Ara

Gönül Açan Güzel Bir Mekân: İbrahim Paşa Külliyesi

Gönül Açan Güzel Bir Mekân: İbrahim Paşa Külliyesi

Mimar Sinan’ın pek bilinmeyen fakat önemli eserlerinden birisi de Silivrikapı semtinde yer alan, 1551 yılında inşâ edilen İbrahim Paşa Külliyesi’dir. Benzer paşa câmilerine göre mütevâzı sayılabilecek ölçülerdeki bu yapı topluluğu, Silivrikapı Mahallesi, Silivrikapı Caddesi ile Hisaraltı Caddelerinin kesiştiği noktada yer alır. Sur içinde, Silivrikapı adıyla anılan kapının tam karşısındadır. Bânîsi Hadım lakabıyla tanınan İbrahim Paşa, Bosna kökenlidir. Kānûnî Sultan Süleyman Han döneminde Kubbealtı Vezirliğine kadar yükselmiş, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyi olarak görev yapmış önemli bir devlet adamıdır. 

Câmi, türbe, çifte hamam, sıbyan mektebi ve çeşmeden oluşan İbrahim Paşa Külliyesi’nin hamamından geriye bir duvar kalıntısı kalmış, sıbyan mektebi ise günümüze ulaşamamıştır. Otuz sekiz pencereyle aydınlanan, kare planlı, tek kubbe ile örtülü câminin, Mimar Sinan’ın yapı formu gelişim süreçlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi açısından önemli bir yeri vardır. Kimi araştırmacılara göre büyük ustayı Selimiye’ye götüren önemli denemelerden, önemli kilometre taşlarından biridir bu mâbed. Semavi Eyice, Külliye ile ilgili bir yazısında câmi ile ilgili şu ifâdelere yer verir: “Câmi, Türk dînî mîmârîsinde basit ve iddiasız bir tipin temsilcisi olmakla berâber âhenkli nisbetleri, sâde ve sâkin çizgileriyle güzel ve zarif bir eserdir (…) mîmârîsinin sâdeliği yanında ölçülü ve zevkli bir süsleme ile tezyîn edilmiştir...”

Evliya Çelebi de ünlü Seyahatnamesi’nde İbrahim Paşa ve buradaki câmisinden bahseder ve şu bilgileri aktarır: “Süleyman Hân’ın vezîr-i âzamı idi. Emekli olup Silivrikapısı’nın iç yüzüne tek katlı rûhânî bir câmi yaptırmıştır ki sanki cennet köşküdür. Avlusu içi yüksek ağaçlar ile süslenmiş olup irfan sâhiplerinin toplandığı bir gölgeliktir. Gâyet sanatlı ve gönül açan süslü bir câmidir..” 

İbrahim Paşa Câmii, çevresi muntazam kesme taş duvarla çevrili geniş bir avlu içinde konumlanmıştır. Bu avluya üç ayrı kapıdan giriş yapılır. Külliyenin sivri kemerli kitâbesiz çeşmesi, Silivrikapı Caddesi yönüne cepheli avlu duvarı üzerindedir. Avluda sivri kemerli mermer şadırvan bulunur. Avlu kapılarından ikisiyle cümle kapısında, câminin inşâ târihini de veren, şâir Kandî’ye âit sülüs hatlı Türkçe kitâbeler yer almaktadır. Şair Kandî Bursalıdır. Cümle kapısı panosunun her iki yanındaki kare panolara Kelime-i Tevhîd nakşedilmiştir: “Lâ İlâhe İllallâh, Muhammedün Resûlullah”. Kesme taştan, tek şerefeli zarif minâresi câminin sağ tarafında, köşededir.

Altı sütun ile beş kısma ayrılan son cemâat yerinin üstü kubbelerle örtülüdür. Ortadaki kubbe hem yüksek, hem de üstü dilimlidir.

Sivri kemerli çini alınlıklar ve üzerlerindeki dâiresel panolarda son derece güzel celi sülüs yazı uygulamaları vardır. Ayşe Denknalbant Çobanoğlu, buradaki sivri alınlıklar ve madalyonlar şeklinde düzenlenen çini uygulamaları için şu yorumu yapar: “Bu sır altı tekniğindeki mavi-beyaz çiniler, ayrıca lâle ve karanfil motiflerinde görülen menekşe moru rengiyle de Şam İşi olarak tanınan 16. yüzyıl İznik çinilerinin karakteristiğini göstermektedir.” Gülru Necipoğlu’nun verdiği bilgilere göre ise klasik öncesi bezeme programına sâhip yapıda Sinan, sıraltı çini panoları ilk kez bu câmide kullanmıştı. Semavi Eyice de buradaki çinilerden söz ederek şu tesbîti yapar: “Bu çiniler, Türk çini sanatının parlak çağına işâret eden, ender rastlanır özelliklere sâhip çini panolardır.”

Son cemâat yerinde, en sağda, minâre kapısının üstündeki pencere alınlığında, lacivert renkli çini üzerine sülüs olarak Zümer Sûre-i Celîlesi 73. Âyet-i Kerîmesi yazılıdır: “Selâmun aleykum tibtum fedhulûhâ hâlidîn / Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya.” Pencere alınlığının üstündeki dâiresel çini panoda ise “Yâ Hannân, Yâ Mennân” ism-i celâlleri dörder defa yazılmıştır.

Vaktiyle kapının sağında ve solundaki çini pencere alınlıklarında, insanların mescidlerdeki durumuna işâret eden bir Hadîs-i Şerîf iki bölüm olarak yer alıyordu.

Bahse konu Hadîs-i Şerîf’in tamâmı şöyledir: [Kālennebiyyi Aleyhisselâm]

“El-mü’minü fî’l mescid ke’s semeki fî’l-mâ. El-münâfıku fî’l mescid ke’t tayri fî’l kafes.” [Sadaka Resûlüllah] Anlamı: “Mü’min, câmide sudaki balık gibidir. Münâfık, mescidde kafesteki kuş gibidir.” Bu Hadîs-i Şerîf metninin bir örneğini de Karagümrük civârında yer alan, Gâzî Atik Ali Paşa Câmi-i Şerîfi kapısı üzerinde görüyoruz.

Kapının solunda yer alan ve Hadîs-i Şerîf’in ikinci bölümü oluşturan: “El-münâfıku fî’l mescid ke’t tayri fî’l kafes. / Münâfık, mescidde kafesteki kuş gibidir.” [Sadaka Resûlüllah] yazısı varlığını sürdürüyor. Lâkin kapının sağında, Hadîs-i Şerîf’in ilk bölümünün yer aldığı [Kālennebiyyi Aleyhisselâm] “El-mü’minü fî’l mescid ke’s semeki fî’l-mâ. / Mü’min, câmide sudaki balık gibidir.” yazılı çinili pencere alınlığı kaldırılarak yerine bir ek pencere konulmuştur. Kaldırılan bu çini alınlık, Saraçhanebaşı’ndaki Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’nde muhâfaza edilmektedir. Mimar Sinan’ın düşünemediği pencereyi torunları düşünmüş! Böyle güzîde bir eserin mîmârî/tezyînât bütünlüğünü bozan, orijinal güzelliğine gölge düşüren işgüzarlığa, daha doğrusu târih cinâyetine kim ya da kimler, ne zaman ve nasıl sebebiyet vermiş bilmiyoruz. Bu saatten sonra yapılacak tek şey açılan pencerenin kapatılarak müzeye kaldırılan çini alınlığının tekrar yerine takılmasıdır. Evet, öyle veyâhud böyle geçmişte yapılan bu vahîm hatânın âcilen düzeltilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Zîrâ zararın neresinden dönersek kârdır. Câminin, 968 (1561) târihli vakfiyesi ise Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir.

Revağın Kuzeydoğu köşesindeki ikinci çinili pencere alınlığında Ra’d Sûre-i Celîlesi, 24. âyet-i Kerîmesi yer alır: “Selâmun aleyküm bimâ sabertum feni’me ukbâ-ddâr / Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünyâ yurdunun sonucu [olan cennet] ne güzeldir!” Bu alınlığın üzerindeki dâiresel panoda ise çini üzerinde tekrâr olarak “Yâ Muğnî, Yâ Şâfî, Yâ Kâfî...” ism-i celâlleri yazılıdır.

Muhteşem bir kapı nişinin içinde yer alan cümle kapısının geçmeli ve sedef kakmalı kapı kanatları, 16. yüzyıl Türk ağaç işçiliğinin önemli örnekleri arasında gösterilir. Kapılar son derece zarif geometrik şekillerle ve güzel çiçek desenleri ile süslüdür. Sağ kanadı üzerinde, sülüs yazı ile genellikle câmilere girerken okunan duâ yer alır: “Allâhümme’ftah lî ebvâbe rahmetike / Ey Allâh’ım! Benim için rahmetinin kapılarını aç.” Sol kanadında ise rızık duâsı yer alır: “Allâhümme innî es’elüke min fadlike”.

Câmi girişinde sağ tarafta, Bursa kemerleri üzerinde oturan, korkulukları geometrik motiflerle süslenmiş, beyaz mermerden müezzin mahfili vardır. Minberin korkulukları kafes işi geometrik geçmelerle, yan yüzeylerdeki üçgenler ise oyulmuş rozet, palmet, yaprak ve Çin bulutlarıyla dekore edilmiştir. Son cemâat yeri cephesinde örneklerini gördüğümüz çini üzerine yazılmış yazılar iç mekânda da devâm eder. Pencere alınlıkları baştan sona kadar Allâh’ın doksan dokuz güzel ismi ile bezenmiştir. 

Câminin son derece zarif, son derece güzel bir mihrâbı vardır. Mukarnas kavsaralı mihrâbın üstündeki yarım dâire alınlık, nakışlı ve tamâmen çinilerle süslüdür. Çiniler üzerinde, mihrablarda sıkça rastladığımız, Âl-i İmrân Sûre-i Celîlesi 37. Âyet-i Kerîmesinden bir bölüm yazılıdır: “Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye’l mihrâb./ Zekeriyya ne zaman mihrâba girse...” Kubbe göbeğinde Fâtiha Sûre-i Celîlesi, kubbe eteklerine yerleştirilen madalyonlarda ise Lafzatullah, Peygamber Efendimiz’in (sav) ism-i şerîfleri, dört büyük halîfenin isimleri ile Efendimiz Aleyhisselâm’ın torunları, Hazret-i Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin isimleri yazılıdır. Farklı dönemlerde tâmir gören yapı son olarak 2007 yılında restorasyona tâbî tutularak ibâdete açılmıştır. Günümüzde faâl durumdadır.

Hadım İbrahim Paşa’nın üstü açık türbesi câmi avlusunda ve Silivrikapı tarafındadır. Şâhidelerinde yazı yoktur. Batı ve Kuzeybatı yönünde ise ihâta duvarı boyunca küçük sayılabilecek bir haziresi bulunur. Hazîredeki mezar taşlarının en eskisi 1148 (1735) târihlidir. Hazirenin Silivrikapı tarafına bakan cephesinde yer alan, Gülşenî Zâde Mehmed Efendi âilesine mensup hanım mezar taşları, zarif süsleme üsluplarıyla dikkat çeker. Silivrikapı’dan dışarı çıkıldığında kapının hemen sağında Bağdâdî Haydar Dede, solunda ise Elekçi Baba diye bilinen iki zâtın üstü açık türbeleri bulunmaktadır.

İstanbul’un gözlerden uzak bu tenhâ köşesine bir vesîleyle yolunuz düşmediyse, burada böyle bir câminin, böyle muhteşem bir güzelliğin bulunabileceği aklınızın, hayâlinizin ucundan dahî geçmez. Bu sebeple bir sefer daha diyoruz ki şehrin güzelliklerini gerçekten keşfetmek istiyorsak ara sokaklarında kaybolmayı da göze almalıyız. Böylelikle şehrin daha nice hârikulâde kapısını, penceresini bizlere ardına kadar açtığını bizzat müşâhede etmiş olacağız. İnşâallah...

Yararlanılan Kaynaklar:

- Ayşe Denknalbant Çobanoğlu, “Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa Câmii’nin Plan Özellikleri ve Klasik Dönem Osmanlı Mimarlığı İçinde Benzer Örnekler Üzerine Bir Değerlendirme”, Art-Sanat Sergisi, Sayı:11, İstanbul, 2019.

- Gülru Necipoğlu, Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu’nda Mîmârî Kültür, İstanbul, 2013.

- Hâfız Hüseyin Ayvansarayî, Hadîkatü’l-Cevâmi, İstanbul, 1281.

- Hakkı Alçep - Erdal Karaman, Fâtih Câmii ve Mescitleri, Fatih Müftülüğü Yayınları, İstanbul, 2017.

- Mimar Sinan’ın İstanbul’u, (Komisyon) Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul, 2016.

- Mustafa Cambaz, Hadım İbrahim Paşa Câmii, www.mustafacambaz.com. Erişim Tarihi: 25.02.2021.

- Semavî Eyice, “İbrâhim Paşa Külliyesi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.21, İstanbul, 2000.

- Şerare Yetkin, “İstanbul Silivrikapı’daki Hadım İbrahim Paşa Câmii’nin Çinilerindeki Özellikler”, Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı:13, İstanbul, 1988.

- Tahsin Öz, İstanbul Câmileri, c.III, Ankara, 1987.

 

Eylül 2021, sayfa no: 52-53-54-55

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak