsizliğe karşı duyarsız kalan bir toplumun, içinde nice sâlih, makbûl kişiler bulunmasına rağmen helâk olmaya mahkûm olacağı ifâde edilmektedir. Gençliğin çürümesine, dejenere olmasına seyirci kalanlar, çocuklarını içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, satanizm, ateizm ve şehvet bataklığına terk edip bu konuya gereken önemi vermeyenler elbette dünyâ ve âhirette bunun acısını çekeceklerdir. Toplumda edeb ve ahlâkı, iffet ve hayâyı hâkim kılmak, sâdece ahlâk polisi ile ya da yasaklayıcı kânunlarla mümkün değildir. Hayâsızlığa karşı koymak için ilk tedbir hayâ eğitimine daha çok önem verilmesi, âilede ve okulda uygulamalı hayâ ve iffet, edeb ve ahlâk derslerinin verilmesidir. Hayâsızlığa sebep olacak her türlü program, hayâsızlığı özendirecek her çeşit hayırsız uygulama yerine alternatif nezih planlar ve örnek uygulamalar geliştirmelidir. Hayâsızlığın temelinde şehvetin haram yollardan tatmin edilmesi bulunduğuna göre, evlilik dışı her çeşit cinsel ilişkinin çirkinliği her vesîle ile gönüllere işlenmelidir. Bunun için İslâm âilesinde temeli atılan hayâ ve edeb ortamı aynı güzellikte devâm ettirilmelidir. Çatlayan hayâ damarlarını onarmak gerçekten çok güçtür. Hayâ ortamının devâmı; âile içi huzur ve saadet, eğitimde mânevî değerlere hürmet, iş hayâtında istikrar ve güven, yönetimde adâlet ve hakkâniyet, hayâsızlık bataklığına düşenlere alternatif temiz ve nezih iş temini ile mümkündür. HAYÂYI DİNAMİTLEYENLER BAŞARILI OLAMAYACAKLARDIR Erkek veya kadın olsun hayâ ve iffet sembolü olan mü’min, her çeşit hayâsız davranışa karşı en uygun şekilde tepkisini ortaya koyar. Hayâ ve iffet eğitimine önem verir. Günlük hayâtının her sahnesinde çevresinde hayâ sâhibi olarak davranır. Hayânın bu ümmetin mânevî hayâtındaki önemli yerini gören, hayâyı yıktıkları takdirde kültür ve geleneği kolayca yıkabilecekleri, târihî birikimi yok edecekleri kanaatine kapılan yerli-yabancı İslâm düşmanları; hayâ, iffet ve nâmus düşüncesini kırmak için ellerinden gelen her çeşit yıkıcı faaliyeti sergilemektedirler. Hayâ düşmanı bâzı eğitimciler, iffet düşmanı müstehcen yayın organları, hayâsızlığı meslek edinen bâzı eğlence merkezleri, kumar ve fuhuş yuvaları; inancımızdan kaynaklanan, târihten gelen, seciyemize işlemiş ve kültürümüzün ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş olan hayâ ve iffet duygularımızı dinamitlemk için var güçleriyle çalışmaktadırlar. Ama tahsis ettikleri yüksek meblağlara ve harcadıkları yoğun çabalara rağmen milletimizi “ahlâksız ve hayâsız” bir millet hâline getirememişlerdir. Hayâyı dinamitlemek isteyenler hiçbir zaman başarılı olamayacaklardır. Peygamber (sav)’in ifâdesiyle “Sözde giyinmiş ama gerçekte çıplak sayılan, beş yüz yıllık mesâfeden bile kokusu duyulan Cennete girmek bir yana Cennetin kokusunu bile duyamayacak olan”9 hayâsız giyimli bayanların kıyâfetlerinden rahatsız olmayanlar… Bâzı gençlerin küfürlü, hakâret dolu, saygısız, hayâsız ve seviyesiz konuşmalarından tiksinmeyenler… Özellikle yaz aylarında sâhil boylarındaki iğrenç manzaralardan rahatsız olmayanlar… Bunlar, giderek seviyesi düşen edeb ve ahlâkın dejenere olmasına karşı herhangi bir endişe ve kaygı taşımayan duyarsız kişilerdir. Ahlâkî ölçüleri dumûra uğramış, mânevî kaygı duymayan, din anlayışı çelişkili ve çarpık kimseler gâyet tabii olarak bizim muhatabımız olamazlar. Bizim muhatabımız Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde nezih bir hayat yaşama arzusunda olanlardır. Çöplüklerde yaşamaktan zevk alanların güzel kokudan haz almaları mümkün müdür? Yaygınlaşan ahlâkî bunalımdan, hayâsızlık ortamından kendilerini kurtarsalar bile çocuklarını kurtaramayacak olanlara bir uyarıda bulunmak istiyorum: Gelin! Hayâ ve edeb düşüncesi, iffet ve nâmus anlayışı zedelenmeden çocuklarımıza, gençlerimize sâhip çıkalım. Yeni yetişen neslimize hayâ, edeb, iffet, sevgi ve saygı eğitimi verelim. Ne dersiniz?

Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay (Ağustos 2016)

Dipnotlar: [1] Buhari: Îman 16; Müslim: Îman 57; Ebu Davud: Sünnet 14: Tirmizi: Birr 56; Nesai: Îman 16; İbn Mace: Mukaddime 9. 2 İbn Mace: Zühd 17; Malik b. Enes, Muvatta: Husnü’l-Hulk 9. 3 Ibn Mace: Zühd 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/165. 4 Tirmizi: Nikah 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/421 5 Buhari: Tefsir, Ahzab 8. 6 Buhari: Edep 72; Müslim Fedail 67; İbn Mace: Zühd 17. 7 Buhari: Enbiya 54: Ebu Davud: Edeb 6; İbn Mace: Zühd 17, 8 İbn Mace: Fiten 27. 9 Müslim: Libas 125, Cennet 52; Malik b. Enes, Muvatta Libas 7; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/223  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak