Ara

Günümüzde Cenâze Yemekleri / Rukiye Çoruk

Günümüzde Cenâze Yemekleri / Rukiye Çoruk

الْمَوْتِ ذَائِقَةُ نَفْسٍ كُلُّ “Her canlı ölümü muhakkak ki tadacaktır.” diye buyuruyor Rabbimiz. "Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın." diye uyarıyor sevgili Peygamberimiz (sav). Atalarımız ise "Gelin girmedik ev olur da, ölüm girmedik ev olmaz." diyor. Ne kadar yaşarsak yaşayalım bir gün ölüm meleği herkesin kapısını çalacak. Mühim olan ölen kişinin güzel bir hayat yaşayıp îmanlı bir şekilde rûhunu teslîm etmesi; kalanların ise bir Müslüman olarak vefât eden kişiye son görevlerini, dînimizin gerektirdiği şekilde yerine getirmesidir.

Bu görevleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Vefât eden kişiyi usūlüne uygun olarak yıkayıp kefenlemek, yine dînimizin emirlerine ve sünnete uygun olarak cenâze namazını kılıp defnetmektir. Eğer vefât eden kişinin komşusu ya da akrabâsı isek görevimiz bitmedi demektir, çünkü bu günler cenâze sāhipleri için aşılması zor günlerdir. Onların acılarını paylaşmak, kederlerine ortak olmak gerekir. Özellikle üç gün komşu ve akrabâların cenâze evine yemek götürmeleri müstehaptır. Nitekim Cāfer Bin Ebû Tālib şehîd edildiğinde Efendimiz’in (sav) şöyle buyurduğu rivâyet olunur: "Cāfer'in evine yemek yapıp götürünüz, çünkü başlarına kendilerini meşgūl edecek bir iş gelmiştir."

Son birkaç yıla kadar Efendimiz’in (sav) bu sünnetine dikkat edilmiş, İslâmî bir gelenek ve ādet olarak uygulanmıştır. Bir Müslüman vefât ettiğinde komşuları, hısım akrabâları günlerce cenâze evine yemek getirip ikrâm eder, onlara bu zor günlerinde destek olmaya çalışır, onları tesellî eder, sabır telkīninde bulunur ve bu kederli günleri birlikte atlatırlardı. Şu son dönemlere bakıldığında cenâze ādetlerinin farklı bir yöne evrildiğini görüyoruz. Kur'ân ile sünnet ile bağdaşmayan yeni ādetler uygulanır oldu. Yakınların cenâze evine yemek götürmesi zamanla deforme olarak bunun yerine cenâze sāhiplerinin helva kavurması, lokma dökmesi, yemek ve çay ikrâm etmesi ādet hâline geldi. Bu şu an öyle bir boyuta ulaştı ki hayrete düşmemek elde değil. Cenâze sāhipleri cenâze ve defin işlemlerinden önce, tāziyeye gelenlere ne ikrâm edeceğini düşünür oldu. Cenâze yemeği, bulunulan yöreye ve kişinin maddî imkânına göre dönerci kirâlamak, yemek şirketleri ile anlaşmak yâhut pide, lahmacun gibi ikrâmlıklar hazırlatıp misâfire sunmak şeklinde ziyâfete dönüştü. Cenâze sāhiplerinin acısı, elemi, kederi yetmezmiş gibi bir de bu yemek sıkıntısı maddî, mānevî bir külfet olarak omuzlarına yüklendi. Bu ikramların yapılmaması ise son derece ayıp karşılanır hâle geldi. Birkaç kişiden dinlediğim olayları aynen naklediyorum:

"Babam vefât ettiğinde yemek verecek param yoktu, birkaç kişiden borç ricâ ettim bulamadım, maalesef bankadan kredi çekerek yemek vermek zorunda kaldım. Allah affetsin başka çârem yoktu."

 

"Kardeşim fabrikada makinaya düşmüş fecî şekilde can vermişti. Āilecek perîşandık, ama ādetler... ‘El ne der!’ sözleri... Gözyaşları ile tepsilere kebap hazırlayarak fırınlara gönderdik ve tāziye için gelenlere ikrâm ettik."

 

"16 yaşındaki oğlumu kaybettim. Vefat haberini alınca bayılmışım, cenâzeye āit hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde, yanımda bir tabak pide ve ayran vardı ve yemem için zorluyorlardı. Şöyle bir etrâfa baktım, herkes pide yemekle meşgūldü. Boğazım düğümlendi, o günden sonra hiç pide yiyemedim. Gerçekten de ateş düştüğü yeri yakıyormuş."

 Bir din görevlisi arkadaşıma yöneltilen soru ise bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten:

"Hocam, bir yakınım vefât etti, ben de yardım olsun diye çeyrek altın götürmüştüm ama benim annem vefât ettiğinde onlar altını getirmediler, bu kul hakkı değil mi?"

Ne acıdır ki daha bunlar gibi onlarca hikâye var. Günümüzde uygulanmaya başlanan bu tür davranışların hiçbir dînî dayanağı yoktur. Hattâ dînimize göre üç gün boyunca cenâze sāhiplerinin hazırladığı yemekten yemek “mekruh”sayılmıştır. Şuurlu bir Müslüman olarak bu konuda bilinçlenmeli ve cenâze merâsimlerimizi, dînimizin emirlerine ve Efendimiz’in (sav) sünnet-i seniyyesine uygun olarak tertîb etmeliyiz. Özellikle din görevlilerimizden beklentimiz; bu konu üzerinde sıklıkla durmaları, halkı bilinçlendirerek, dînimize mâl edilmeye çalışılan bu bid’at ve hurâfelerin bertarâf edilmesi husūsunda hassâsiyet göstermeleridir. Tüm hayâtımızı Kur'ân ve Sünnet ışığında sürdürmek duā ve temennîsi ile...

Hamd olsun ālemlerin Rabbi olan Allâh’a.

Şubat 2022, sayfa no: 12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak