Gönül. Yüce Yaradan’ın «Yeryüzüne ve gökyüzüne sığmadım; fakat mü’min kulumun kalbine sığdım.» hadîs-i kudsîsinde ikâmetini âyân kıldığı güzîde makâm. Kur’ânî bir ifâde ya’ni kalb. Mevlâ’nın nazar ettiği hududsuz belde. Kâ’be-i Halîl. Kâh çocuk kâh meczûb. Hem bilge hem toy. İncinmeye meyyâl. Türlü vasıf ve hâle gebe. Kendimi tanımaya ve anlamaya başladığım zamanlardan beri zihnimi sarar tefekkür mahzûniyetle. Her hâlimizin, söz ve davranışımızın bir seyri vardır. Düşünür ve bir kalıba sokarız eylemlerimizi. Nasıl ki her şeyin bir zâhiri bir de bâtını vücûd bulmuş, öyle. Çağdaş insanın en önemli sıkıntısı gönüldür. Yanlış hareketlerimizi, kusur ve noksanlıklarımızı gönlümüze isnâd ederiz. Hâb-ı gaflet ile hatâlara dû-çâr oluruz. Bâzen Cemâlullâh’ın te’sîri ile hüsnü ışka boyanırız. Bir gayzerdir gönül. İçerisinde barınan duyguları, ân gelir büyük bir sadâ ve kuvvet ile fenâ yurduna püskürtür. Ân gelir, hâmûş kesilir. Derûnunda yaşar acziyeti, letâfeti. Kimi ân dilsizdir, kimi ân a’mâ. Kimi ân bülbül-i şeydâ, kimi ân zebûn eden bir çift göz. Kahverengi, elâ, yeşil, mavi. Geçer zamân. Mâzînin zarâfeti ve firâseti arasında gonca gül gibi biter. Lâle imrenir. Sünbül desek, lâ’l. Öğretir bize ecdâd engin gönüllü olmayı. Gerek ilmî gerek mi’mârî gerekse san’atsal eserleri ile. İster istemez kırdığımız, incittiğimiz kardeşlerimizin gönlünü alırız. Helâllik isteriz. Kimi zaman, kıymet verdiklerimize, ağır söz ve fiilleri sebebiyle gönül koyarız. Hakk’ın nazarını celb eder gönül. Bu cihetle hakk bahsinin de orijinidir. Gönülde olan gözlere yansır. Ve insan, temâşâ eder aşkla kâinâtı. İbret alır. Hz. Mevlânâ (ks) bir kibâr-ı kelâmında “Testinin içinde ne varsa dışına da o sızar.” buyurmuştur. Gönüldür insanoğlunun testisi. İhsân edici ağızların gönlü münbittir. Hakîkate refîktir. Hâl ile konuşur. Hâl ile mesel olur nesillere. Eski Türkçe’de köngüldür. Nökerlerin göğsünde îman, sadaklarında hedefine ulaşmayı bekleyen oktur. Âlem-i İslâm’ı kuşatır dört bucak, yedi iklîm. Rasûlullâh’ın sancağını taşır. Hilkâtten halka. Hakk’tan yine Hakk’a seferdir. Merhum Neşet Ertaş sazı ile okur Gönül Dağı’nı. Sinân, Selîmiye’ye nakşeder esrârını. Buhurzâde Itrî besteler Salât- ı Ümmiyye’yi ve Teşrik Tekbîri’ni. Yahyâ Kemâl, yüreğinden akan hissiyâta kalemiyle soluk verir. Gönlün açar: “O dem ki şevk ile tâbân olur gönül gönüle Bilâ-irâde şitâbân olur gönül gönüle Görünce âyine-i neşvesinde lâhûtu Kemâl-i vecd ile kurbân olur gönül gönüle Yeter hikâyet-i hâlât-ı Şems ü Mevlânâ Ne rütbe mihr-i dırahşân olur gönül gönüle Hudûd-ı aklı aşan mânevî seferlerde Yegâne meş’al-i îmân olur gönül gönüle” diyerek İslâm büyüklerine ittibânın ve Hz. Râsul (sav)’e itâatin gönülden geçtiğini beyân eder. Hâce Ali Emîrî gönlüne düşen kadîm eserleri te’min edebilmek için o diyardan bu diyâra, İstanbul’dan Yemen’e yol alır. İlim taleb edenin ayakları altına meleklerin kanatları serilir. Ali Emîrî ilim için yeri gelir mesleğinden azlini talep eder. Azîz Mahmûd Hüdâî gönül eğitimiyle, beden ve rûh tezkiyesiyle peygamberî edeble müşerref olur. Kâdî iken hakîkat kapıları açılır. Gönlün efsûnu dökülür makâm makâm. İnsanın aslı, özü gönüldür ya. İmtihâna gönüllüdür insân. Çünkü hakîkate ve mahabbete tâlibtir. Dağların, denizlerin ve cümle mahlûkun sâhiplenmekten kaçındığı vazîfeye tâliptir. Taleb ettiğinden ya’ni gönlüne düşenden çekilir evvelâ hesâba. A’raf Sûresi 172. âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hakk (cc) buyurur: «Hani Rabbin ezelde Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şâhit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da: “Evet, şâhit olduk ki Rabbimizsin.” demişlerdi. Böyle yapmamız, kıyâmet günü “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.» Şehâdet, mes’ûliyettir. Gönlünden sorumludur insân. Zîrâ Hakk’tan geldiğine ve yine O’na döneceğine şehâdet eder huzûr-ı ilâhî’de. Gönül verir. İnancına, âilesine, dostlarına, ilme, irfâna, san’ata, hüsne, aşka ve mahlûkâta. Kâh dâvâ edinir, uğruna cân verecek kıymette olanları. Vatanını. Zulme sessiz kalmaz dilsiz şeytan olup. Kâh Yûnus Emre’m nutkuyla seslenir ötelerden: “Ben gelmedim da’vî içün Benim işim sevi içün Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmağa geldüm” Kavgadan ıraktır, gönlü Hakk’la dolu olanlar. İnsanoğlu gönlüne kulak kesildiği ölçüde, insân olur. Nefsine köle olduğu ölçüde de aşağıların en aşağısı. Âdem (as)’dan bu yana hayra ve iyiliğe hâdimdir gönül. Tekke Mûsıkîmiz ile cûşa gelir. Nikrîz, Acem-aşîrân, Nihâvend, Çârgâh, Uşşâk ve Hüseynî. Zikir halkalarında devrândır, semâ’dır. Cehrî ile hafîdir. Muhammed Mustafâ (sav)’in mübârek kademindeki gûbârdır. Gözündeki bir katredir. Ummân olur, akar gönüllere. Hüsn-i ahlâktır. Dil, din ve renk ayırd etmez. Gönül hem dert hem dermândır. Üstad Hâfız Kâni Karaca ise gönül yolunun inceliklerini şerh eder, icrâ ettiği kasîde ile: “Cânı cânâna kurbân eyleyen gelsin bu meydâne Soyup benliğini uryân olan gelsin bu meydâne Bu meydân mekteb-i irfân cesâret edemez her cân Hased kin kibr ü cehlini koyan gelsin bu meydâne Ne bilsin derdimi derdsiz olanlar anlamaz hâlim Bu Allah derdidir âgâh olan gelsin bu meydâne” Hâsılı, gönül aynasını insan pâk tutmalı. Tevbe ve niyâz ile aklamalı. Tevhîde sarılmalı. Birlenmeli Hakk’ın nazargâhında hakîkatle. Hayâl Perdesi’nden sıyrılıp mir’ât-ı Rabbânî’de yanmalı. Yanmalı. Yanmalı âteşîn bir gönülle. Hakîkî Sevgili’nin (cc) müjdelediği şerefe nâil olmalı. Teslîmiyyet ile rızâya erişmeli. Tefrîkadan ve gönül incitmekten sakınmalı. Bilen ve anlayanlara açmalı gönlünü. Nasıl ki pervâne şem’e müştâk, öyle. Râzı olmalı şerden de hayrdan da. Çünkü Kudret-i Ezelî, Allah’tır (cc) her işi olduran. Tapduk’un Yûnus gibi kırklara, erenlere karışmalı: “Gönül mü yeğ, Kâ’be mi yeğ? Ayıt bana aklı eren Gönlü yeğ durur zîrâ kim gönüldedir dost durağı Gönüllerin komşuların ısmarladı Hakk Resûl'e Mi’rac Gecesi dost ile bu keleci oldu dakı Yûnus işin budur hemen, tutgıl gönüller eteğin Dilersen bâkî olasın, gönüller oldular bâkî.” Gönlü mi’râca erişen ve beka bulana selâm olsun: “Hû!”
Hatice Tekin
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak