Ara

Hasîrizâde Şeyh Mehmed Elif Efendi “el-Bârikât” (4)

Hasîrizâde Şeyh Mehmed Elif Efendi “el-Bârikât” (4)

Şeyh Mehmed Elif Efendi’nin “el-Bârikât” adını verdiği ve îman, ahlâk ve tasavvufî konulardan oluşan Arapça yazdığı eserinin orijinal metnini ve Türkçe tercümesini bölümler hâlinde Yenidünyâ Dergisi okuyucularının istifâdelerine sunuyoruz.

٨١- الحكیم من حكم علی نفسه

  1. Hakîm/hikmet sâhibi, nefsine hükmedendir/hâkim olandır.

٨٢- من اختار لنفسه شیئا ندم الا من اختار ما امره الله

  1. Allâh’ın emri dışında, kim nefsi için bir tercihte/seçimde bulunursa pişmân olur.

٨٣- من حماقة المرء انه یكفُرُ بغیر دلیل فاذا یُدعی الی الایمان یطلب ادلةً

  1. Delilsiz küfre girenin, îmâna dâvet edildiğinde deliller istemesi ahmaklığındandır.

٨٤- درجة علم العالم تتبین باقواله و حظه من علمه یظهر بافعاله

  1. Âlimin ilminin derecesi sözleriyle belli olur ve ilminden kısmeti/payı fiilleriyle ortaya çıkar.

٨٥- اعتقاد العارف هیولانی یقبل كل صورة و هو علی ما كان علیه

  1. Ârifin itikâdı/inancı heyûlânîdir/ilk cevhere âittir, o bulunduğu halde her sûreti/şekli kabûl eder.

٨٦- ما اصعب علی المرء ان یعرف النعمة من النقمة حتی یعلم انه ما وجب علیه من الشكر و الاستغفار

  1. İnsanın, şükür ve istiğfârın kendisine gerekli olduğunu bilinceye kadar, nîmeti cezâdan bilmesi ne kadar zordur.

٨٧- كن كما كنت قبلك فاسترح ان الله یفعل ما یرید

  1. Önce olduğun gibi ol ve rahat et, muhakkak ki Allah dilediğini yapar.

٨٨- كل عقیدة لها وجه صحیح من عرَف تلك الوجوه و اعطی حقها فهو عارف بربه و من اختص بشئ منها و انكر علی غیرها فهو جاهل بربه

  1. Her akîdenin/inancın kendine göre doğru bir tarafı vardır, kim bu yönleri bilir ve hakkını verirse o Rabbi’ni bilendir. Kim onlardan birini ayırıp diğerini inkâr ederse o Rabbi’ne câhildir.

٨٩- اجتماع الناس علیك آوان اقبال الدنیا الیك كاجتماع الذباب علی الطعام یأكلون ما یأكلون و یفسدون فیما بقی ثم ینتقلون الی غیره

  1. Sineklerin yemeğin üzerinde toplandığı, yiyebildiklerini yedikleri ve kalanın ifsâd olduğu/bozulduğu ve başkasına nakledildiği gibi, insanların senin üzerinde/başında toplanması dünyânın sana ikbâl ettiği zamandır.

٩٠- دَقّق النظر فی العلوم فكل ما یقبل منها الفناء بفناء الدنیا فهو زینة الحیوة الدنیا والباقیات الصالحات خیر عند ربك ثوابا و خیر املا

  1. İlimleri iyice incele, onların hepsinin kabûl ettiği şey dünyânın yok oluşu ile yok oluştur, yok oluş ise dünyâ hayâtının süsleridir. “(Netîcesi) kalıcı olan sâlih ameller ise, Rabbinin katında sevabca daha hayırlıdır, ümid bağlamak cihetiyle de daha hayırlıdır.” (Kehf, 18/46)

٩١- التفاخر بالمال حمقٌ و بالعلم جهل وبالعمل شرك لأن المال عرضٌ و العلم صفةٌ للحق تعالی و العمل خلقهُ

  1. Mal ile övünmek ahmaklıktır, ilim ile övünmek cehâlet, amel ile övünmek ise şirktir. Çünkü mal geçicidir, ilim Hak Teâlâ’nın bir sıfatıdır ve amel O’nun yarattığıdır.

٩٢- رُبّ عالم غیر فهیم ضل بعلمه و رُبّ فهیم عالم ضل بفهمه

  1. Nice anlayışsız âlim ilmi sebebiyle sapıtmıştır, nice anlayışlı âlim ise anlayışı sebebiyle sapıtmıştır.

٩٣- الحلم لا ینتج خیرا الا بالعلم رُبّ حلیمٍ غیر عالمٍ اَفسدَ امره بحلمه و رُبّ عالم غیر حلیم اذلّ نفسه بعلمه

  1. Hilim, ilim olmadan netîce vermez, nice ilimsiz hilim sâhibi, işini hilmi sebebiyle ifsâd etmiştir/bozmuştur. Nice hilimsiz âlim, kendisini, ilmi sebebiyle küçük düşürmüştür.

٩٤- لیس للإنسان ان یموت انما المیت حیوان

  1. İnsan için ölmek yoktur, ölen ancak hayvandır.

٩٥- النوم عدوُّ الدنیا و الدین و معین الأعداء علی النائمین

  1. Uyku, din ve dünyânın düşmanıdır ve uyuyanlara düşmanların yardımıdır.

٩٦- النوم داء مهلك لا دواء له الاّ العشق و الخوف

  1. Uyku, korkudan ve aşktan başka devâsı olmayan helâk edici bir hastalıktır.

٩٧- بالحب ظهر الوجود و به استدام نظام الموجود

  1. Muhabbetle/sevgi ile varlık zuhûra geldi/ortaya çıktı ve onunla varlıkların nizâmı/düzeni devâm ediyor.

٩٨- ما اغفلكِ ایتها النفس تریدین ما ینتقل ممن مات الی من سیموت

  1. Ey nefis! Seni gaflete düşüren nedir, ölenden öleceğe intikâl edeni istiyorsun?

٩٩- لا تصحَبْ كلّ من لقیت الا تری ان صحبة الكذوب تورث الوسوسة و صحبة الجبان تورث الوهم و صحبة الفاسق تورث الغفلة و صحبة الاحمق تذهب الزكاء و صحبة البخیل تفسد الخُلُق و صحبة العوام تُكدّر القلب و صحبة الجهّال تورث القسوة فلله درّ العارف قدس الله سره حیث قال لا تصحب من لا ینهضك حاله ولا یدلك علی الله مقاله[1]

  1. Her karşılaştığın ile dostluk etme. Görmez misin yalancıların dostluğu vesveseyi geride bırakır, korkakların dostluğu vehmi/kuruntuyu geride bırakır, fâsığın dostluğu gafleti geride bırakır, ahmağın dostluğu zekâyı giderir, cimrinin dostluğu ahlâkı bozar, avâmın dostluğu kalbi kederlendirir, câhilin dostluğu kasveti geride bırakır. Allah için şu söylediği ârifin incisidir: “Hâli seni uyandırmayan ve sözü seni Allâh’a delâlet etmeyen/yöneltmeyeni dost edinme.”

١٠٠- النفس تدّعی كلّ كمال فی ذاتها و الكمالات لا تتحقق الا بآثارها ولا یُعتبر ما بالقوة

  1. Nefis her türlü kemâlin/olgunluğun kendisinde olduğunu iddiâ eder, kemâlât ise ancak yapılanlarla tahakkuk eder/gerçekleşir, güce/kuvvete itibâr edilmez.

١٠١- الناصح یُطعن ولا یُطعنه الا الفاسق

  1. Nasîhat eden kınanır, onu fâsıktan/günâha gömülenden başkası kınamaz.

١٠٢- لا تَنصحْ الاّ لمن ایقنت فیه الفطنة لان النصیحة تُغضب البلیٖد

  1. Anlayış sâhibi olduğuna inandığın/emîn olduğun kişiye nasîhat et, çünkü nasîhat ahmakları öfkelendirir.

١٠٣- من قَبِلَ شیأ من أحد فقد ملّكك نفسه له و الا یُتَّهم بالكُفْران كلاهما عیبٌ فی الانسان

  1. Birisinden bir şey kabûl eden onu kendisine sultan yapar, yapmazsa nankörlük ile ithâm edilir, ikisi de insanda bulunan ayıptır.

١٠٤- الاقوال صُوَرُ الأفكار حسنها من حسنها و قُبْحُها من قبحها

  1. Sözler, fikirlerin sûretleridir/şekilleridir, onların güzelleri sözlerin güzelliğinden, çirkinleri ise sözlerin çirkinliğindendir.

١٠٥- الأفكار علی قدر المعرفة و المعرفة علی قدر الفهم و الفهم علی قدر الاستعداد ذلك فضل الله یؤتیه من یشاء

  1. Fikirler ma'rifete göre, ma'rifet anlayışa göre ve anlayış kâbiliyete göredir. “İşte bu, Allâh’ın bir lütfudur ve onu dilediğine verir.” (Cuma, 62/4)

١٠٦- لیس فی الوجود قُبحٌ انما القبح یَعرِض بالنسب و الإضافات

  1. Varlıkta kötülük yoktur, ancak kötülük soy ve izâfetlerle/bağlantılarla ortaya çıkar.

١٠٧- توفیق الله العبد لذكره اعظم نعمة مما وعد له به من النعیم لان ذكر اللهِ عبده بالتوفیق لذكره سابقٌ علی ذكر العبد ایاه فَأَیُّ نعمة اعظم من ذكر الربّ عبده و هو غافل عنه

  1. Allâh'ı zikrinde Allâh'ın kulu muvaffak kılması, bununla kendisine va'dedilen nîmetlerden, nîmet bakımından en büyüğüdür, çünkü, Allâh'ın zikri için, kulunu, Allâh'ın zikretmesi, kulun Allâh'ı zikrinden öne geçer, kulu kendisinden gâfil iken kulunu Rabbinin zikretmesinden hangi nîmet daha büyüktür?

١٠٨- رُبّ دعاءِ مظلومٍ علی ظالم یعود علی نفسه لان ظلمه ایاه نتیجة ظلمه اِما علی نفسه و اما علی غیره فإنه ان لم یظلم لم یُظلم و كذلك نولی بعض الظالمین بعضا بما كانوا یكسبون

  1. Nice mazlûmun zâlime yaptığı duâ vardır ki, kendisine döner, çünkü onun zulmü, kendisine veya başkasına zulmünün sonucudur, şüphesiz ki o zulmetmeseydi, zulme uğramazdı.

١٠٩- كلّ بابٍ تُنال منه الحوائج فهو لله و المحجوب بالصور یُنسبه لغیره و فی الحقیقة ان الكلّ له و لكن الامر بالاطلاق و التقیید

  1. Her kapı ki ihtiyaçlar ondan ulaşır, işte o Allah’tır, sûretlerle perdeli olan, onu başkasına nisbet eder, hakîkatte ise herşey O’nundur, fakat iş serbest bırakma ve kısıtlama iledir.

١١٠- اشد الظلم یَصدر ممن هو یرید ان یعدل ولا یعلم العدل ما هو

  1. En şiddetli zulüm/adâletsizlik, adâletin ne olduğunu bilmediği halde adâlet isteyenden kaynaklanır.

١١١- من اُبتلی بالخَلّة فلا ینتظر من احد مثقال ذرة من اثر الخُلّة

  1. Kim fakirlik/ihtiyaç ile imtihân olunmuşsa, hiç kimseden en ufak bir dostluk eseri beklemesin.

[1] قوله العرف هو ابن عطاء الله الاسكندری صاحب الحكم قدس سره ص.٨٨

Mayıs 2023, sayfa no: 56-57-58

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak