Ara

Hasîrîzâde Şeyh Ahmed Muhtar Efendi ve Şiirleri -2-

Hasîrîzâde Şeyh Ahmed Muhtar Efendi ve Şiirleri -2-

Beyoğlu Sütlüce’de bulunan Hasîrizâde Dergâhı’nın ikinci postnişini “Şeyh Sülün Efendi” denilmekle de mâruf Süleyman Sıdkı Efendi’nin, Hasan Rıza Efendi, Ahmed Muhtar Efendi ve İsmail Necâ Efendi isminde üç oğlu vardı. Söz konusu oğullarının üçü de seyr-i sülûklarını tamamlayarak babalarından Sa’diye tarîkatı hilâfeti aldılar. İsmail Necâ Efendi askerlik mesleğine girerek Osmanlı paşası oldu. Hasan Rıza Efendi ve Ahmed Muhtar Efendi’nin kabirleri Elif Efendi Dergâhı’nın türbesinde, İsmail Necâ Efendi ise dergâhın bitişiğinde yer alan Yûsuf Sîneçâk-i Mevlevî hazretlerinin yanındadır. Üç kardeş de şiir kâbiliyetleri olan ve aruz vezninde şiir yazan şâirlerdi. Hasîrizâde Derhâgı’nın üçüncü postnişini olan Şeyh Hasan Rıza Efendi’nin bir na’t-i şerîfinden iki beyit şöyledir:

Kudûmün Hak Te’âlâ’dan atâdır yâ Rasûlallâh
Zuhûrun derd-i ‘isyâna devâdır yâ Rasûlallâh

Hevâ-yı nefs ile müstağrak deryâ-yı ihsânım
Elim tut düşmüşüm hâlim hebâdır yâ Rasûlallâh1 

Topculuğa dâir eserler kaleme alan, Türkçe ve Farsça şiirler yazan İsmail Necâ Paşa’nın iki gazeli şöyledir:

Mihr-i rûyından mı tâbım âteş-i dilden midir
Bülbülün feryâdı bilmem hâr mı gülden midir

Öyle mest oldum ki geçdim kayd-ı nâm ü nengden
Nergis-i sâkî mi yâ destindeki mülden midir

Bûstânda şimdi bir hoş-bû mu'attar eyledi
Gönlümü âyâ ki zülfünden mi sünbülden midir

Gerdenin bükmüşsün ey gonce neden mahzûnsun
Iztırâbın yoksa âh u zâr-ı bülbülden midir

Lutf edip yârin Necâ bir bûse va'd etti velî
Bilmezim maksadını lebden mi kâkülden midir

Diğeri:

Ger fekk-i dehân eylese ol gence-i ahmer
Elhânı ede bülbül-i şeydâyı mükedder

Rûyin gibi keşf eylemez kasvet-i kalbi
Hurşîd hemen etse de âfâkı münevver

Gûyâ ki nişan simtenin hûr-i cinândan
Bî-misl ü bedel tal’atın ey rûh-ı musavver

Müstağnî gülzâr-ı cinân etti beni çün
Bûy-i gül-i ruhsârına dil oldu musahhar

Yâ Rabb! Nazar et hâl-i perişân-ı Necâ’ya
Olmuştur ânın cism-i gumûm ile muhammer2 

Sütlüce Hasîrîzâde Sa’dî Dergâhı’nın dördüncü şeyhi Şeyh Ahmed Muhtar Efendi âlim, şâir ve hattat mürşid-i kâmillerdendir. O, fazîleti, üstün örnek ahlâkı ile çevresinde sevilen ve sayılan, Sa’diyye tarîkatının postnişini olmasıyla birlikte, Mevlevî, Kâdirî, Nakşibendî, Rufâî ve Halvetî tarîkatlarından da hilâfeti bulunan ender şahsiyetlerdendir. Ahmed Muhtar Efendi tarîkatlar arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın hepsine olan muhabbetini, bağlılığını, sadâkatini ve lâyık olmadığı halde kendisine ikrâm edilen nîmetleri bir şiirinde şöyle dile getirir: 

Şeyh Sa’düddîn hâdi-i tarîkattır bana
Hem tarîku’ş-Şâzelî akvâ-yı nisbettir bana

Mevlevîyem Kâdirîyem Ahmedînin çâkerî
Nakşibendîden de ahzım feyz u himmettir bana

Halvetî fârigu’l-bâl ede Hakk bu kemteri
Üns-i billâh ile matlab sırr-ı vahdettir bana

Kıldı Hakk “Envâr-ı Kudsiyye”yle zulmetten halâs
Şeyh Şa’rânî Velî nûr-i basîrettir bana

Yoktur isti’dâd ü istihkâkım ehlullâha ben
Eylemek da’vâ-yı nisbet ‘ayn-ı töhmettir bana

Men neyim lâyık bi-dergâh-ı selâtîn-i ‘izâm
Murlenk gibi bu yolda olma minnettir bana

Bir hasîs olmaya ahkar bendeyim dermândeyim
Maksadım da’vâ değil tahdîs-i ni’mettir bana

Tâc u tesbîh u ‘asâ vu hırkayı terk eyledim
Bezm-i fakr içre kalenderlik meziyettir bana

Hacc-ı Beytullâ’ı teysîr eyledi bu ‘abdine
Hamd-i lillâh sümme hamden bu ne devlettir bana

Ravza-i Pâk-i Habîbullâh’a yüz göz sürdüğüm
Hakk Te’âlâ cânibinden mahz-ı rahmettir bana

Bâb-ı Sadeddîn’e çeşmim halka cismim âsitân
Pây-i âyende vü revende bassa rif’attir bana

Taht-i akdâm-i ricâlullâha serdim cismimi
Bu Hasîrîzâdelik Muhtâr-ı şöhrettir bana3

Şiirin sâdeleştirilmiş hâli şöyledir:

“Şeyh Sâdeddin Cibâvî bana, tarîkatın/Allâh'a vâsıl olan yolunun hidâyetidir/hediyesidir. Şâzelî tarîkatı da benim için nisbetin/bağın en kuvvetlisidir. Mevlevîyim, Kâdirîyim, Ahmed-i Bedevî'nin bendesiyim, Nakşibendî tarîkatından hilâfetim ise benim için feyiz ve himmettir. Bu değersizin, Halvetî tarîkatı ile gönlü Hakk’tan gayriden hâlî olsun, Allâh’ın ünsiyeti ile vahdet sırrı arzum ve talebimdir. Basîret nûru olan Şeyh İmâm-ı Şarânî Velî’nin eseri “Envâr-ı Kudsiyye” ile Rabbim beni zulmetten kurtardı.

Allâh’ın velîlerinin lütuf ve himmetlerine kâbiliyetim ve istihkâkım/hak edişim olmadığı halde, benim onlara bağlılığımı iddia etmem töhmet gibidir. Ben yüce sultanların dergâhına lâyık değilim, maksadım da bu konuda iddialı olduğumu bildirmek değil, üzerimdeki nîmeti anlatmaktır. Tarîkat tâcını, tesbihini, asâ ve hırkasını terk eyledim, fakirlik meclisinde alçak gönüllülük benim için üstün bir özelliktir. Beytullâh’ı haccetmeyi bu kuluna Rabbim kolaylaştırdı, nasîb etti, ne kadar hamd etsem azdır, zîrâ bu ne devlettir bana. Allâh'ın Habîbi’nin pâk Ravzasına yüz sürmek benim için Rabbimin katından tam bir rahmettir. 

Sâdeddin Cibâvî’nin kapısına gözüm, halka ise cismim eşiktir, gelen gidenin ayağı bassa benim için yüceliktir/yüksekliktir. Allâh'ın ricâllerinin/velîlerinin ayaklarının altına cismimi serdim, Hasîrîzâdelik bana şöhretin Muhtar’ıdır/seçilmişidir.”

Tevessül; sâlih amelleri veya bazı kişileri vesîle edinerek Allâh'a yakın olmaya çalışmak, Alllah’tan dilekte bulunmak anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de tevessül, Mâide sûresi 35. âyet-i celîlede “vesîle” şeklinde geçmektedir: Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesîle arayın…” Hadîs-i şeriflerde de vesîle ve tevessül kelimeleri yer almaktadır. Çeşitli rivâyetlerde belirtildiğine göre kuraklık dönemlerinde ashâb-ı kirâm (ra) Peygamberimiz’e (sav) tevessülde bulunarak Allâh'a duâ ediyor ve duâları kabûl görüyordu. Onun vefâtından sonra amcası Hz. Abbas (ra) ile tevessülde bulunulmuştur. (Buhârî, “İstiskâ”, 3; “Fezâʾilü ashâbi’n-nebî”, 11) Resûl-i Ekrem (sav), gözleri görmeyen bir sahâbîye kendisiyle tevessülde bulunarak Allâh'a duâ etmesini söylemiş, sahâbî yaptığı duâdan sonra görmeye başlamıştır. (Tirmizî, “Daʿavât”, 119; ayrıca bk. Müsned, II, 168; III, 83; Müslim, “Salât”, 11)

Şeyh Ahmed Muhtar Efendi de “Tevessül” adlı şiirinde Rasûlullâh’ı (sav) şöyle vesîle edinmektedir:

Tevessül

Usât-ı ümmetinden bir zelîlem yâ Rasûlallâh
Sudâ-‘i cürmüm ile gayet ‘alîlem yâ Rasûlallâh

Hevâ-yı nefisle ömrüm geçirdim eyledim zâyi’
Recâ-yı ‘afva yüzüm yok hacîlem yâ Rasûlallâh

Gider benden bu gaflet-i zulmetin nûr-i hidâyetle
Elim tut düşmüşem rahm et sefîlem yâ Rasûlallâh

Vücûdun âlemîne bâ’is-i gufrân-ı rahmettir
Meded âsîler içre bî-mesîlem yâ Rasûlallâh

Bağışla Hazret-i Zehrâ ile sıbteyne Muhtâr’ı
Der âl-i ‘abâya ben dahîlem yâ Rasûlallâh4 

Şiirin sâdeleştirilmiş hâli şöyledir:

Hatâlarımın sıkıntısıyla çok rahatsızım, isyankâr ümmetinden zelil birisiyim ey Allâh'ın Rasûlü. Nefsimin peşinde ömrümü geçirdim, af dilemeye de yüzüm yok, utanç içerisindeyim. Hidâyet nûrunla bendeki zulmet gafletini gideriver, elimden tut, merhamet et, düşmüşüm, sefil bir haldeyim ey Allâh'ın Rasûlü. Senin varlığın bütün âlemlere af olunmak için bir rahmettir, isyankârlar içerisinde benzeri olmayana meded eyle ey Allâh'ın Rasûlü. Muhtar’ı, Hazret-i Fatımâtü’z-Zehrâ (r.anhâ) ile Hasan, Hüseyin’e (r.a.) bağışla, ehl-i beyte beni kabûl et ey Allâh'ın Rasûlü.

Dipnotlar

1 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, (Hz. A. Fikri Yavuz ve İsmail Özen), Meral Yayınevi, 1972, cilt 2, s. 388.
2 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1988, C. II. s.1163; Bursalı Mehmed Tahir, cilt 2, s. 388-389.
3 Mehmed Elif Efendi, Tenşîtu’l-Muhıbbîn bi-Menâkıbı Hoca Hüsâmeddin, Süleymaniye Kütüphanesi, Nazif Paşa, No. 1217, s. 54.
4 Mehmed Elif Efendi, Tenşîtu’l-Muhıbbîn bi-Menâkıbı Hoca Hüsâmeddin, Süleymaniye Kütüphanesi, Nazif Paşa, No. 1217, s. 53.

Şubat 2024, sayfa no: 54-55-56-57

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak