Ara

Habbe-i Muhabbetin Çimlenmesi: Sevginin İspâtı, İtâat

Habbe-i Muhabbetin Çimlenmesi: Sevginin İspâtı, İtâat

Sevgi ve nefret, gönülde yer eden, söz ve davranışlarda kendisini göstermesi gereken iki duygudur. Sevgi ve nefret, cılız bir niyet ve kuru bir iddia değildir. Seviyorum diyen kimse, söylem ve eylemleriyle bu sevgisinin gereğini yerine getirmelidir. Aynı şekilde, nefret ediyorum diyen kimse, bu nefretinin gereğini yapmalıdır. Birçok şeyin aşındığı günümüz dünyâsında sevgi ve nefret de yapay bir hal almıştır. Seni canımdan çok seviyorum dediği halde, sevdiği kimseyi doğrudürüst tanımayan ve sevenin sevdiğine yapması gerekeni yapmayan nice insan vardır. Aynı şekilde buğz ettiğini söylediği halde, buğz ettiği kimse ile gül gibi geçinip giden nice insan vardır. Kur’ân bu sevgi sahtekârlığına dikkat çekerken bizleri şöyle uyarır:

Allâh’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.

De ki: «Allâh’a ve peygambere itâat edin». Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkâr edenleri sevmez.1

Sevgi kelimesinin Arapça karşılığı muhabbet kavramıdır. Muhabbet, dâne anlamına gelen habbeden gelir. Buna göre muhabbet, hayat ağacının dânesidir. Şâyet dâne tohum aşamasında kalır, gelişip serpilmezse ortada bitki olmaz. Önemli olan tohumun çatlaması, yeşermesi, serpilmesi ve meyveye durmasıdır. Habbeyi çimlendirip yeşertecek olan ona uygun bir toprak, ona devamlı dökülecek olan su ve alacağı güneş ışığıdır. Sevgi iddiası da böyledir. Nasıl ki dânesi olmayan ekin ottur, sevgisiz gönül de boştur. Meyveye durmayan sevgi de anlamsızdır. Sevgi habbesini çimlendirip yeşertecek olan da devamlı okunacak olan âyet ve hadislerdir. Âyet ve hadislerle beslenmeyen bir vücut ölmeye ve çürümeye mahkûmdur.

Seven sevdiğine rağbet eder ve onun isteklerini severek isteyerek yerine getirir. Yüce Allâh’ı seven O’na yönelir, O’nu ister, O’nun istekleri doğrultusunda hareket eder. Rasûlullâh’ı seven de öyle.

Bir grup insan Peygamberimiz (as)’a gelerek, bizler Allâh’ı seviyoruz diyorlardı. Bunun üzerine Yüce Rabbimiz, bu âyetleri indirerek onlardan Allah sevgilerini Peygambere itâatle göstermelerini istemiştir. Yine Medine’ye gelen Necran Hristiyanları, bizler Allâh’ı seviyoruz diyorlardı. Yahudiler ve Hristiyanlar, “Biz Allâh’ın oğulları ve sevgilileriyiz”2diyorlardı. Mekke müşrikleri de biz Allâh’ı seviyoruz diyerek putları O’na eş koşmaya devâm ediyorlardı. Rabbimiz, onlar gibi olanları bu âyetlerle uyarmıştır. Zîrâ sultânı seven, sultânın elçisine inanır ve ona saygı-sevgi gösterir. Yüce Allâh’ı seven de O’nun elçisine sevgi-saygı gösterir. Elçiye saygısızlık, sultâna saygısızlıktır. Peygambere saygısızlık da Yüce Allâh’a saygısızlıktır.3

Yüce Rabbimiz kendi sevgisini, Rasûlü’nün sevgisi, Rasûlü’ne itâati de kendine itâat kılmıştır. Buna göre Rasûlü seven Allâh’ı sevmiş olur, Rasûle itâat eden Allâh’a itâat etmiş olur. Peygambere itâat eden, Allâh’a itâat etmiş olur.4 Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allâh’a baş eğip el vermiş sayılırlar.5 Âyette Allah sevgisinin gereği olarak Peygambere ittibâ zikredilmiştir. Allâh’ı sevdiğini söyleyen kimse, bu sevgisini ispât için Peygambere uymalıdır. Bu bize, Allâh’ın sevgisini kazanmayı ve günahlarımızın bağışlanmasını sağlayacaktır. Yüce Allâh’ın sevgisine mazhar olmak, O’nun Rızâsına ermek, yardımına mazhar olmak, dünyâ ve âhirette huzurlu-izzetli bir hayâtın sâhibi olmaktır.

Peygamberimiz de bir hadislerinde kendisini gerçek anlamda sevmenin ne demek olduğunu şöyle açıklamıştır: Kim benim bir sünnetimi ihyâ ederse/yaşar ve yaşatırsa beni sevmiş olur. Beni seven de benimle berâber cennette olur.6Demek ki Allah Rasûlü’nü sevmek, O’nun sünnetini yaşayıp yaşatmakla mümkündür. 

Dînin temel rukünlerinden biri de Peygambere îmân etmektir. Peygambere îmân eden kimse, O’nu seven ve sayan kimsedir. Bu ise Peygamberi doğru bir şekilde tanımak ve O’nu izlemekle mümkün olacaktır. Peygamberi doğru bir şekilde tanımadan, O’nun sünnetine sarılmadan, O’nu öz nefsinden daha fazla sevmeden O’na îman gerçekleşemez.

Pek çok Kur’ân âyeti Peygamberimiz (as)’a karşı duruşumuzu belirlerken, O’na îmân etmeyi, O’nu sevmeyi, O’na itâat etmeyi, O’na ittibâ etmeyi, O’nun çağrısına icâbet etmeyi, O’na salât ve selâm etmeyi, O’nu örnek almayı bizlere emreder. Öte yandan O’nu inkâr etmemeyi, O’na isyân etmemeyi, O’na muhalefet etmemeyi, O’nu sıradanlaştırmamayı bizlerden ister. Bu kadar çok farklı kavramın Kur’ân’da yer alması düşündürücüdür. Bu, bir taraftan bütün yönleriyle ve kâmilen peygamberimize îman ve itâati ihtivâ ederken; öte yandan farklı şekillerde O’na isyân etmekten de bizleri sakındırmayı ifâde etmektedir. Çünkü insanlık târihi, peygamberi inkâr ve muhalefetin farklı çeşitlerine şâhitlik etmiştir. Peygambere inandığını söylediği halde, O’na îmânını gerçekleştiremeyenler… O’nu sevdiğini iddia ettiği halde, O’na olan sevgisinin gereğini yerine getiremeyenler… O’na itâat ettiğini sandığı yâhud söylediği halde O’na başkaldıranlar… O’nun örnekliğini lâyıkıyla anlayıp hayatlarına taşıyamayanlar… Evet, böyleleri insanlık sahnesinde hiç eksik olmamıştır. İşte âyetler her birinde sayısız hikmet ve mânâ bulunan farklı kavramlarla, insanlığın düşebileceği bu yanlışlara ve sapmalara ısrarla işâret etmiştir..

Konumuz olan âyetin Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkâr edenleri sevmez cümlesiyle sona ermesi oldukça dikkat çekicidir. Zîrâ Allah ve peygamberine itâatsizlik küfre götürür.

Yüce Rabbimiz, bizleri gerçek anlamda kendisini ve elçisini sevenlerden, bu sevgisini de itâat ve ittibâ ile isbât edenlerden eylesin! Gönlüne ektiği habbe-i muhabbeti yeşertenlerden eylesin! 

Dipnotlar:

1 Âlî İmrân 31-32.

2 Maide 18.

3 Taberî, Mâturidî, Bağavî.

4 Nisa 80.

5 Fetih 10.

6 Tirmizî, IV, 410, No: 2678.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak