Ara

Hacı Hasan Efendi (ks)

Hacı Hasan Efendi (ks)

Muhyiddîn Arabî’ye (ks) velîlerin sıfatları sorulduğunda “kemâlât” der. Biraz daha ilâve edin deyince, “kemâlâtını gizlemek” buyurur. Sâmî Efendi Hazretlerine râbıta konusu, başkaları tarafından duyulur. Bu esrârı yıllarca gizler. Üstâdımız askerde iken yürüyüş esnâsında dillerinden şu cümleler dökülür:

“Hamdederiz Zül-Celâl’e halkeyledi şems-i rûh
Rabt-ı kalb yaptıkça verir feyzi ol Sâmî-i ûlâ” 

Bir sabah uyanırken, Cennetü’l-Müşâhede’de toplantı yapıldığını, Sâmî Efendi’nin emâneti kendilerine tevdi buyurduğunu kulaklarımızla duyduk. Yine de gizlerdi. Artık ricâlüllah, getirdikleri mânevî emânetlerle müjdelediler. Bu konu tartışılmaz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Kendilerinde meydana gelen esrârı, bir başkasından gibi anlatırdı. Mânevî görevlileriyle el işâretiyle görüşür ve vazîfelerine sevkederlerdi.

Odalarında yalnız kalır misâfirlerim geliyor derdi. Bir seher vakti kapımıza kadar geldi. “Kimler geliyor kimler gidiyor haberiniz olmuyor.” buyurdu. Sabah abdest ibrikleri boşalır. Kıbleye dönük terlikler, giyildiğinin işâretini gösterirdi. Uzaktan ve yakın komşular tarafından, evin üstüne ışıkların indiğini görenler pek çoktu. Rûhâniyetinden izin isteyerek şu hâdiseyi nakletmek isterim. Salonda gözleri yumulu, vücûdu sağa sola meyleder bir vaziyette iken, istirahat odalarına girdiğimde pencerenin önünden târifi zor nurların birbirine karışarak kıbleye doğru gittiğini gördüm. Meğer Hızır (as) ile Sâmî Efendi teşrif buyururlar.

Aksaray’dan askerî hâkim akşama doğru çok telaşlı bir şekilde geldi. Muazzam bir nûrun açtığı kucağa diğer bir nur kavuşur. Sevgili Peygamberimiz’le Hasan Efendi Hazretlerinin nûru. 1975’de Numune hastanesinde iken, Dikmen’den Dâvud Efendi istirahat ânında mübârek ağızlarından çıkan yeşil nûru müşâhede ile çok duygulanır. Bu güzelliklerin ardı arkası kesilmez. Bunlar sâdece görünen tarafı, görünmeyen yönleri “kuddise sirruh” yani Cenâb-ı Hak onun sırrını mukaddes etsin duâsında gizlidir. Her an terakkî hâlinde olan, bir nefesi ins ve cinnin ameline denk gelenleri anlatmak elbette zordur. Biz kokuşmuş dünyâdan başımızı kaldırıp İlâhî kokuları almak istiyoruz.

“Fazîlet ehlinin kadrini yine fazîlet ehli bilir.”[1] Sâmî Efendi Hacı Hasan Efendi’yi seçkin kimselerden sorar, görüşüyor musunuz buyururlar. Huzûruna herkesin tanımadığı kimseler gelirdi. Haberleşmeleri gönül telefonlarıyla idi. Kayseri’yi teşrif buyurdular. Seyyid Burhâneddin Hazretlerinin türbedârı Hüseyin amca, “eve haber verdim bugün beni beklemeyin”der. Üstâdımızla görüştüler. Talaslı Hafız diye meşhur Mehmed Efendi sohbetlerinde ayağa kalkar, hû hû diye cezbelenir. “Beni Hasan Efendi’nin hâli kendimden geçiriyor” derdi. 

Üstâdımız ders verir, hâlinden istifâde edilir ve sohbetinden herkes istidâdına göre nasiblenirdi. Dr. Mustafa Mıhçıoğlu, “bir aylık akümüzü doldurup gidiyoruz” derdi. Kayseri’de tanınmış kadîm ihvanlardandı.

Tahir hocamızla gelen gruptan biri dedi ki: “Hasan Efendi Üstâzımız sohbet için yorulmasın. Biz ona hayran hayran bakalım yeter.” Şâh-ı Nakşibend’in (ks) şu sözünü hatırlatır bu ifâde: “Sükûtumuzdan faydalanamayan sohbetimizden faydalanamaz.” Bu konuda hâtıralar çok. Bir akşam üzeri sükût buyurdu bir inleme başladı. Bünyan’dan bir din görevlisiydi, çok ağladı. Cemaatin böyle anlarda feryâdını çok duyduk. Konya’da “Sevgili Peygamberimizin alnına bakın kaşları birleşik mi ayrı mı?” deyince rûhâniyetlerinin teşrîfiyle Cennet-i A’lâ’dan bir hayat yaşanır.

Uzaktan teveccüh ettikleri kimseler de olurdu. Gece tâatlerine kalkmalarına yardımcı olduğu çok kimseler vardır. Biiznillah salonlarından ilâhî sesleri duyarak uyanıp, teheccüd namazına kalkarlar.

İşine yetişmede geç kalanlara îkazda bulunur. Almanya’da çalışan Ürgüb’ün Damsa mahallinde oturan Mustafa abi bunlardan biri.

Hasan hocamızı Alman gençleri çevirir. Öldürmeye karar alırlar. Hocamızın endîşeli ânında Üstâzımız tatlı ifâdeleriyle “korkma Hasan Hoca” der ve gençler ayrılır.

Bir ağaç dahi emr-i İlâhî’nin dışında yaprak düşürmez. Sayılamayacak kadar çok olan bu vakalar izn-i İlâhî ile tecelli eder. Onun asıl seçkinliği, güzel ahlâkı, muamelesindeki düzgünlük, insanlığa istikāmet tâyin etmesidir.

[1] Hatib-i Bağdâdî, “Târih-i Bağdat”; İbn-i Asâkir de “Târih-i Dımeşk”.

Ocak 2024, sayfa no: 6-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak