Ara

Gönül Dili

Diller, hakkın kalemidir. Bu kalemin mürekkebi defterinize Kur'ân, Hadîs ve Esrâr-ı İlâhî’den esintiler, gönle düşen hikmetler, ilâhî kaynaktan gelen kokular olsun. İlâhî mahşerde açılan defterimiz, büyük küçük her şeyi kaydeden dîvânımız hayır kelâmın dışında olursa hâlimiz ne olur? O sahifeler, Allah (cc) Teâlâ’nın huzûrunda, enbiyâ ve evliyânın ve bütün kâinâtın şahâdetinde "gelin okuyun kitabımı" desin. Allah (cc) Teâlâ kulunu, Habîbullâh ümmetini, Evliyâullâh evlâdını senâ etsin. Bütün âzânın "kurtuluşumuz sana âit" dediği bu dili küfürden, şirkten, nifaktan kelime-i şahâdetle temizleyelim. Büyük ve küçük günahları ve mâsivâyı terkle dilimizi Hakk Teâlâ’nın kalemi edelim. 60 sene küfür içerisinde kalan Hz. Dihye (ra) okuduğu kelime-i şahâdetle nûr etti hayâtını. 60 tane kız çocuğunu diri diri gömen Hz. Dihye'nin affını Cebrâîl (as) müjdeleyince Efendimiz (sav) ağladı. Îmânlı olarak bu kelime-i tayyibeyi okuyanın ereceği müjde ne kadar büyük! Düşünelim; kelime-i tevhîdi şuhud makâmında tadını ve lezzetini duyarak okuyanın hâli ne olur? Sadrına yazılır, nefy-ü isbât olursa ne olur? Murâkabelerden sonra rüzgârlı havada ağacın sağa sola meylettiği gibi meylederse ne olur? Zikr-i küll ve zikr-i sultâni olursa mübârek zâtın erişeceği mükâfat ne olur? Zikr-i küll ve zikr-i sultâni, bütün vücûdun Allah Lafzı Celâli ile bir dil olmasıdır. Beyni dil olan azameti ilâhiyyeyi tefekkür eder. Kâlbi dil olan havf-i ilâhî (Allah korkusu) ile dolar. Gözü dil olan ibretle bakar. Kulağı dil olan hikmetle söz dinler. Eli dil olan verenel, ayağı dil olan mücâhid olur, rûhu dil olan ğayb âlemiyle, lahut âlemiyle dilleşir. Sırrı dil olan Hak Teâlâ ile kelâm eder. Velâyet ölçüsü içerisinde Mûsâ’nın (as) Kelîmullâh olma sırrını elde eder. Dil hâmûş, suskun, gönül kelâm eder. Habîbullâh (sav) miraçta konuştu Rabbimizle harfsiz ve savtsız, söz ve kelâm etmeksizin. Affı talepte Rabbimizden gözünden yaş döken tevbekâr, özüyle konuşur Mevlâ’mızla. Gözyaşı kelâmsız ve sessiz bir talebin işâreti değil midir? Zamanın sâhipleriyle oturulan birkaç dakîka ârif için ciltlerle kitap okumaya bedeldir. İşin bu ciheti bize lütf-i ilâhî ile açılır. Biz gelelim dilimize. Dilimiz, âhirette konuşacağımız elbette ki Kur'ân’ın dilidir. Habîbullâh ile kelâmımız hadîs-i şeriflerdir. Evliyâullâh ile muhabbetimiz Allah (cc) ve Rasûlü’ne (sav) sevgimizdir. Râbıtayla konuşalım Ehl-i irfânla. Murâkabeyle halleşelim Zât-ı Kibriyâ ile. Dağ taş, tuyur u vuhuş, hayvan ve kuş, bitkiler arz ve semâ konuşsun ister misiniz kendi diliyle? O zaman Süleyman (as) olalım, "Süleyman kuşdilin bilir dediler." Ölmeden evvel ölme sırrına erenler için dünyâ ve âhirettekiler fark etmez. Bu âlemde o diyârın sâhipleri ile de konuşurlar. Ava çıkan İbrahim bin Ethem hazretlerinin atının eyeri konuşmadı mı? "Uyan yâ İbrâhim ölmeden evvel uyan." Okunu yönelttiği ceylan: "Seni Allah av avlamak için mi yarattı?" Gönül dilini açanlar için mümkündür elbet kâinatla dilleşme. Dilleri acemî, kalbi arabî olanlara yabancı dil mi olur? Kişi bir söz söylemez ki melekler onu kaydetmesin. Dilimizin hatâları ile atmayalım kendimizi ateşe. Dilini ve nâmusunu koruyanların cennete girmesine kefildir Rasûlullâh (sav). Îmân, yalan söyleyen dil sâhipleri ile bir arada olmaz. Sözün doğrusunu konuşalım. Büyük günahları sıralarken Allâh'ın Rasûlü’nü terleten yalancı şâhitlik sözü oldu. Lânete mazhâr olanlar iki kişinin arasını açmak için söz getirip götürenlerdir. En büyük azâba düçar olacak olanlar kâlbleri ve gönülleri bulandıran söz sâhipleridir. Mü’minler arasında itikâda, ibâdete, ahlâka aykırı söz söyleyenler, sevmekle yükümlü olduğumuz mânevî büyüklerimize teslimiyetimizi lekeleyen söz söyleyenlerdir. Ali Kerramallâhu veche: "Dost dostun aleyhinde konuşmaz, konuşturmaz." buyurur. Rasûlullâh'a (sav) muhalefet edenlere karşı kılıcını kuşanan Hz. Ömer (ra) olur. Babasına kuşanan Hz. Ömer (ra) olur. Babasına bile tokat indiren Hz. Ebu Bekir (ra) olur. Çünkü babası Ebu Kuhafe Rasûlullâh'a (sav) uygunsuz söz söylemişti. “Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allâh’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.” (Mücadele, 22.) Çünkü bu hakîkat din meselesidir, âile meselesi değildir. Dost, dostunun dostunu dost, düşmanını düşman bilir. Mü’min, dili gönlüne, gönlü diline uygun söz söyleyendir. Münâfık da bunun tam tersidir. "Dilimin tokadı yok hâlimi takrîre bile." Dil hâli nasıl anlatsın? Ancak hâl ehilleri birbiriyle dilsiz konuşurlar. Muhammed Bahaüddin (ks) "Sükûtumdan anlamayanlar kelâmımdan anlayamazlar." buyurmuştur. Hele hâli birbirine yansırsa âlem bir başka olur.

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak