Ara

Gönlü Allâh'a Bağlamak: Murâkabe

Gönlü Allâh'a Bağlamak: Murâkabe

Dünyada insanın dikkatini cezbedebilecek sayısız obje vardır. Doğası gereği insanın nefsi daha çok hevâ ve arzusuna hitap eden ne varsa o yöne doğru ısrarla yönelmek istemektedir. İçerisinde bulunduğu ânı tatminle geçirebilmek için kimi zaman sınır tanımaz eğilimler gösterip, Allâh'ın kendisinden talep ettiği davranışlara yanaşmaktan kaçınmaktadır. Bu durum, nefis ve şeytanın sayısız tuzaklarına karşı korunabilmek için en etkili yollardan biri olan murâkabe bilincinin Müslümanın hayâtında ne denli aktif olması gerektiğinin önemini de ortaya koymaktadır. 

Murâkabe sözlükte; denetleme, dikkati belli bir noktaya toplama anlamlarına gelirken tasavvufta ise, kulun “Hakk bütün hal ve hareketlerime vâkıftır” bilincinde olması, kalbini ona zarar veren şeylerden koruması, “Allah beni her an görüyor” anlayışı içinde bulunması gibi anlamalara gelmektedir.1 Murâkabe kulun yaratılış maksadına uygun yaşamasına vesîle olan önemli bir sâiktir. Çünkü her an Allâh'ın gözetimi altında olduğuna îmân eden kişi kasden harama bulaşmayıp, isyan anlamına gelebilecek her türlü eylemden şiddetle kaçınmaya çalışacaktır. Böylece kul, Allah Teâlâ’nın “Allah her şeyi kontrol edip gözetlemektedir”2 buyruğuna itaat etmiş olacaktır. 

İmam Kuşeyrî (rh.a) kulun muhasebe hâlini bitirmeden murâkabe hâline ulaşamayacağını ifâde eder ve şöyle devâm eder: “Kul, nefsinin geçmiş hâlini iyice muhasebe edip içinde bulunduğu vakitte hâlini ıslâh ettiğinde, hak yola sımsıkı sarıldığında, kendisiyle Rabbi arasındaki kalbî edebini güzel yaptığında, nefeslerini -Allah Teâlâ ile berâber olduğunu bilerek- gafletten koruduğunda, bütün hallerinde Allah Teâlâ'nın rızâsını gözettiğinde kesin olarak bilir ki; yüce Allah her an kendisini kontrol etmektedir. Kalbine çok yakındır. Her hâlini bilmektedir, bütün işlerini görmektedir, sözlerini işitmektedir. Kim bunlardan gâfil olursa o, vuslat yolunun başından uzakta bulunmaktadır. Artık o kimsenin gerçek mânâda ilâhî yakınlığa ulaşması nasıl mümkün olur?”3 

Murâkabe hakkında ilk söz söyleyenlerden birisi olan4 Ebu Muhammed Cerîrî (rh.a) şöyle demiştir: “Bir kimse kendisi ile Allah arasında bulunan takvâ ve murâkabe hâlini sağlamlaştırmazsa, keşf ve müşâhede derecesine ulaşamaz.”5 Murâkabe Allah ile kul arasında güçlü bir bağ olarak değerlendirilmiştir. Bu bağa hürmet eden ve gereği gibi davranan kuluna Allah nice hakikatlere muttalî olması için perdeleri kaldırmaktadır. 

Hâris el-Muhâsibî’ye (rh.a) göre aslolan kalple ilgili bâtınî murâkabedir. Eğer bir kimse bâtınını murâkabe ve ihlâsla düzgün hâle getirirse Allah da onun zâhirini mücâhede ve sünnete tâbi olma hâliyle süsler.6 Muhâsibî’nin bu sözünden de anlaşılacağı üzere murâkabe kalbin önemli bir amelidir. Kalp amelleri dış amellerin pozisyonunu belirleyebilecek konumdadır. Dolayısıyla zâhirî amelin kıymeti kalpteki ihlâsla irtibatlıdır. Bunun en güzel dışa yansıması Allah Resûlü’nün (sav) sünnetlerinin kişinin hayâtında boy göstermeye başlamasıdır. 

İbrahim Havvâs (rh.a): “İlâhî hükümlere tam riâyet etmek peşinden murâkabeyi getirir. Murâkabe ise içte ve dışta bütün işlerde yüce Allah için ihlâslı olmayı temin eder”7 buyurmuştur. Bu sözdeki “İlâhî hükümler” ifâdesinden kastın şerîat olduğu anlaşılmaktadır. Murâkabenin gerçekleşebilmesi için şerîatın buyruklarına uymak son derece önem arz etmektedir. Hattâ kimi ârifler bir mekrûhu terk etmeyi gece boyunca nâfile ibâdetle meşgul olmaktan daha evlâ görmektedirler.

Kalbin murâkabe ile kontrol altına alınmış olması, onun olumsuz düşüncelerle olan ilgisini ve kötülüklerle olan irtibatını keser. Kur’ân-ı Kerîm’deki: “Her nefsin kazandığını görüp gözetene ortak koşulur mu?”8 âyet-i kerîmesi bu tür murâkabenin sağlayacağı faydaya işâret etmektedir. Ebu Abbas Cafer (rh.a) murâkabeyi bu anlamıyla ele alarak: “Hakk Teâlâ’nın sana nazar etmekte olduğunu düşünerek kalbine gelen her türlü (kötü) düşünceden korunmaktır”9 demiştir. İşin boyutu kalbe gelen düşünceleri dahi kontrol altında tutmak durumuna gelmişse murâkabenin o kalbe yerleştiğinden söz edilebilir.

Murâkabenin Çift Yönü

Murâkabenin Allâh'ın kulu murâkabesi ve kulun Allâh'ı murâkabesi şeklinde iki yönünden bahsedilmektedir. Kul, kendi yönünden murâkabede, her nefes alış verişinde, her fiil ve davranışında kalbini denetleyerek Allâh'ın rızasını kazanmaya ve gönlünü nazargâh-ı İlâhî hâline getirmeye çalışır. Bu yüzden murâkabesini Hakk'a yöneltir. Allah Teâlâ yönünden murâkabede ise kul, her düşünce, her hareket, her söz ve davranışı sırasında Hakk'ın gözetiminde olduğunu hissetmekte ve O'nun denetiminden aslâ uzakta kalamayacağını kavramış bulunmaktadır. 

Bunun yanı sıra murâkabenin feyiz beklemek mânâsı da vardır ki Necmeddin-i Kübrâ (rh.a) murâkabenin bu anlamından hareketle şu açıklamayı yapar: “Murâkabe bir ölü gibi kulun bütün kuvvet ve hareketi bir tarafa bırakmasıdır. Bu makamda olan sâlik, itaat ve amel-i sâlihle O’nun lütfunu ister, ilâhî armağanları bekler. O’ndan başka bütün varlıklardan yüz çevirerek Allâh'ın aşk deryâsına dalar. O’na kavuşmanın iştiyâkını duyar, nihâyet O’nun huzurunda şevke gelip ağlar. Sâdece O’na güvenir ve O’ndan yardım ister. Bunun sonucunda Allah ona bir nur gönderir, rahmet kapılarını açar ve azap kapılarını kapatır. Bu nur sâyesinde riyâzet ve mücâhedelerle yok edilemeyen nefs-i emmâre bir anda ortadan kalkar.”10 

Doğru bir murâkabe netîcesinde sâlikte peydâ olan nûra “cezbe” denir. Cezbe, kulu Hakk’a yaklaştıran ilâhî bir inâyettir. Allâh'ın cezbe sâyesinde kulu kendisine yaklaştırması, sülûk mertebelerini aşarken muhtaç olduğu her şeyi çaba göstermeden ona ihsân etmesiyle gerçekleşir.11 

Netîce itibâriyle murâkabe, kişinin zâhirî ve bâtinî tüm durum ve davranışlarının gözetlendiğini bilmesidir. Allâh'ın kendisini görmesini istemediği her halden sakınmasıdır. Murâkabe şuuru kazanmış mü'min başta haramlar olmak üzere âdâba uymayan eylemleri hayâtından çıkarmanın mücâdelesini gerçekleştirir. Bununla berâber emr-i ilâhiyyeye göre yaşamanın doyumsuz lezzetini elde eder. Murâkabe hâlini sürdürebilir seviyeye getirmeye muvaffak olan kişi, mükâşefe ve müşâhede hallerine ulaşır. Tasavvufta bilgi edinme yollarından en önemlileri arasında kabûl edilen mükâşefenin elde edilmesiyle Allâh'ın bilmesine müsâade ettiği pek çok irfânî bilgilerden istifâde edebilir. Durum ne olursa olsun hayâtın merkezine kulluğu koymak, gönlü ve rûhu âlemlerin Rabbine bağlı kılmak en temel hedef olmalıdır. 

Dipnotlar

1 Süleyman Uludağ, “Murâkabe” Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yay., İstanbul 2012, s. 255.

2 Ahzâb, 33/52.

3 Abdulkerîm Kuşeyri, er-Risale, Haz. Dilaver Selvi, Kuşeyri Risalesi, Semerkand Yay. İstanbul 2013, s. 387.

4 Hasan Kamil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Yay., İstanbul 2014, s. 165.

5 Kuşeyrî, a.g.e., s. 387.

6 Sülemî, Tabakât, 60.

7 Kuşeyrî, a.g.e., s. 390.

8 Ra’d,13/22.

9 Yılmaz, Tasavvuf ve Tarîkatlar, s.165.

10 Necmeddin Kübra, Usûlü Aşere, çev. Mustafa Kara, Tasavvufî Hayat, Dergâh Yay., İstanbul 2013, s.68.

11 Süleyman Gökbulut, “Giriş” (Tasavvufta On Esas -Usûlü’l-Aşere Şerhleri- içerisinde), İnsan Yayınları, İstanbul 2010, 32.

 Ekim 2022, sayfa no: 14-16

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak