Cumhuriyet’in ilk yıllarında batılılaşmanın ancak şekille gerçekleşebileceğini savunan bir anlayış hâkimdi. Buna göre batılıların kıyâfetlerini giyersek, onlar gibi yaşarsak ve onlar gibi yazarsak her şey kendiliğinden çözülecekti. “Dil Devrimi” veya “Harf İnkılâbı” işte bu gerekçelerle 1928 yılında gerçekleştirildi. Merhum Mehmet Doğan’ın deyişiyle Harf inkılâbı ile bir medeniyetin bütün yazılı belgeleri okunmaz hâle getirildi. Yâni bütün kütüphaneler müzeye dönüştürüldü ve eski harfli eserleri okumak yasaklandı. Eski harfle yazmak yasaklandı, okumak da yasaktı. Dolayısıyla sizin birikiminiz, o zamâna kadar olan kültürel birikiminiz, şiiriniz, edebiyatınız, ortaya koyduğunuz fikriniz, ilminiz ne varsa onlar kütüphanelere hapsedildi. Böylece o medeniyet ile alâkanız, o medeniyetin eserleriyle alâkanız kesilmiş oldu. Bu bir sıfırlama inkılâbı aslında. Daha önceki kültürünüzü bir tarafa bırakıyorsunuz. Sıfırdan yeni bir kültür oluşturmak istiyorsunuz. Hem Osmanlı harfleri sürseydi hem de Latin harfleri kullanılsaydı bu mümkün değildi. Buna izin verilmedi. Ânî bir geçiş yapıldı.
Bugün bizler medenî gelişmişliğin alfabe ile alâkalı olmadığını biliyoruz. Dünyânın en zor alfabeleri olarak bilinen Çince, Japonca, Korece, Hintçe bugün de varlığını sürdürüyor ve bu milletler aynı zamanda teknolojide en ileri ülkeler arasında sayılıyor. Mao Devrimini yaşayan Çin’de bile alfabeye dokunmak kimsenin aklına gelmedi. Oysa Çin’de dokunulmayan hemen hiçbir şey bırakmadılar, alfabe hâriç! Çünkü Mao bile dilin önemini, geçmişten bugüne taşıdığı anlamı biliyordu. Mehmet Doğan’a göre İslâm ülkeleri doğudan batıya doğru orta kuşak diyebileceğimiz bir bölgededir. Buraya mümbit hilâl diyorlar. Yâni verimli hilâl. Hindistan'dan, Çin'den, Türkistan'dan, İran'dan, Türkiye’den Fas'a kadar gidiyor. Bunun 35. paralele kadar olan kısmı Arapça’nın hâkim olduğu bölgedir. 35. paralelin kuzeyinde ise Türkçe hâkimdir. Eskiden bu dünyânın tek alfabesi vardı. Bu alfabe ciddî geçişkenlik sağlıyordu. Bir kere bizim Türkîlerle münâsebetimizde kolaylık sağlıyordu. İmlâ değişmediği için bütün Türkîler İstanbul'da basılan bir gazeteyi, dergiyi, kitabı rahatlıkla okuyordu. Onların yazılı metinlerini de biz rahatlıkla okuyorduk. Fonetik alfabe ile, Latin harfleriyle bu mümkün değil. Rus çarlığı kendi kontrolü altındaki Türkîleri Türkiye ile müşterek olan alfabeden uzaklaştırmak istiyordu. İlk denemeyi Yakutlar‘da yaptılar, onları önce Hristiyanlaştırdılar sonra da 1910’larda Latin harflerine geçirdiler. Çarlığın alfabe politikasını Sovyetler Birliği de sürdürdü. Azerîler 1922’den itibâren Latin harflerini de kullanmaya başladılar, 1928’de eski harfler yasaklandı. 20. Yüzyıl’da sâdece Türklerin alfabesi değiştirildi, Sovyetlerdeki Türklere zorla alfabe değiştirtildi. Onlar önce Latin harflerine, sonra Kiril harflerine geçirildiler. Alfabe değişikliği, Türkiye dışında kalmış Osmanlı sınırları içindeki toplulukları da etkiledi. Avusturya-Macaristan Bosna’yı işgāl edince Osmanlı harflerini yasakladı. Boşnaklar buna direndiler. Çünkü bu alfabe hem Osmanlı merkeziyle hem İslâm dünyâsıyla müştereklik sağlıyordu. Balkanlar’da Türkçe bu alfabe ile yaşıyordu. Boşnaklar “Bizim için alfabe de Türkçe de vazgeçilmezdir” diyorlardı. Aliya İzzetbegoviç'in İslâm Deklarasyonu’nda şöyle bir bölüm var: “Latin harfleriyle kolay okunduğu, yazıldığı iddiası saçma bir iddia. Asıl sebep bu değildir. Japonlar kendilerine dayatılan Latin harflerini kabûl etmediler. Çin asıllı kendi alfabelerini kullandılar. Okur yazarlık oranları Türkiye'den daha yüksek. Gelişmişlik seviyeleri de Türkiye'den daha fazladır.
Harf Devrimi Hakkında Kim Ne Dedi
"Türkler harf inkılâbıyla kendi yazılı kaynaklarını anlama husûsunda yabancılardan farksız oldular. Bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılâbıyla bu hazîneler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Ancak çok yaşlı hocalar ve ihtiyarlar, onları okumak lüzûmunu hissedecektir." İngiliz Tarihçi Arnold J. Toynbee
“Sâdece onu, harfi (letter) düşünüyorum. Bu durumda, Türklerin yeni harflerini, Türk târihini derinden etkileyen harf devrimini (transliteration), kaybolmuş harflerini, şiddetle değiştirmeye zorlandıkları o alfabelerini düşünüyorum. Bizde (Fransa’da) böyle bir şey olduğunu düşünün: Cumhurbaşkanı yarından itibâren yeni bir yazı sistemi kullanmamız gerektiğine karar versin. Üstelik dil değiştirmeksizin! Ve dünün harflerine dönüş kesinlikle yasaklanacak! Bu ‘coup de la lettre’ (harf darbesi), bu şans veya bu darbe belki de her olayda bize vuruyor: Kişinin sâdece soyunması değil, gitmesi, çıplak halde tekrar yola koyulması, beden değiştirmesi; işâretlerin, her tezāhürün vücûdunu değiştirmesi gerekir ve bunu yaparken aynı kalmış gibi, yâni kendi dilinin hâlâ efendisiymiş gibi davranmak zorundadır.” Fransız Filozof Jacques Derrida
“Türk ve Japon reformcuların felsefelerindeki farklılık belki başka hiçbir hususta olmadığı kadar bâriz ve karakteristik olarak alfabe meselesinde ortaya çıkar. Basitliği ile öne çıkan ve sâdece 28 harfin olduğu Arap alfabesi dünyânın en kusursuz ve en yaygın alfabelerinden biriyken Türkiye bu alfabeyi kaldırmış, Japonya ise kendi içindeki batı taraftarlarının Latin alfabesinin kabûlü cihetindeki taleplerini reddetmiştir. Japonya, reformlardan sonra dahî 46 işâret ve 880 ideogramı barındıran girift yazısını muhâfaza etmeyi tercîh etmiştir. Bugün Japonya'da okuryazar olmayan yoktur. Diğer taraftan Türkiye’de, Latin alfabesinin kabûlünden 40 yıl sonra bile nüfûsun yarıdan fazlasının okuryazarlığı yoktur. Bu netîce, körlerin dahî görebileceği cinstendir.” Aliya İzzetbegoviç
"Yeni Türk yazısı, belki de dünyâda tek geçmişsiz ve târihsiz yazıdır." Sezai Karakoç
“Bizzat Lâtin harfleri dünyâsına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyâda en mütekâmil ve ince harfler olarak Arap harflerini gösterdiğini ve kendi milleti için, kültür kökünü değiştirmek muhâli olmasa, bu harfleri tavsiye edeceğini bilen var mıdır? Harf inkılâbı sırasında Amerikalı bir terbiye mütehassısının ‘Türklerin eski harflerini kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerika'nın, bütün madenlerinden mahrum olmasından daha ağır bir kayıptır!’ sözü gerçekten vâki midir? Amerikalı profesör, şüphesiz ki, kendi misyoner ve politikacılarının iştirâk etmeyeceği bu sözüyle ne demek istemiştir?” Necip Fazıl Kısakürek
“Kāmûs, bir milletin hâfızası, yâni kendisi; heyecânıyla, hassâsiyetiyle, şuuruyla. Kāmusa uzanan el nâmusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilâli, tek mukaddese saygı göstermiş: Kāmûs’a.” Cemil Meriç
“Ünlü İngiliz başvekili Gladstone ne dedi: ‘Bunların elinden Kur’ân’ı almadıkça bunları mağlup edemeyiz.’ Bu 19. yüzyılda olan bir şey ve bunu başardılar. Nasıl başardılar? Bunu yazımızı elimizden alarak başardılar. Kadınlarımızın örtüsüne husûmet duyanlarla Türk yazısına Arap harfleri lakabı yakıştıranlar aynı kimselerdi.” İsmet Özel
“Güzel dilimizi vaktiyle Dîvân edebiyâtının nesircileri kurutuyordu; şimdi onu Dil Kurumu boğazlamaktadır. Nitekim ‘Osmanlıca’ diye asırlar içerisinde gelişen Türk dili hançerlendikten sonra batılı kelimeler dilimize kolayca akın etmeye başladı. Gün geçtikçe ifâdemizin güzellikleri ortadan kalkmaktadır. Dinde ve dilde, sanatta ve devlette büyük millet varlığımızın sönük bir hayâl hâline gelerek bize vedâ ettiği bir devrin yetimleriyiz. Onu yok olmaktan kurtaracak olan yine millet maarifidir.” Nurettin Topçu
"1930'lu yılların başında Dil Devrimi diye yapılanlar yapılmasaydı Türkçe, şimdi dünyânın ifâde kudreti bakımından önde gelen birkaç dilinden biri olacaktı. Harf devrimi demek, yeni nesillerin 1928 öncesiyle irtibâtının kesilmesi, gemilerin yakılması demektir. Bunu muhâlifi de, muvâfığı da söylüyor. Dolayısıyla bu kültüre, bu hassâsiyete karşı olmaları da son derece normaldir. Aslında yapılan bir kültür devrimi, bu devrimin en önemli ayaklarından biri de harf devrimiydi. O harflerle üretilmiş koskoca bir kütüphanenin yolu kapatıldı. Arkasından yapılan dil devrimi de bu sürecin devâmıydı. O harfleri öğrenseniz bile, artık o kültüre uzman olmadığınız takdirde ulaşamayacaktınız. Hakîkaten, bir zamanlar günlük hayâtın parçası olan, herkesin bildiği şeyleri bile bugün anlamak için uzman olmak lâzım. Zâten dil devrimi böyle bir amaçla yapıldı.” Beşir Ayvazoğlu
“Son günlerde yine birileri ağızlarına sakız ettiler Osmanlı’da okuma yazma oranı çok düşükmüş. Osmanlı’nın kendi silah sanâyii yokmuş. Osmanlı yönetimi altındaki halklara zulmedilmiş. Hepsi de yalandır iftirâdır. Harf Devrimi’yle âdetâ her şeyin sıfırlandığını eklediğimizde elbette ülkemiz okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bir dönem yaşadı ama bunun suçunu Osmanlı’ya yüklemek bir bühtandır.” Recep Tayyip Erdoğan
Mayıs 2025, sayfa no: 70-71-72-73
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak