Ara

Git Bu Mevsimde Gurup Vakti, Cihangir'den Bak!

Git Bu Mevsimde Gurup Vakti, Cihangir'den Bak!

Tophane semtinin İstanbul târihinde önemli yeri vardır. Kadîm zamandan beri şehre dâir pek çok ilk burada veya yakın çevresinde gerçekleşmiştir. Bizans döneminde de yerleşim alanı olan semt, savunma sanâyimizin temelini oluşturan Tophâne-i Âmire'nin burada yer almasıyla daha da gelişmiştir. Daha sonraları Anadolu'dan getirilen insanlarla bölgenin Müslüman nüfûsu sürekli takviye edilerek güçlendirilmiştir. Rivâyetlere göre III. Murad'ın müneccimbaşısı olan Takiyüddîn Efendi'nin 1579 senesinde kurduğu rasathane, yeri tam olarak bilinmemekle beraber Tophane sırtlarındadır. Rasathane bir tâlihsizlik örneği olarak dört yıllık faaliyetten sonra yerle bir edilmiştir. Ne acıdır ki yaptığımız yanlışı ancak 285 sene sonra fark etmişiz. Kandilli Rasathanesinin temelini oluşturan ikinci hamle, 1868 târihinde, Rasathane-i Âmire-i Alâimü’l-cev adı altında yeniden başladı. Mekân yine Tophane sırtlarında, Tünel civarındaydı. Evliya Çelebi'ye göre, Hezârfen Ahmed Çelebi 1632 yılında lodoslu bir havada, Tophane’nin az ötesinde yer alan Galata Kulesi'nden uçarak Üsküdar Doğancılar'a inmiştir. Bu bilgi kesinlik kazanmış olmasa da semtin kültüründe, târihinde belli bir yeri vardır.

Semtte pek çok târihî eser mevcuttur. Kılıç Ali Paşa'nın 16. yüzyılda Mîmar Sinan'a inşâ ettirdiği Kılıç Ali Paşa Câmii ve çevresinde oluşan külliye bu eserlerin en bilinenidir. Hemen yanı başında bulunan ve 1732 yılında inşâ edilen Tophane Çeşmesi İstanbul'un sembolleri arasındadır. Târih kitâbesi şâir Nahifi’ye âit olan bu çeşme I. Mahmud Han Çeşmesi adıyla da bilinir. Çeşmenin az ötesinde 1848 târihli Mecidiye Kasrı bulunur. Onun hemen yanı başında inşâatı 1823’te başlayıp 1826’da tamamlanan Nusretiye Câmii yer alır. Câminin arka kısmında, sâhil tarafında, yine 1848 târihli bir saat kulesi bulunur. Bu saat kulesi gümrük depoları civârında kaldığı için uzun yıllar toplum hayâtından koparılmıştı. Civarda yapılan çalışmalar esnâsında tekrar meydana çıktı. Tekrar Tophane Meydanı’na döndüğümüzde, Tophane-i Amire binâsının tam karşısında 16. Yüzyıl’a âit Karabaş Mustafa Ağa Câmii'ni görürüz. Kılıç Ali Paşa Câmii yazılarının hattatı Demirci Kulu Yusuf Efendi'nin kabri de câmi haziresindedir. Yusuf Efendi, Karahisârî ekolünün son temsilcisi olarak gösterilir. Karabaş Mustafa Ağa Câmii ile Tophane-i Amire binâsı arasından Galatasaray'a uzanan Boğazkesen Caddesi üzerinde iki câmi daha vardır. Bunlar Seferi Kethüda (Bostaniçi) Câmii ve Tomtom Kaptan Câmileridir. Boğazkesen Caddesi'nden Taksim'e uzanan yol üzerinde, Kadirler Yokuşu'nda, Kâdirîler Tekkesi-Câmii bulunur. Buradaki Tekke Kâdirîler’in âsitânesi olarak biliniyor.

Semte Adını Veren Câmi

Nisan ayının güneşli fakat serin bir gününde yine Tophane’deyiz. Semtin yakın çevresinde bulunan ve İstanbul halkı tarafından pek bilinmeyen başka bir târihî mekânını ziyâret edeceğiz. Burası Tophane sırtlarında, bölgeye ismini de veren Cihangir Câmii’dir. Tophane-i Âmire binâsının önünden Cihangir'e çıkan bir yol vardır. Nusretiye Câmii karşısına denk gelir. Burası Sanatçılar Mektebi Sokağı’dır. Yolun üst tarafında Cihangir yangınında harap vaziyete gelen binâların kalıntıları yer alır. Bu sebeple mahalle sâkinleri burayı yangın yeri olarak isimlendirmiş. Dik eğimli sokakta yürümeye devâm ediyoruz. 50-60 metre ileride, yolun alt tarafında, “Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kültürel Tesis Alanı” adı altında bir arkeolojik kazı çalışması yapılıyor. Kazı yapılan bu alanın içerisinde hamam olduğu anlaşılan yapı parçaları ile duvar içerisinde bir mihrap yer alır. Bu Mescid, İmâlât-ı Harbiye Usta Mektebi (Sanatkârlar Mektebi) ile bir yapı bütünlüğü içinde olan Tophane Ocağı Mescidi’dir. Bânîsi Kânûnî Sultan Süleyman Han’dır. 1946 yılında yola isâbet etmemesine rağmen yıktırılmıştır.

İstanbul Çevre Kültür ve Târihî Eserleri Koruma Derneği (İSTED) tarafından yapılan araştırmalar sonucu elde edilen târihî araştırma evrâkı ile Nisan 2018’de ilgili Kurul’a tescili için mürâcaat edilmiştir.

Sokak boyunca yeşillikler içerisinde ahşap ve gecekondu tarzı evleri görüyoruz. Sokağın bitiminde, bir binânın önünde, türbe görünümlü bir kabir yer alır. Kime âit olduğunu tesbît edemedik. Duvarları grafitilerle doldurulmuş. Üzüldük! Sol tarafımızda Sanatkârlar Caddesi, sağ tarafımızda İlyas Çelebi Sokağı yer alır. İlyas Çelebi sokağından devâm ediyoruz. Hemen ileride sol tarafta bir çeşme vardır. Çeşmenin iki târihli kitâbesinde şu ifâdeler yer alır: “Zemânı Sultan Mahmud Hân Gâzî de binâyı muvaffak oldu ser halîfeyi ruznamce-i evvel Ahmed Efendi târihle tâmire himmet etti ahâle-i mahalle”. Biraz daha yürüdüğümüzde Münir Özkul Ortaokulu ile karşılaşıyoruz. Buradan îtibâren Cihangir Yokuşu Sokağı başlar. Yokuştan doğru çıkıyoruz. Az ötede bir çeşme bizi karşılar. Bu Cihangir Câmii Çeşmesidir. Mâbedin ihâta duvarı dibindedir. Câmi ihyâ edilirken elden geçirilmiş. Çeşmeden sola dönüyoruz. Burası Cihangir Câmii’nin yer aldığı Münir Özkul Sokağı’dır. Câminin istinat duvarlı olan avlusu iki kapılıdır. Mâbedin Marmara ve Boğaziçi’ne hâkim bir konumu vardır. Mîmar Sinan eseri olan yapı, 1560 târihinde Kanûnî Sultan Süleyman Han tarafından oğlu Cihangir adına inşâ edilmiştir. Kimi kaynaklarda burada vaktiyle bir pagan tapınağı ve Bizans manastırının bulunduğu zikredilir. Yapı genelinde yer alan Bizans dönemine âit iki adet sarnıç bu bilgileri teyit eder mâhiyettedir. Paşaların ve kimi devlet adamlarının yaptırdığı hayır eserlerini saymazsak Osmanlı hânedânına âit Beyoğlu civârında pek yapısal faaliyet bulunmuyor. Bu sebeple Kânûnî’nin oğlu Cihangir adına ölümünden sonra burada yaptırdığı câmi bu özelliği ile bir ilk sayılır.

Selâtin Câmilerinden Sayılır

Evliya Çelebi, mâbed için "Selâtin câmilerinden sayılır.” der ve toplum hayâtındaki yeri hakkında şu bilgileri verir: “İkindiden sonra bütün cemâat, ahbaplar, safâ dostları toplanıp denizde yüzen gemileri buradan seyrederler. Cidden cihânı seyreden bir câmidir. Duvarlarında Koca Mîmar Sinan'ın usta eli âşikârdır...” Şehzâde Cihangir ve Şehzâde Mehmed, Şehzade Câmii haziresinde yer alan türbelerinde medfundur. Vaktiyle külliye hâlinde olan Cihangir Câmii’nin sıbyan mektebi, imâret ve tekke gibi unsurları günümüze ulaşmamıştır. Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre Mîmar Sinan’a yaptırılan ilk câmi kare planlı, tek kubbeli ve tek minârelidir. Câmi, târihî süreç içerisinde beş yangın geçirmiş ve her defasında yeniden yapılmıştır. Giriş kapısı üzerinde yer alan Şâir Senih’in kaleme aldığı ve hattat Ali Rıza Üsküdârî’nin yazdığı mermer kitâbe de bu bilgileri teyit eder mâhiyettedir. 1890 târihinde II. Abdülhamid Han tarafından yeniden yaptırılan bugünkü câmi de tek kubbeli ve yaklaşık olarak kare planlıdır. Ancak minâre sayısı değişmiştir. Üç bölümlü son cemaat yerinin iki köşesinde iki minâresi vardır. Câmi tasarımı genel hatlarıyla yine Mîmar Sinan tarafından Edirnekapı'da inşâ edilen Mihrimah Sultan Câmii’ne benzetilir. Bugünkü yapının mîmârı olarak 1878 yılında devlet başmîmârı olan Sarkis Balyan'ın adı kimi kaynaklarda geçse de bu bilgi kesinlik kazanmamıştır. Câmi geçtiğimiz yıllarda kapsamlı bir şekilde aslına uygun olarak yenilendi.

Devrinin tezyînât zevkine, sanat anlayışına ayna tutan iç mekândaki kalem işleri, yapılan bu restorasyon çalışmaları sırasında meydana çıkarılmış, bâzı işlemlerden geçirilerek yeniden görünürlükleri sağlanmıştır. Pencere üstlerinde genellikle selâtin câmilerde gördüğümüz dâire şeklinde ve büyük ebatlarda yazılmış sekiz adet levha bulunur. Hat sanatı açısından önemli örneklerdir. 1868-1890 yılları arasına târihlenen birbirinden kıymetli otuz dokuz levha ise hırsızlık vakaları sebebiyle câmiden alınıp müzeye kaldırılmıştır. Vaktiyle câmi iç mekânına değer katarak özellikli kılan bu eserler Ara Altun'un verdiği bilgilere göre Mustafa İzzet, Hâfız Ahmed Sünbülî, Sâmi, Râkım, Hasan Rızâ, Sabri, Şefik, Muhammed Fehmi, Muhammed Nazif, Nazif, Ârif, Mehmed Tâhir, Seyyid Ali, Alâeddin, Hasenî, Cerî, Mısrîzâde Ali Rızâ Üsküdârî, Şevki gibi hattatlar tarafından yazılmıştır. Câmi bu özelliğiyle bilinip hat sanatı müzesi olarak gösterilirdi. Maalesef mâbed bu güzelliklerden şimdilik mahrum bırakıldı!

Eşsiz Bir Manzaraya Sâhip

Yine bu restorasyon sürecinde iki minâreden biri temelden îtibâren yeniden yapılmış, câmi yanında yer alan ve evvelce betonarme olan türbe de ahşap olarak yeniden inşâ edilmiştir. Türbede, vaktiyle külliyenin bir parçası olan zâviye-tekkenin bânîsi ve ilk şeyhi, Halvetiyye tarîkatının Cihangîriyye şûbesinin kurucusu Hasan Burhâneddin Cihangîrî medfundur.

Türbe çevresinde oluşan küçük hazirede farklı dönemlere âit yirmi dokuz mezar taşı bulunur. Evvelce câmi karşısında, ihâta duvarı üzerinde yer alan Türkçe mermer tanıtım levhası zarar gördüğü için kaldırılmış. Umarız en kısa zamanda buraya yeni bir tanıtım levhası takılır. Zîrâ civarda câmi hakkında hiçbir tanıtıcı bilgi bulunmuyor. Cihangir Câmii Târihî Yarımada’dan Adalar'a, Kadıköy'den Çengelköy’e kadar çok geniş bir yelpazede şehrin manzarasını görme imkânı sunan müstesnâ bir yapıdır. Yahya Kemal’in, Hayal Şehir isimli şiirinde: “Git bu mevsimde gurup vakti, Cihangir'den bak! Bir zaman kendini karşındaki rüyâya bırak!..” diyerek Üsküdar'ın târihî misyonuna, moderniteye direnen uhrevî havasına gönderme yaptığını biliyoruz. Lâkin sırf Üsküdar'ı tefekkür edip anlayabilmek için bile olsa Cihangir Câmii'nin İstanbul'da mutlakâ ziyâret edilmesi gereken mekânlar listesine alınması gerekir diye düşünüyoruz.

Cihangir Câmii'nden çıkıp aynı güzergâh üzerinden geriye dönüyoruz. Cihangir Yokuşu Sokağı başından Galata Kulesi’ni görüyoruz. Boydan boya uzanan sokağın bu târihî yapı ile aynı açıda olması bu görüntüyü almamızı sağlıyor. Semtin başka bir noktasından bu manzarayla karşılaşmak mümkün değil. Bu da ayrı bir güzellik. İlyas Çelebi Câmii'ni geçtikten sonra aşağı inmeyip Sanatkârlar Caddesi boyunca yürüyoruz. Caddenin sonunda, ünlü târihçi ve devlet adamlarından İdris-i Bitlisî'nin evlâdı, Ebu'l Fadl Mehmed Efendi'nin 16. Yüzyılda Mîmar Sinan'a inşâ ettirdiği Defterdar Câmii yer alır. Bu mâbed uzun yıllar metruk hâlde bırakılmıştı. Yakın zamanda ihyâ edilerek ibâdete açıldı. Câminin yanı başında İBB sosyal tesisleri yer alır. Tesisin etrâfında peyzaj düzenlenmesi de yapılmış. Civârın ihyâsı konusunda eskiye nazaran bir hayli mesâfe katedilmiş. Zannediyorum semtin en güzel manzarası buradadır. Öyle ki baktığınızda tıpkı Cihangir Câmii'nde olduğu gibi Sarayburnu, Adalar, Marmara, Boğaz ve Kadıköy ayaklarınızın altındadır. Defterdar Câmii bahçesinden geçip Defterdar Yokuşu’ndan inerek tekrar Tophane Meydanı'na iniyoruz. Defterdar Câmii ile ilgili daha önce bir yazı kaleme almış, vaktiyle bânî Ebu'l Fadl Mehmed Efendi'nin Kılıç Ali Paşa Câmii Haziresine nakledilen kabrinin tekrar câmi bahçesine alınmasını talep etmiştik. Maalesef bir sonuç alamadık. Varsa bir kıymeti bu talebimizi yineliyoruz…

 

Temmuz 2020, sayfa no: 48-49-50-51-52-53

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak