Ara

Hakîkî Tevhîd / Abdülkâdir Geylânî (rh.a)

Hakîkî Tevhîd / Abdülkâdir Geylânî (rh.a)

Gerçek tevhîd bütün yaratıkları kalpten silip çıkarmaktır. Mânevî hastalıkların bütün devâsı; gönülden Allâh’ı birleme ve dünyâ yılanından yüz çevirmededir.

Yılan avcısı gelinceye kadar sen dünyâ yılanından kaç. Yılan avcısı onun azı dişlerini söker, zehirlerini akıtır ve o yılanı senin yanına getirip, bu sanatı da sana öğretir ve sonunda yılanı eziyet verecek bir hâli kalmamış bir şekilde sana teslîm eder. O sana zarar veremeyecek bir hâle geldiği için, artık onda dilediğin tasarrufu yapabilirsin.

Allâh’ı (cc) seversen, O da seni sever ve dünyânın, şehvetlerin, lezzetlerin, nefsin, kötü arzuların ve şeytanların şerrinden seni korur. Allâh’ın ezelde senin için taksîm ettiği nasiplerini zararsız ve kedersiz şekilde alırsın. Ey elinde bir delîli olmadan Tevhîd ehli olduğu iddiasında bulunan kişi! Sen nice kere Tevhîd ehli olduğunu söylüyorsun halbuki sen bir müşriksin.

Sizler Dünyâ Peşinde Koşarken Dünyâ da Velîler Peşinde Koşar

Ey cemâat! Sizler, dünyâ sizlere bir şeyler versin diye onun peşinde koşarken; aynı dünyâ Allâh’ın velîlerine bir şeyler vermek için onların peşinden koşar. Dünyâ velîlerin önünde durur ve onlara bir şeyler vermek için uğraşır.

Nefsine tevhîd kılıcıyla vur, nefsine tevhîd elbiseleri giydir. Nefsin için mücâhede mızrağı, takvâ zırhı ve yakîn kılıcı edin. Bâzan nefsini yarala; bâzan da ona darbeler indir. Nefsin sana boyun eğinceye kadar böylece devâm et; sonunda sen onun sırtına biner ve yularını da eline alırsın. Bu halde sen onunla karada ve denizde istediğin yere sefere çıkarsın. İşte o zaman Rabbin seninle övünür. Sonra sen nefislerinden kurtulamayan, nefislerinin elinde esîr olarak kalan kişilerin önlerine geçersin. Her kim ki nefsini tanır ve ona galebe çalarsa; nefis onun biniti olur, yüklerini taşır ve işlerine karşı da gelmez.

Nefsini tanıyarak, nefsini zevklerinden vazgeçirip ona engel olmadıkça ve hakkını da ona vermedikçe; sende hiçbir hayır yoktur. Bunları yaptığın zaman nefis kalple, kalp sırla, sır da Allah (c.c) ile huzûra erer.

Nefislerinizden mücâhede sopasını kaldırmayınız. Onun tuzaklarına kanmayınız. Nefsin uyuyormuş gibi yapmasına kanmayınız. Yırtıcı hayvanın uyuyor gözükmesine aldanmayın. Çünkü o kendisini uyuyor gibi gösteriyor oysa sizi parçalamak için fırsat kolluyor.

İşte bu nefis de aynen bu yırtıcı hayvanlara benzer; itmi’nâna ermiş gibi yapar, zelillik, tevâzu ve hayırda uyum içerisinde görünür, oysa ki onun içi hiç de böyle değildir, tam tersidir. Onun eğitimini tamamladığı ve itâat eder gibi yaptığı hususlarda dahî dikkatli ol.

Allah dostlarının meşgûliyetleri, halkın dışında başka şeylerledir. Onlar halka bakmak, onlarla berâber oturmak, onlara emirler vermek, yasaklardan sakındırmak için kendilerini mükellef hissederler. Halkla oturup kalkan Allah dostlarının örneği şu kimselere benzer:

Bir grup yolcu denizi geçip hükümdârın yanına gitmek isterler. Bu topluluğun içerisinde bâzıları yolu bilirler ve denizin öte tarafına geçerler. Onlar hükümdârın huzûruna varınca, hükümdar diğer topluluğun da kendisine gelmek istediklerini öğrenir. Fakat onlar, gidecekleri yolu bilemediklerinden boğulma korkusuyla yolu şaşırmışlar ve hükümdâra ulaşamamışlardır. Bunu haber alan hükümdar, derhal bu ilk gelen topluluğun geri dönerek geldikleri yolu onlara târif etmelerini emreder. Onlar da geri dönerek:

“Yol işte bu tarafta” diye seslenerek onlara kılavuzluk ederler. Onlara yaklaştıkları zaman da onların ellerinden tutarak onlara rehberlik yaparlar. Bu işin aslı şu âyet-i kerîmede ifâde edilmiştir:

“O îmân eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.” (Mü’min, 40/38)

 

İçinizde gerçekten akıllı olanlar, ne dünyâlık mallarla, ne evlatlarla, ne âilelerle, ne yiyecek, ne giyecek, ne binit ve ne de nikâhlanmakla sevinirler. Bütün bunların hepsi kuru bir hevestir. Mü’minin sevinci; îmânı sağlam, kesin inancı güçlü olup, kalbi de Rabbinin yakınlık kapısına ulaştığı zaman ortaya çıkar.

Uyanık olunuz! Aklınızı başınıza alınız! Dünyâ ve âhiret sultanları, Allâh’ı (cc) tanıyan ve bunun gereğiyle de amel eden kişilerdir.

“Rabbimiz! Bize dünyâda da, âhirette de iyilik ver! Bizi cehennem azâbından koru!” (Bakara, 2/201)

 

Kaynak: El-Fethu’r-Rabbânî’den

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak